ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass, gazetecilerle yaptığı görüşmede özetle şunları söylüyor:
- ABD, Türk hükümetinin vatandaşlarını terörist saldırılara karşı koruma hakkını savunmaktadır.
- PKK’nın şiddet kampanyasına son vermesi ve silahları bırakması çağrısında bulunuyorum.
- Bundan sonra görüşmelere başlanabilir.
Büyükelçi PKK’nın terör örgütü olduğunu, Türk ordusunun bu örgütle silahlı mücadeleye girişmekte haklı olduğunu, PKK’nın silah bırakması gerektiğini vs. söylerken bizim TTB gibi sivil toplum örgütleri veya kimi CHP sözcülerinin ve aydınların önüne geçmiş. Çünkü onlar PKK ve terör sözlerini ağızlarına alamıyorlar. Ancak büyükelçilerin söyledikleri yeterli mi?
Sorumuza Onur Öymen şu yanıtı veriyor:
- PKK’nın şiddete son vermesini istemek yeterli değildir. Bence Türkiye’nin müttefiki olan ülkelerden beklenen PKK’ya kayıtsız şartsız teröre son vermesi ve PKK mensuplarının Türk adaletine teslim olması için çağrıda bulunmaktır.
Rusya ile düşmanlık sonucu bu yıl 6 milyon Rus turisti kaybetmiş durumdayız... O kadarla kalmadı. Büyük turist gemileri İstanbul’a uğramaz oldu. Almanlar, İsrailliler, İngilizler gezi programından Türkiye’yi çıkardı. Alman firmalarının Türkiye’de yaptığı çeşitli seminer ve iş toplantılarını organize eden bir dostumuz:
- Bizim işler tamamen durduğu gibi bu durgunluktan tam 47 sektör etkilendi, diyordu dünkü sohbetimizde.
Ekonomik daralma ve işsizlik dalgasının etkileri giderek daha acıtıcı oluyor.
Bu kriz nereden başladı? Rus uçağını düşürmemizle...
Ancak Rusları kızdıran ve gazaba getiren uçağın düşürülmesinden çok olay sonrasında üzüntü belirtecek yerde bunu fiyaka konusu yapmamızdır.
Ruslar barışmayı ister havadalar. Ankara’nın yapması gereken süratle iki ülke ilişkilerini yumuşatıcı adımlar atmak. Özür dilemeden de yeniden yakınlaşma sağlanabilir. Ne var ki bizimkiler hiç o havada görünmüyor. Hâlâ her fırsatta Rusya’ya meydan okuyorlar. Neden? Çünkü Ankara’nın Esad’ı devirme hevesi devam ediyor, Rusya Esad’ın yanında yer aldığı için Moskova da düşman kabul ediliyor.
Peki Esad’ı devirmek bize ne kazandıracak? Esad devrilince oradaki iç savaşın kızışarak devam edeceği ve
İktidar, kendine benzeyen, ona muhalefet etmeyecek yarı dindar bir nesil yetiştirme çabasında.
Bu yönde akıl almaz uygulamalara tanık oluyoruz.
CHP Milletvekili Şenal Sarıhan yeni bir uygulamayı haber veriyor.
Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile İl Müftülüğü birlikte proje hazırlamışlar.
Proje ilkokul öğrencilerinin 1 günü camide geçirmelerini öngörüyor.
“Minik Yürekler Kardeşlik Bilincinin Farkında” isimli proje Yenişehir ve Toroslar ilçelerine bağlı bazı okullarda hayata geçirilmiş.
Projenin amacı : “İlkokul öğrencilerinin, dinde yeri olan camileri tanımalarını sağlamak, din eğitimlerine yardımcı olmak, dinde önemli olan milli birlik ve kardeşlik duygusunu kavratmak” mış.
Sadece birkaçını sayalım; Afyon, Antalya, Antakya, Bursa, Eskişehir, Konya, Sakarya... Bu illerimizdeki stadyumların adı Atatürk Stadyumu idi. Kimileri tadilattan geçirildi, kimileri yıkılıp yerlerine yenileri yapıldı. Ve sistemli biçimde, tümünün adından Atatürk kaldırıldı, yerine “Arena” kondu; Afyon Arena, Antalya Arena, Timsah Arena, Es Es Arena, Torku Arena, vb.
Bir şehrimizde ise tam tersi olacak. İzmir Karşıyaka’nın CHP’li Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, müjdeyi veriyor:
“2002’den bu yana birçok stadyum yapıldı. Bunların çoğunun önceki isimleri ‘Atatürk Stadyumu’ idi. Yenilenince hepsini ‘Arena’ yaptılar. Bizim de bir spor salonumuz var. Adı; Arena. Biz de onun adını değiştiriyoruz. Mustafa Kemal Atatürk Spor Salonu yapıyoruz...
İlk meclis toplantısında bunun kararını alacağız...”
Paspas yasa...
AKP Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu, A Haber kanalında başkanlık sistemini savunurken şöyle diyor:
Yunan adalarından ilk sığınmacı kafilesi Türkiye’ye geri gönderildi. İlk gelenler Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerden göç edenler...
18 Mart tarihli Türkiye - AB Ortak Deklarasyonu’na göre Yunan adalarından Türkiye’ye geri gönderilen her Suriyeli sığınmacı karşılığında Türkiye’den AB’ye bir Suriyeli sığınmacı gönderilecek.
Ancak diğer ülkelere mensup sığınmacıların karşılığında dışarı sığınmacı gönderilemeyecek. Bu durumda Türkiye’deki sığınmacıların sayısında azalış değil, artış olacak. Özetle, bu mutabakat Yunanistan üzerindeki sığınmacı baskısını hafifletecek, ancak, Türkiye’nin yükünü azaltmayacak, hatta arttıracak.
Peki daha önce açıklandığı gibi Türk vatandaşlarına haziran ayından itibaren vize muafiyeti sağlanacak mı? Bunun da garantisi yok. Türkiye, AB’nin bütün kriterlerini yerine getirse bile, nihai karar AB Parlamentosu’na ve AB Konseyi’ne bırakılacak.
AB bundan sonrası için Türkiye’ye 6 milyar euro vaat ediyor. Ancak Türkiye’nin şimdiye kadar yaptığı ve 10 milyar dolara ulaşan harcamaların telafisi için AB herhangi bir katkıda bulunmayacak.
Bir dostumuzun ifadesiyle... Başbakan’ın dediği gibi Brüksel’de bir Kayseri pazarlığı yapılmış, ancak verdiğinden çok
CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın 9 Eylül 2009’da yapılan CHP İl Başkanları toplantısında yaptığı konuşma “tarihi” bir öneme sahiptir.
Baykal bu toplantıda henüz 1.5 aydır tartışılan “Açılım süreci” ni değerlendiriyor.
Konuşmadan kimi cümleleri alıyoruz:
- Şimdi bir müzakere süreci yaşıyoruz. Bu müzakere sürecinin taraflarından birisi silahı, terörü kullananlar ile onun siyasi yandaşlarıdır. Müzakerenin diğer tarafı ise, AKP iktidarıdır.
- AKP iktidarı bu müzakereden ne beklediğini açıkladı. Nedir beklenen? “Silahların bırakılması, anaların gözyaşının dinmesi, Türk bayrağına sarılmış tabutların köylerimize, kasabalarımıza artık gelmemesi.”
- Peki o merkezlerin bekleyişi nedir?
- Terör merkezinin bekleyişi, Türk milletini ayırmaktır. Etnik temelde milleti ayrıştırmaktır.
Darbe söylentilerinin giderek artması üzerine Genelkurmay daha fazla sessiz kalamadı, önceki gün yaptığı yazılı açıklamayla kamuoyuna adeta “Darbe yapmayacakları” sözü verdi. Gerekir miydi? Hayır. Geçmişteki darbelerin “ABD patentli ve onaylı” olduğu artık herkes tarafından kabul ediliyor. Dolayısıyla aklı başında kimse TSK’nın kendiliğinden darbe yapacağını düşünmüyor.
Bunlar bir yana... Darbe yapmayacağız sözünün fiiliyatta kıymet -i harbiyesi nedir? Hangi ordu darbe yapacağız der ki?
Hatırlanacağı üzere 12 Eylül öncesi darbe söylentileri artmaya başladığında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet eden İhsan Sabri Çağlayangil’den dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in ağzını yoklamasını istemiş... Çağlayangil’e, “Kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil” diyen Evren darbeyi yaptıktan sonra neden öyle dediğini şöyle açıklamıştı:
“Ne yani, kendisine, İhsan Bey, biz karar verdik, yakında darbe yapacağız mı diyecektim.”
* * *
Askeri darbe tartışmalarını yapay gündem olarak niteleyen bir dostumuz dün dedi ki:
- Bu iktidar döneminde TSK iktidara karşı darbe yapmadı ama iktidar TSK’ ya karşı darbe yaptı. Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla orduyu
Gözümüz kulağımız Washington’da... Acaba Sam Amca, Erdoğan’a ve Türk kamuoyuna nasıl mesajlar verecek?
Bu üvey ama zengin amca Erdoğan’a karşı gerçekten tavırlı mıdır? Onu gözden çıkarmış mıdır?
Yoksa olumsuz mesajlarla Erdoğan’ı sıkıştırırken onun zayıflamasından yararlanarak kimi yeni kazanımlar elde etmeye mi çalışmaktadır? Mesela Kıbrıs’ta taviz almanın, Ankara’yı PKK ile yeniden masaya oturtmanın çabasında mıdır? ABD malum, istediklerini almak için kâh yüceltir kâh köşeye sıkıştırır.
***
Alman hükümetine TV yayınlarında Erdoğan’la ilgili mizah yapıldığı için nota verdik. Alman Büyükelçisi sırf bu yüzden Dışişleri Bakanlığı’na çağırıldı. Türkiye’nin gösterdiği tepki ters tepti, Almanya’da diğer kanallar da aynı programı yayınladılar. O programı sadece binler izleyecek iken milyonlar izledi.
Avrupalılar AB adayı! Türkiye’nin demokrasi performansını bir kez daha izleme fırsatı buldular
Üstüne bir de Almanya’dan “Biz basın özgürlüğünü müzakere etmeyiz” diye okkalı bir fırça yedik.