İzmir Alaçatı’ya ‘yap işlet devret’ yöntemiyle havalimanı yapılmasına karşı eleştiriler sürüyor. Başına geleceklere “Zafer Havaalanı” örnek gösteriliyor.
Zafer Havaalanı Afyon, Kütahya, Uşak illerini kapsamak üzere 2012 yılında devreye girdi. Maliyeti 50 milyon euro olarak hesaplandı.
Yapımcı şirkete iç hatlarda yılda 500 bin, dış hatlarda 350 bin yolcu garantisi verildi. Bu sayılar her yıl yüzde 7 artırılacaktı.
Yolcu sayısı bu sayıların altında kalırsa Hazine iç hatlarda yolcu başına 2 euro, dış hatlarda 10 euro ödeyecekti.
Gerisini TBMM kürsüsünden CHP Milletvekili Haydar Akar anlatıyor:
- Altı yılda garanti edilen yolcu sayısı 5 milyon 211 bin kişidir. Kaç kişi uçmuş? Sadece 215 bin kişi uçmuş arkadaşlar. Peki, Hazine’nin ödediği tutar ne kadar? Altı yılda ödediği rakam 27 milyon euro, yani 125 milyon lira...
Garanti edilen yolcu sayısında yüzde 90’ın üzerinde hata yapılmış!
Peki çözüm?
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov:
“Siz en iyisi gidin Şam ile doğrudan görüşün” derken ne demek istiyor... Şunu mu?
“Amerika’dan şikâyetçi olup bize yaklaştınız. Size Afrin’de destek olduk. Derken siz ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’la masaya oturup bir günde anlaştınız. Yayınladığınız bildirinin altına da “Stratejik ortak” diye imza attınız. ABD’nin stratejik planlarında biz baş düşman olarak görünüyoruz. Sizi ya bizden yana olacaksınız ya ABD’den yana. Eğer onlardan yana iseniz ben size sağladığımız desteği artık Şam’a izah edemem. En iyisi siz Şam ile doğrudan görüşün...”
Ankara, hem ABD hem Rusya ile ilişkileri aynı düzeyde sürdürmenin imkânsızlığını herhalde görmüştür.
***
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, dünkü basın toplantısının bir yerinde dedi ki:
“ABD ile ilişkilerde ihtiyatlı olmakla birlikte iyimseriz. Gerek ABD’nin YPG’ye verdiği desteğin sonlanması gerek bunların Fırat’ın doğusuna götürülmesi konusunda beklentilerimiz nettir.”
Emekli general
Gerek 17/25 Aralık sonrasında gerekse 15 Temmuz sonrasında FETÖ ile mücadeleyi bir rant alanı olarak gören ahlaksız bir güruh ortaya çıktı. Bu güruh ya itibar suikasti yapıyor ya da şantajla, tehditle ‘FETÖ ile mücadele’ adı altında maddi çıkar sağlıyor... İl, ilçe başkanlarını tehdit ediyorlar, belediye başkanlarına şantaj yapıyorlar, devlet memurlarını tasfiye ediyorlar, bürokratlara haksızca ve ahlaksızca saldırıyorlar, milletvekillerine, bakanlara kadar dil uzatıyorlar, işadamlarını korkutuyorlar, işadamlarından ‘Sende Bylock çıkmış ama biz seni kurtarırız’ diyerek yüklü miktarlarda paralar çalıyorlar.
Çoğu kişi bu ahlaksız, şirret, yüzsüz, hiçbir ilkesi olmayan güruhla mücadeleyi göze alamıyor. Açığı olanlar, korkanlar, tehlikenin boyutlarını görmeyenler bu çirkin operasyonlara boyun eğiyorlar...”
***
Yukarıdaki dehşet verici iddianın sahibi ne bir CHP’li ne bir başka muhalif.
İddianın sahibi Tayyip Erdoğan’ın konuşma metinlerini yazan ekibin önde gelen isimlerinden, halen AKP milletvekili olan Aydın Ünal.
Yukarıdaki görüşlerini dün iktidar yandaşı Yeni Şafak’taki köşesinde dile getirdi. Böylece FETÖ ile mücadelenin hangi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu defa oran vererek dedi ki:
- Referandumda yüzde 51.2 hayır oyu çıktı. Seçmenin oyları sandıkta değişti. YSK’ya çöreklenmiş bir yapı halkın kararını değiştirdi...
Genel kanı da bu yönde... Referandumda birtakım oyunlar oynandı...
Ancak Kemal Bey’in hâlâ yanıtlamadığı bir soru da var...
Referandum öncesi CHP sözcüleri 167 bin sandıkta 300 bin üye görevlendirdiklerini açıklamışlardı.
Referandum sonrası YSK Başkanı CHP’nin 9 bin 300 sandıkta üye bulundurmadığını açıkladı. Bu beceriksizliğin sebebi CHP içinde tartışılmadı. CHP’ye düşen önce sandıkları emniyete almaktır...
? ? ?
Atatürk düşmanla mücadelede üç kuvvetin tayin edici olduğunu söyler:
1. Milletin kendisi, 2. Meclis 3. Silahlı Kuvvetler...
Bu üç kuvvet iki cephede savaşır; 1. İç cephe 2. Dış cephe...
Gerisini Nutuk’tan okuyoruz:
“Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği cephedir. Dış cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silâhlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlûp olabilir; fakat bu durum, hiçbir zaman bir memleketi, bir milleti yok edemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti tutsak ettiren, iç cephenin çökmesidir...”
Bir ülke savaşın eşiğine geldiğinde ya da içine girdiğinde artık içerdeki tartışmaları bırakmak gerekir... Son zamanlarda pek dile getirilmeyen ama pek sevdiğimiz bir deyiş vardır:
“Her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz şu günde...” diye başlar.
İşte şimdi o günlerdeyiz...Ordumuz Suriye’de savaşın içinde... Ege’de itişme var. Şu zamanda iktidarla muhalefetin aralarındaki gerilimi azaltması gerekir.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster arasındaki görüşmeden sonra şu açıklama yapıldı:
“İki ülke arasındaki uzun vadeli stratejik ortaklık ilişkileri teyit edildi.”
Statejik ortaklık fiyakalı bir deyim... Ama gerçekliği var mı?
ABD’nin stratejik çıkarlarıyla Türkiye’nin stratejik çıkarları hiç benzeşiyor mu?
Bizim Ortadoğu’nun petrolüne el koymak, haritayı değiştirmek, İsrail’in güvenliğini sağlamak gibi amaçlarımız var mı? Güneyimizde resmen Kürt devleti kurmakta olan ABD ile artık ne ortaklığımız olabilir?
Washington ile ilişkilerimize başka ve gerçekçi bir isim koymalı...
***
Ekranlarda hemen her gece Suriye konulu oturumlar izliyoruz...
Habertürk yazarı Nagehan Alçı’nın “Türkiye’nin nabzı” adlı televizyon programında Yunanistan’ın işgal ettiği 18 ada için “18 keçinin otladığı kaya parçası için savaş mı yapalım” sözleri hayli tartışma yarattı. Bu adalar gerçekten kaya parçası mıdır, kaya parçası da olsa bir başka ülke tarafından işgal edilmesi hoş görülebilir mi, şeklinde tepkiler birbirini izlerken...
Konuyu son yıllarda gündeme taşıyan Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Ümit Yalım şu bilgiyi verdi:
“2004 yılından beri Yunan işgali altında olan 18 adanın en küçüğü İstanbul’daki Büyükada kadar bir vatan toprağıdır. Büyükada yaklaşık olarak 4 km uzunluğundadır. Yunan işgali altında olan İzmir Koyun Adası yaklaşık 12 km uzunluğunda olup Büyükada’nın 3 misli büyüklüktedir. Aydın Hurşit Adası etrafındaki küçük adalar ile birlikte 20 kilometre uzunluğunda olup Büyükada’nın 5 misli büyüklüktedir.”
***
İktidar sözcüleri de bu adaların işgal altında olduğunu kabul ediyor ancak işgalin kendilerinden önce başladığını öne sürüyorlar. Ancak tartışılan konu işgalin ne zaman başladığı değil... Eleştirilen konu, işgalin iktidar tarafından yüksek sesle protesto edilmemesi, BM gibi kuruluşlara şikâyette
CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel dün bir Sayıştay raporu açıkladı.
Buna göre TRT’de avukat ve hukuk müşaviri olarak görev yapan bir kişi sahte masraf makbuzları düzenleyerek kurumdan 9 yılda 3.3 milyon lira götürmüştü.
Geçen yıl aynı şekilde bir avukatın TRT’yi 50 milyon lira dolandırıp ABD’ye kaçtığı bu defa milletvekili Barış Yarkadaş tarafından açıklanmıştı.
Sözü edilen aynı kişi mi? Olabilir.
Barış Yarkadaş’la konuştuk...
Geçen ağustosta bu konuyla ilgili bir soru önergesi verdiğini ancak cevaplanmadığını anlattı.
İlginç olan TRT’nin bu dolandırıcıların isimlerini gizli tutması.
Hangi mahkemede yargılandıklarını da kimse bilmiyor.