Doğan Ağabey...

6 Eylül 2015

Doğan Heper Milliyet’in 50 yıllık mensubu... Bu süre içinde başka hiçbir gazetede çalışmadığını gururla anlatır. Gazetede muhabirlik ve sayfa sekreterliğinden genel yayın müdürlüğüne dek hemen her işi yapmış. Abdi İpekçi’den sonra en uzun süre genel yayın müdürlüğü yapan gazetecidir...

Doğan Ağabeyimiz Milliyet’te yaşadıklarının bir kısmını “Milliyet’te 50 yıl” adlı kitapta topladı. Bizim de gazetede 30 yılımız doluyor. Ama yanı başımızda cereyan eden pek çok olayın perde arkasını bu kitaptan öğreniyoruz. Hangi genel yayın müdürünün işine neden son verilmiş, iç isyanlar nasıl bastırılmış, Korkmaz Yiğit’in elinden gazete nasıl geri alınmış vs... Heper, Aydın Doğan’a en yakın isimlerdendi. O yüzden anıları değerli. Ve Milliyet’in tarihine geçecek katkılar yapıyor...

Gelin biz şimdi kitaptan hoş bir bölümü pazar fıkrası niyetine okuyalım...

Bedri Koraman bir gün yazı işlerine elinde bir dolmakalemle geliyor. Kalemi önüne gelenin ceketine veya gömleğine doğru silkeliyor. Yapma yahu falan derken giyside kocaman bir mürekkep lekesi oluşuyor. Doğal olarak bir tartışma çıkıyor ve o arada bakılıyor ki mürekkep lekesi yok olmuş. Meğer uçucu bir mürekkep varmış kalemin içinde.

Yazı işlerinde bu

Yazının Devamı

Rabbani sorular!

5 Eylül 2015

“Biz de elden geldiğince hükümet kurmaya çalıştık ama Rabbimiz tekrar seçim dedi.”
Bir okurumuz Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun son il başkanları toplantısında söylediği bu lafa takmış kafayı. Gönderdiği notta bizim aracılığımızla kendisine bazı sorular soruyor.
? Rabbiniz, size bu lafı ne zaman, nerede dedi? Başbakanlık makamında? AKP Genel Merkezi’ndeki makamınızda? Başbakanlık Konutu’nda? Evde? Yolda?
? Rabbiniz size bunu dediği sırada yanınızda bir başkası var mıydı? Rabbin isteğini o da duydu mu?
? Sizin çok istediğiniz bir şeyi tam o sırada Rabbinizin de istemesi tesadüf müdür?
? Hükümetin bir türlü kurulamaması, sonuçta erken seçime gidilmek zorunda kalınması sizce tamamen Rabbin isteği midir?
? Rabbinizin, muhalefetin isteklerini kaale almamasını, hatta muhalefetle hiç muhatap olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yazının Devamı

ABD faturası!

4 Eylül 2015

Irak’ta ABD’nin kuyruğuna takıldık. Sonuç; Irak, Amerika’nın istediği şekilde bölündü, istikrarsızlaştı. Kürt devleti komşumuz oldu.

Aynı şeyi Libya’da yaptık. Sonuç; müteahhitlik hizmetlerinden gelen milyarlarca dolardan olduğumuz gibi Libya’yı da kendimize düşman ettik.

Akıllanmadık, aynı yanlışı Suriye’de tekrarladık. Sonuç; güney sınırımızda kimin eli kimin cebinde... Hangi bölge hangi terör örgütünün yönetiminde, belli değil. 2 milyonu bulan Suriyeli mültecinin yarattığı ekonomik ve sosyal sorunlar da cabası.

Başımızda, büyük ölçüde ABD patentli bir PKK belası vardı. Onunla doğru düzgün baş edemezken yine ABD’nin peşine takıldık, IŞİD’e saldırarak yeni bir cephe açtık.

İlk sonuç; IŞİD’in denetiminde olduğu söylenen Suriye topraklarından açılan ateş sonucu bir askerimiz öldü, biri kayıp.

PKK terörü can almaya devam ederken... IŞİD Türkiye’deki uyuyan hücrelerini harekete geçirir de metropollerde bombalar patlar korkusu da artarak sürüyor.

Bu gelişmelere seyirci kalan Meclis dün muhalefetin de desteğiyle sınır ötesi önergesine olumlu oy verdi.

Özetle; iflas eden politikalara devam...Çünkü Meclis’teki partilerin ABD kuyruğundan ayrılacak gücü yok.

Yazının Devamı

Barış soru(n)ları...

3 Eylül 2015

En çok “barış” lafını terör örgütüne en hoşgörüyle bakanların ettiği ülkemizde bir “Dünya Barış Günü”nü daha geride bıraktık. Bizim, terör örgütüne tek laf etmeyip sürekli devleti ve güvenlik güçlerini suçlayan “Kadrolu barışçı”ların söylemlerine bakarsanız Türkiye’de barışı sağlamanın ilk adımı “tarafların”... Yani TSK ve PKK’nın silah bırakması.

Siz duydunuz mu bilmiyoruz. Ama biz yıllarca etnik teröre maruz kalmış İngiltere ve İspanya gibi iki ülkede ordunun silah bırakmasını isteyen bir tek “aydın” adı hatırlamıyoruz. Duymadık.

Bizim “barış kuşu” muhteremlerden şimdiye kadar hiç duymadığımız mı?

O çok istediklerini söyledikleri kalıcı barışın nasıl geleceği? Nasıl sağlanacağı? Formülün ne olduğu?

PKK’nın teröre ne kadar masum isteklerle başladığı, günümüzde nerelere geldiği herkesin malumu. Bugünkü isteklerinin tamamını kabul etsek bile yarın karşımıza yenileriyle çıkmayacaklarının garantisi yok!

Başta Duran Kalkan olmak üzere pek çok KCK yöneticisinin kendileri için “Silah bırakma diye bir şeyin asla söz konusu olamayacağı” açıklamaları ortada dururken... Yani, “Siz ne verirseniz verin, biz daha çoğunu almak için silahı elden bırakmayacağız” tehditleri alenen ve defalarca dile

Yazının Devamı

Parayı görelim!

2 Eylül 2015

İçişleri Bakanlığı terörle mücadelede yıllar sonra müthiş! bir yöntem keşfetti: İhbar yöntemi! Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmeliğe göre terör suçlarına karışanların kimliklerini veya yerlerini bildirenlere bakanlık ödül verecek... Ödülün miktarı ihbar edilen teröristin önemine göre değişecekmiş. Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan gibi PKK’nın üst düzey yöneticileri için öngörülen ihbar parası 4 milyon liraya kadar çıkıyormuş. Yönetmelikte muhbirin kimliğinin gizli tutulacağı, gerekirse kimliği ve yüzünün değiştirileceğinin bildirildiğini de bilgilerinize sunduktan sonra sadede, üstelik de kimliğimizi gizlemeden yaptığımız “ihbarımıza” gelelim.

Sayın ilgili, PKK ve KCK’nın üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan, Irak’ın kuzeydoğusundaki İran sınırında bulunan Kandil bölgesinde ikamet etmektedirler. Bölgeye kapsamlı bir operasyon düzenleyecek olursanız üçünü de kıskıvrak yakalayabilirsiniz!

Şaka bir yana... Ödül teröristlerin yerini bilene değil kulaklarından tutup getirene verilmeli. Çünkü yerini herkes biliyor da tutup getiren yok...

Yazının Devamı

Kimin tuzağı...

1 Eylül 2015

Türkiye ABD’nin zorlamasıyla IŞİD’ e karşı hava hücumlarına katıldı.

Ve beklendiği gibi IŞİD Türkiye’yi terörle tehdit etmeye başladı.

IŞİD’ in Türkiye’ye doğrudan bir tehdidi var mıydı? Hayır...

Suruç’ta 32 gencin katli IŞİD’in üzerine atılmış ama IŞİD bu olayı üstlenmemişti.

Suruç olayı muhtemelen Türkiye’yi IŞİD’e karşı kışkırtmak ve ABD’nin İncirlik üssüne yerleşmesine kamuoyu desteği sağlamak için bir provokasyondu.

Türkiye’nin IŞİD’e saldırması kimin işine yarıyor... Kuzey Suriye’deki PKK uzantısı Kürt birliklerinin...

IŞİD Kobani’yi tehdit ettiği gibi Kürtlerin sınırımızda şerit oluşturarak denize çıkmasını önlüyor.

Türkiye IŞİD’e bu durumda Kürtler adına saldırmış oluyor...

Yazının Devamı

Neden uğurlama!

30 Ağustos 2015

Moda’da Tarihçi Kitabevi’nden kocaman bir kitap aldık önceki gün:

“Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi”

Türk Tarih Kurumu yayını olan kitap 1918 - 1938 yılları arasında cereyan eden gelişmeleri gün gün özetliyor... Kitabı karıştırırken gözlerimiz şu satırlara takılıyor:

“18 haziran 1936:

Atatürk’ün Yeşilköy Hava Alanı’ndan - uçakla Ankara’ya hareket edecek olan - İsmet İnönü’yü uğurlaması”

Cumhurbaşkanı Atatürk, protokola aykırı bir davranışla Yeşilköy’e giderek İnönü’yü neden uğurlamaktadır. Üstelik İnönü önemli bir konferansa vs. değil sadece Ankara’ya gitmektedir. Tarihçilerin yardımını rica ediyoruz... Bizi aydınlatırlar mı bu konuda?

Yazılmadı demeyin!

Yazının Devamı

Baş yaran adam!

29 Ağustos 2015

Devlet yöneticilerinin kişisel duygularını devlet yönetimine yansıtıp yansıtamaları hakkında bir örnek olay...

Falih Rıfkı Atay’ın “Atatürk ne idi?” adlı kitabından aktarıyoruz:

“Irak Başbakanı rahmetli Nuri Sait Paşa Türkiye’ye bir gelişinde anlatmıştı:

- Osmanlı ordusunda iken Atatürk’le aynı cephede idik, bir akşam üstü birlikte yemek yiyorduk. Sofrada bulunan bir asker hekim izinli olarak İstanbul’a gideceğini söylemesi üzerine Atatürk kızdı, ordu tifüsten kırılıp dururken nasıl olur da bir hekim İstanbul’a keyif etmeye gider, devlet onu yetiştirmek için on binlerce lirayı işte böyle günlerde görev başında bulunması için harcamıştır, diye tutturarak söylemediğini bırakmadı, hekim içkili de olduğu için kendini kaybetti, Atatürk’ün başına bir şişe attı. İçeriki odaya alarak yarasını temizledik, sardıktı...”

Nuri Sait Paşa yıllar sonra Atatürk’le sohbet ederken eski hatıralardan dem vuruluyor. Atatürk’ün kafasını yaran hekime geliyor söz. Nuri Paşa Atatürk’e :

- Acaba ne olmuştur o hekim?, diye soruyor..

Atatürk’ün yanıtı:

- Şimdi bir ordunun sıhhiye reisi, Nuri Sait Paşa bu olayı aktarırken gözleri yaşarıyor, Atatürk’ü şu sözlerle anıyor:

Yazının Devamı