Şu sıralar en çok konuşulan konu erken karar alınması durumunda erken seçimin kasımda mı yoksa martta mı yapılacağı... Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki seçmen ve sandık güvenliği her nedense pek o kadar konuşulmuyor. Konuyu eski vali ve Isparta ve CHP milletvekili Ali Haydar Öner’le konuştuk. Dediği;
- 7 Haziran’da “Açılım süreci” denen süreç devam ediyordu, çatışmasızlık durumu söz konusuydu. Ama o günkü ortamda dahi bölgede seçmen ve sandık güvenliğinin sağlanamadığını... Seçmenlerin terör örgütünün baskısı altında oy kullandığını, seçim sonrası bizzat iktidar yetkilileri itiraf etti. Kasım ya da martta yapılacak bir erken seçimde koşullar daha iyi olmayacaktır..
- Neden mesela?
- Bir süredir PKK bırakın köy ve kasaba yollarını, şehirlerarası yolları bile istediği zaman kesebiliyor. Pek çok yerde güvenlik mensupları ancak bir olay olduğunda, o da ancak toplu halde ve zırhlı araçlarla kışla ve karakollardan dışarı çıkabiliyor. Bugün bölük pörçük ve lokal terör olayları karşısında bile yeterince etkili olamayan güvenlik güçlerinin seçim günü, aynı anda Doğu ve Güneydoğu’nun bütün il, ilçe ve köyleriyle ana ve tali yollarında can ve mal güvenliğini sağlayabileceğini düşünmek hiç de
Cumhurbaşkanı Erdoğan o mesajı daha önce vermişti ama üzerinde pek durulmadı. Erdoğan aylar önce:
- Parlamenter sistem bekleme odasına alınmıştır, dediğinde de Anayasa’nın rafa kaldırıldığını açıkça ilan etmişti. Son mesajı biraz daha açık:
- Türkiye 10 Ağustos 2014 tarihinde milletin doğrudan Cumhurbaşkanı’nı seçmesiyle yeni bir döneme girmiştir. Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir Cumhurbaşkanı var. İster kabul edilsin, ister edilmesin; Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir anayasa ile netleştirilmesidir”
Tayyip Erdoğan halkın kendisini başkan seçtiğini iddia ederek bu fiili duruma hukuki kılıf dikilmesini istiyor. Aynı zamanda Anayasa’nın değişmesini beklemeden fiili durum yarattığını, Anayasa dışı hareket ettiğini itiraf ediyor. Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu diyor ki:
- Bizim seçtiğimiz kişiler, Anayasa’nın bekçiliğini yapmak durumundadır. Bence Anayasa’nın yürürlükten kalkması değil, ‘Anayasa yürürlükten kalktı’ diyen kişinin kendi kendini Anayasa dışına çıkarması söz konusudur.
Erdoğan’a yeni kılıf mı dikilecek yoksa o anayasal sınırlar içine mi girecek?
Bir dostumuzun tespiti:
Eskiden bir futbol hastasıydık.. Artık basketbol hastasıyız... Futbola heyecanımız kalmadı.
Bastır parayı, doldur milyonları başka yerde para etmeyen futbolcuların ceplerine, sonra git Avrupa’da nal topla. Böyle bir spora dönüştüğü ve seyirci de raydan çıktığı için futbol artık bizi açmıyor.
Basketbol mü? Futbolda olmayan her şey orada var...
Haftalardır genç milli takımlarımızın Avrupa kupalarındaki maçlarını izliyoruz.
Bu maçlar Youtube’dan naklen veriliyor ama basınımız tenezzül edip duyurmuyor.
Son iki ay içinde...
19 yaş altı Dünya Şampiyonası’nda basket takımımız üçüncü oldu...
Yüksekova’da bombalı saldırı... Şemdinli’de roketatarlı saldırı... Pülümür’de intihar saldırısı...
Silopi’de polis şehit... Şırnak’ta er şehit... Ağrı’da uzman çavuş şehit...
Son 40 günde terör saldırılarında 34 güvenlik görevlisi şehit edildi, 12 vatandaş öldürüldü.
Terörist dört bir yandan saldırıyor. Bu akşam nereye saldıracakları, nereye mayın tuzağa kurdukları, hangi pusuyu hazırladıkları bilinmiyor. Güvenlik güçleri karakol ve kışlalarından pek çıkmıyor. Çıktıklarında da her biri canlı hedef olarak dolaşıyor.
Orada görev yapan, asker, subay ve polislerin sayısı yarım milyonu aşıyor...
Bu görevlilerin anaları, babaları, eşleri, çocukları en az 5 milyonluk bir nüfus oluşturuyor.
Bu beş milyon yurttaşımız her an diken üstünde yaşıyor... Gece yarılarına kadar radyo ve televizyon başlarında bir kötü haberin gelme ihtimaline karşı uykusuz bekleşiyor.
Türkiye işte bu koşullarda erken seçime hazırlanıyor... Bakıyorsunuz siyasi ayak oyunları, oy hesapları, seçmen şavulleme yöntemleri ön planda.
Koalisyon görüşmeleri Cumhurbaşkanı’nın istediği gibi uzadı da uzadı.. Sonunda “Olmuyor” diye noktalandı. Erken seçim tek seçenek olarak masanın üzerine konuldu.
Ahmet Davutoğlu’nun, Erdoğan’ın planına ters düşecek bir tutum, bir tavır içinde olması beklenmiyordu. Nitekim o da ilk günden itibaren görüşmeleri sündürdü.
Peki ya Kılıçdaroğlu uzatma oyununa neden geldi? Kemal Bey dün çarpıcı bir açıklama yaptı:
- Bize bir koalisyon önerisi gelmiş değil. Seçim hükümeti önerisi geldi.
Demek ki 40 saat görüşmeye gerek yokmuş, 5 dakikada bu görüşmeler bitebilirmiş.
Sonuçta iki aylık süreyi Erdoğan ve AKP’nin istediği gibi, erken seçimin tek çare olduğunu ispat için harcadık. Şimdi gündemde seçim kararını Cumhurbaşkanı’na bırakmadan, yani kabineye diğer partilerden bakan sokmadan TBMM’den çıkarmak var. Davutoğlu belli ki bundan sonra çabalarını seçim kararını Meclis’ten çıkarmak için harcayacak. Oysa emaneti geri vermesi gerekirdi. Bu arada dün döviz roketlendi, Borsa çakıldı, terör aynı hızla devam etti. Ancak bunlar artık AKP’yi ve hükümeti çok ilgilendirmiyor. Çünkü Türkiye’de işler bozuldukça AKP’nin oy tablosu düzelecek, arızalar arttıkça vatandaş “Tek parti hükümeti şart birader” kıvamına
Herhangi bir yabancı Türkiye’ye hava, deniz veya kara vasıtalarıyla gümrük kapılarından yasal yoldan girmeye kalksa bir sürü problemle karşılaşabilir. Ama Suriye veya Irak’tan pasaportsuz hatta kimliksiz girerse soluğu İzmir, Ayvalık, Bodrum gibi sahil kasabalarında alabilir, kaçak tekne bulana kadar oralarda konaklayabilir, sonra bir sabah vakti tekneye atlayıp karşı yakaya geçebilir. Ne kimlik soran var, ne “Hemşerim yolculuk nereye” diye soran...
Ege’deki sahil şehir ve kasabaların parkları, meydanları açık hava otellerine dönüşmüş durumda.
Bu gelenler kimdir, necidir? El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi terör örgütleriyle ilişkisi olan var mıdır? Bilmiyoruz. Türk yurttaşıysanız yolda yürürken denetim yapan polisle karşılaşır... Kimliğiniz şüpheli görülürse soluğu karakolda alırsınız... Ama kaçak sığınmacı iseniz “Uygulama”ya takılma ihtimaliniz pek yoktur. Takılsanız bile güvenlik güçlerinin çoğu kez eli kolu bağlıdır. Çünkü kimliği olmayan bir yabancıya nasıl bir “uygulama” yapılacağını bilen yoktur.Bu kadar adamı toplayıp koyacak yer de yoktur.
Bu boşvermişlik başta terör olmak üzere yarın başımıza büyük işler açabilir. O günü beklemekten başka çare yok mu?
Eller tetikten çekilsin, silahlar sussun, çatışmasızlık dönemine girilsin...
Çağrılar bu yönde ilerliyor...
“PKK silah bıraksın” sözü, zaman zaman Başbakan Davutoğlu tarafından alçak sesle telaffuz edilmekle birlikte, artık pek az işitiliyor...
Oysa üç yıl önce çözüm sürecinin başlangıcında çok üzerinde duruluyordu.
Hükümet çağrıları: “PKK silah bıraksın ve ülkeyi terk etsin” şeklindeydi.
PKK ülkeyi terk eder gibi yaptı... Birkaç manga PKK’lının dağlara doğru yürüyüşü:
- İşte PKK sınırlarımızı terk ediyor, diye gazetelere pompalandı.
Başbakan Davutoğlu ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun dün akşamki koalisyon görüşmeleri bütün dikkatleri üzerine çekti. Eski CHP Milletvekili Şahin Mengü’nün görüşmelerin esasına değil ama usulüne ilişkin bir eleştirisi vardı. Dedi ki:
- Siyasette ve diplomaside “esas” kadar “şekil” in de önemli olduğunu herkes bilir.
O kadar ki, uluslararası toplantılar öncesinde kimlerin nereye oturacağı, hatta salona nasıl girileceği gibi konularda bazen uzun müzakereler yapılır.
CHP Genel Başkanı’nın ve etrafındakilerin bu basit protokol uygulamasından haberlerinin olmadığı anlaşılıyor.
Ahmet Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu arasındaki görüşme “Başbakanlık Resmi Konutu”nda yap
Davutoğlu koalisyon müzakerelerini başbakan sıfatıyla değil, AKP genel başkanı sıfatıyla yürütüyor. Hal böyle olunca, görüşmeler, Başbakanlığa ait bir mekanda yapılmamalıydı.
Belli ki, Davutoğlu, kamuoyunda “üstün” olduğu havası vermek ve bunu Kılıçdaroğlu’na kabul ettirmek için Başbakanlık Konutu’nu önermiştir. Kılıçdaoğlu’nun böyle bir teklifi hemen reddetmesi gerekirdi. Reddetmeyerek, Davutoğlu’nun üstün konumunu peşinen kabul etmiş demektir.