CHP Genel Merkez ekibinin “mükerrer oy pusulası kumpası” kurduğu iddiasını Muharrem İnce, kurultaydan birkaç gün önce Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na aktarmış, önlem almasını istemişti. Buna rağmen sonuç değişmedi, “mükerrer oy” skandalı göstere göstere yaşandı.
Kurultay Divanı’nın, gerekli kontrolü yaptıktan sonra kimlerin yeterli oyu aldığını açıklaması gerekiyordu. Bunu yapmadı, Muharrem İnce’yi “yeterli oyu almış aday” diye ilan etti. Peşinden, İnce konuşurken mükerrer oyun farkına vardı!
Divanın mükerrer oy verenleri çağırıp aslında kime oy verdiklerini belirlemesi gerekiyordu. Bunu da yapmadı. Muharrem İnce yeterli oyu alamadı havası basıldı! Divan Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen, kendisinden beklenmeyen bu hatalardan dolayı hayli eleştiri aldı.
? ? ?
Genel Başkan Kılıçdaroğlu kendisine 127 imza yettiği halde kurultaya - diğer adaylara imza bırakmamak için- 1136 delegenin imzasını alarak geliyor...
Böylece geriye 130 imza kalıyor. İkinci aday zora sokuluyor, üçüncü adaya hiç imza bırakılmıyor. Ancak Kemal Bey sandıkta 790 oy alıyor. Böylece 346 delegenin ona baskı altında imza verdiği ortaya çıkıyor. Adalet ve cesaret
Galatasaray sol bek mevkii için İtalya’dan Japon futbolcu Nagatomo’yu transfer etti... Böylece İstanbul’daki Japon nüfus bir kişi daha arttı...
Bilir misiniz... İstanbul’da günlük hayatta pek dikkati çekmeyen ama dikkate değer bir Japon topluluğu var... Mitsubishi, Hitachi, Mitsui, Toyo, Panasonic, Toshiba gibi dünya devi şirketler Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Ayrıca Japonlar, son beş yılda 28 Türk şirketiyle birleşme ve satın alma gerçekleştirdi. Mars Lojistik, Inventram, Viko, Kırklareligaz Enerji, İnci Akü, Dyo Boya gibi pek çok önemli Türk şirketi son yıllarda Japonlar tarafından satın alındı. Geçenlerde bir Japon diplomat ile sohbet ediyorduk... İstanbul’da mühendis, teknisyen, yönetici olarak 1300 Japon’un çalıştığını anlattı. Bu ailelerin çocukları için 70 mevcutlu bir okul da varmış İstanbul’da.
Japonlar Türk işçi ve teknisyenlerini hayli yetenekli buluyor, işe bağlılıklarını da yeri geldikçe övüyormuş... Bu arada İstanbul’da Japon yemeklerini tadabileceğiniz 15 dolayında lokanta bulunduğunu da ekleyelim... Japonlar uygar, nazik, kibar insanlar... Futbolcu Nagatomo’ya da hoş geldin diyor, uyum sağlayacağını umuyoruz...
TTB deyince...
Savaşa hayır bildirisi yayımlayan Türk
Geçen hafta sonuna doğru... Cumhurbaşkanı Erdoğan büyükşehir belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıda operasyonu anlatıyor:
- Afrin’den aşağıya, İdlib’e kadar inip orayı birleştireceğiz, diyor.
Ardından “Menbiç’e de gireceğiz” diye devam ediyor. Söz ABD Başkanı Trump’la yaptığı telefon görüşmesine geliyor:
- Trump’a telefonda Menbiç’e gireceğiz dedim. O da ‘Bizim orada askerimiz var’ dedi. Ben de askerinizi güvenli bölgeye çekersiniz dedim...
Ertesi gün ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Joseph Votel açıklama yaptı, “Menbiç’ten ayrılmayı düşünmediklerini” bildirdi.
Ardından Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ konuştu:
“Zeytin Dalı Harekâtı sınırlı bir harekât. Kapsamı Afrin bölgesinin sınırları içerisindeki terör örgütleri ve teröristlerdir.”
Bu sözlerdern
TSK ve ÖSO, Afrin’e ilerlerken Cumhurbaşkanı Erdoğan birkaç kez şu açıklamayı yaptı:
“Afrin’den sonra Menbiç’i teröristlerden arındıracağız, sonra Irak sınırına kadar hiçbir terörist bırakmayana kadar bu mücadelemizi sürdüreceğiz.”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da hafta sonu yaptığı açıklamada “ABD’nin bu terör örgütüyle bağını koparması gerekiyor. Menbiç’ten derhal çekilmeleri gerekiyor” demişti.
ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Joseph Votel, dün bizim tarafa meydan okudu: “Menbiç’ten ayrılmayı düşünmediklerini” açıkladı.
Türkiye şimdi ne yapacak, diye merak edilirken Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ şaşırtıcı bir açıklama yaptı ve dedi ki:
“Zeytin Dalı Harekâtı sınırlı bir harekât. Kapsamı Afrin bölgesinin sınırları içerisindeki terör örgütleri ve teröristlerdir.”
Bu sözlerden (dün itibarıyla) Menbiç ve ötesine yönelik harekâttan vazgeçildiği anlamı çıkıyor.
Bozdağ
1989 yılından bu yana yaklaşık 30 yıldır hizmet veren Abdi İpekçi Spor Salonu yıkılıyor... 12 bin 500 kişilik bu salon yerine 20 bin kişilik yeni bir salon ve spor kompleksi yapılacak.
Peki yapılacak yeni salonun adı ne olacak?
Esen havaya bakılırsa yeni komplekse Abdi İpekçi adı verilmeyecek.
Yani salonla birlikte Abdi İpekçi adı da yıkılacak!
Mesleğe spor muhabiri olarak başlayan ve basın mesleğine büyük katkılarda bulunan Abdi İpekçi’ye toplumun ve devletin ödediği küçük bir borçtur o isim.... Adının kaldırılması hatırasına saldırı olur.
Abdi İpekçi adı salonun değil vefanın adıdır... Yurttaşlar buna izin vermemeli...
Minibüs vurdu...
Olay İstanbul Elmadağ’da meydana geldi. Hepinizin tanıdığı bir yazar, kör bir sokakta rastladığı arkadaşına hal hatır sorarken
Gazeteciliğin onur bayrağı Uğur Mumcu’yu katledilişinin 25. yılında sevgi ve saygıyla anıyoruz...
O, bugün şikâyet edilen koşulların oluşmaması için... Halkı gelecekle ilgili uyarmak için... Hukuk, demokrasi, laiklik için... Soyulmayan, sömürülmeyen, dünyada itibar sahibi bir Türkiye için mücadele vermişti... Hiç kuşku yok güçlü ilkeleri, güçlü kalemi yüzünden katledildi.
Cinayetin faili olarak birkaç tetikçi bulundu. Ama arkalarındaki esas failler karanlıkta kaldı.
O uğursuz gün, patlamadan hemen sonra olay yerine giden Savcı Nusret Demiral’ın sözleri hatırımızdadır:
- Bu cinayet yabancı kaynaklıysa faili bulunmaz...
Olay yerini gezdikten sonra da söylediği şuydu:
- Bu cinayet yabancı kaynaklı...
Devlet faili bulmayacağını oracıkta ilan etmişti.
Amerika bizim neyimiz olur? İlişkimiz “Dost, müttefik, stratejik ortak” diye tanımlandı bugüne kadar. Hâlâ da adı müttefik olarak geçiyor. Peki müttefikler savaşır mı? Savaşıyoruz. Şu sırada ABD ile dolaylı bir savaştayız... Afrin’de karşı karşıya geldiğimiz YPG, ABD’nin “Kara gücüm” diyerek tanımladığı askeri yapıdır... O zaman?
“ABD ile ilişkilerimiz yeniden tanımlanmalıdır”, diyor emekli general Nejat Eslen, “Soğuk Savaş’tan bu yana değişmeyen tanımlar artık gerçeğe uymamaktadır...”
ABD kısa süre önce yeni bir strateji planlaması yaptı... Rusya ve Çin’i rakip güç olarak, Kuzey Kore ve İran’ı düşman olarak belirledi... Bu ülkelerden ikisi, Rusya ve İran komşumuz. Stratejik hedeflerimiz bu iki ülkeyle daha iyi uyuşuyor. Dost! ABD ise bölgede (Türkiye’ye de uzanacak) bir Kürt devletinin kuruluş hazırlıklarıyla meşgul. Hem de Türkiye’nin sağladığı üslerden de yararlanarak... Özetle, dost diye diye kendi kendimizi vuruyoruz...
Soğuk Savaş 28 yıl önce bitti. Dünya değişen küresel güç dengelerine göre yeniden biçimleniyor. ABD’ye bizimle dost olma koşullarını yeniden tebliğ etmemiz, olmazsa üslerden başlayarak her türlü iş birliğini masaya yatırmamız gerekiyor. Uyumayalım...
Basın
Kültür Bakanı Numan Kurtulmuş’un Çaykovski takıntısını önce Ertuğrul Özkök yazmıştı. Ertesi gün Kültür Bakanlığı Basın Müşaviri Osman Yılmaz onu arıyor.
Neler söylediğini Özkök şöyle anlatıyor:
“Sinan Çetin’in güya tek parti döneminde, devletin asker zoruyla kafalarına silah dayayıp insanlara zorla klasik müzik dinlettiğini anlatan bir kısa filmi var...
Haksız bir filmdir ve bir döneme atılan en büyük iftiralardan biridir.
Bakanlık işte bu berbat vodvili, düzenlediği toplantılarda vatandaşlara seyrettiriyormuş...”
Sözü geçen filmde jandarma bir evi basıyor. Silahları evdekilere doğrultuyor:
“Ne yapıyorsunuz lan siz burada?”