BM Yüksek Komiserliği’ne göre Türkiye dünyanın en fazla göçmen alan dördüncü ülkesi...
Pakistan’da 1.6 milyon Afgan göçmeni var. Daha sonra sırasıyla Lübnan (1.1 milyon), İran (982 bin), Türkiye (824 bin), Ürdün (737 bin) geliyor...
Türk hükümetine göre ise ülkemizdeki göçmen sayısı 1.5 milyonu aşıyor.
En çok göçmen barındıran ülkeler Güney Asya ve Ortadoğu’da... ABD’nin terörle savaş bahanesiyle 10 yıl önce Afganistan’da başlattığı savaşlar dizisi bölgede milyonlarca insanı evsiz barksız bıraktığı gibi... Onları fakir bölge ülkelerinin sırtına yükledi.
Şimdi de soruna sırtlarını dönüyorlar.
BM Dünya Gıda Programı WFP birkaç hafta önce açıklama yaparak Türkiye, Ürdün, Lübnan gibi Suriyeli göçmen barındıran ülkelere gıda kuponu uygulamasını sonlandırdığını bildirdi. Fonları tükenmiş!
Aslında tükenen bu ülkelerin insanlığı...
Terör insanlık suçudur... Terörün hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Fransa’da Charlie Hebdo’ya yapılan insanlık dışı saldırı basın özgürlüğüne başta olmak üzere her türlü özgürlüğe karşı yapılmıştır... Haklı bir nedeni olamaz... Vahşettir... Bunları bir kenara yazıyoruz...
Peki önceki gün Paris’e kadar uzanıp Charlie’yi vuran terörün kaynağında ne var...
Son 10 yıla bakalım... 11 Eylül’ün ardından Afganistan’ın işgali.. Irak’ın yerle bir edilmesi... Arap Baharı diye Libya’nın kanına girilmesi. Mısır’ın karıştırılması.. Suriye’nin hedefe alınması.
Saddam, Kaddafi, Esad gibi ülkelerini sömürtmeyen liderlere emperyalizm özellikle kin duyuyor. Batı sözde onları cezalandırmak için harekete geçerken darbeyi o ülkelerde yaşayan milyonlarca insana vuruyor. Bombalar masumları yok ediyor.
El Kaide bu ortamda doğup büyüdü... El Nusra, IŞİD gibi örgütler bu ortamın çocuğudur.
Fransa’yı kim vurdu... Şimdilik bilmiyoruz... Belki Ortadoğu terörü var tetiğin arkasında...
Belki de Ortadoğu’da yalnız kalan Amerika’nın Fransa ve diğer Avrupa ülkelerini bölgeye çekmek için bir komplosu söz konusu. Böyle komplolarda maşa olarak kullanılan tetikçilerin kimliği önem taşımaz. Suikastın
İstediğin kadar güçlü ol, istediğin kadar devlet kadrolarını biçimle, senden olmayanları tasfiye et, sürgün et, aç bırak... Olmuyor... Dürüstlük ve ahlak duvarı tamamen ortadan kaldırılamıyor.
Örneğin... Tapelerin sahte olduğunu iddia ediyorsun. Ama Adli Tıp’taki isimsiz kahramanlar, başlarına gelebilecek her türden belayı göze alarak raporlarını yazıyorlar:
“Tapeler gerçektir, herhangi bir ekleme yoktur.”
4 bakan, “Çalmadık, çırpmadık, mal varlığımız tümüyle alın terimizin eseridir” diyor. İktidar partisi bu yönde ağırlığını koyuyor. Ama Mali Suçları Araştırma Kurulu MASAK’tan bir uzman çıkıyor, her şeyi didik didik inceledikten sonra raporunu veriyor:
“Gelirleri ile beyan ettikleri mal varlıkları orantısızdır.”
Maden ocağı sahibi işadamı devlete kömür diye taş kakalıyor, milyonlar vuruyor. İlgili bakanlık dahil her yer ayarlanmış. Ama bir namuslu Sayıştay denetçisi çıkıyor:
“Devlete sattığı kömürün önemli bölümü taş... Vurgun milyonlarca liralık...” deyiveriyor.
Meclis Komisyonu’nun AKP’li 4 bakanı Yüce Divan’a göndermeme kararını gazeteler dün türlü çeşitli manşetlerle vermişlerdi. Yandaş medyaya göre oyun bozulmuş, Milliyet “Tapelere İmha Kararı”nı manşete almış, Cumhuriyet “Saray Darbesi”, Hürriyet “Komisyon Akladı” demiş, Sözcü ise manşetten: “Allah’ın huzurunda milletin vicdanında nasıl aklanacaksınız?” diye sormuştu.
İnternet siteleri dün 5’e karşı 9 oyla alınan komisyon kararıyla ilgili büyük ödülü Evrensel gazetesinin şu manşetine verdiler:
“Vicdan 5, Cüzdan 9”
Sadece cüzdan mı peki? Bu sonuçta yukarıya yönelik kimi tehditlerin de rolü yok mu? Örneğin eski İçişleri Bakanı’nın:
- Benim de konuşacak çok şeyim var, gibi mesajlarının etkisi yok mu?
Sözcü gazetesinin “Allahın huzurunda nasıl aklanacaksınız?” sorusuna gelince. İktidardakilerin inançlı Müslümanlar olduğu varsayımına dayalı olarak böyle sorular sıkça soruluyor. Oysa çoktan anlaşıldı ki... Onların farklı bir inanç anlayışı var.. Yolsuzluğu rüşveti falan aykırı görmeyen bir din anlayışı... Alkol veya kadınlar konusunda hassas ama parasal, rantsal konularda sonuna kadar hoşgörülü ve kendine yontan bir anlayış... Dine dayalı sorularla bu kadroları vicdan
Ufukta Yüce Divan görününce AKP medyası Yüce Divan görevi yapacak olan Anayasa Mahkemesi’ne savaş açtı. AYM’nin taraflı olduğunu iddia ederek hakaretler yağdırmaya başladı. “Yüce Divan Tuzağı” diye haberler imal edildi. Dört bakanı bu mahkemeye göndermek adeta kuzuları kurda teslim etmekti... Ancak bu saldırılar yapılırken es geçilen önemli bir husus vardı: Böylesine taraflı ve güvenilmez mahkemeyi oluşturan 16 üyeden 10’u, AKP iktidarında TBMM ya da kurumların gösterdiği adaylar arasından Abdullah Gül tarafından atanmıştı. Kimler, nasıl ve hangi tarihte mi? Buyurun.
Recep Kömürcü: 4 Nisan 2008’de.
Alpaslan Altan: 29 Mart 2010’da.
Burhan Üstün: 30 Mart 2010’da.
Engin Yıldırım: 9 Nisan 2010’da.
Nuri Necipoğlu: 22 Nisan 2010’da.
Erdal Tercan: 7 Ocak 2011’de.
Milattan önce 400’lerde Atina’da yaşamış olan filozof Sokrates’in “Nitelik üzerine söyleşi”si de ünlüdür. Sokrates’in kendisini ziyarete gelen ve bu konuyu soran heyete verdiği nutuktan bir parça aktaralım:
“Toplumumuz giderek niteliksizleşmektedir. Bunun en önemli nedeni toplumun içinde bulunduğu ekonomik ve psikolojik bunalımdır. Toplum psikolojisinin bunalıma düştüğü dönemlerde nitelik ile niteliksizlik arasındaki fark en aza iner ve hatta kimi zaman hiçbir fark kalmaz...
Böylesi toplumlar sömürüye açık olurlar. Kolay kandırılır ve kolay yönlendirilir. Çünkü toplum zihnini reflekslerine ve duyularına terk etmiştir. Devinimleri şiddete dönmeye başlar. Değer yargıları çöküntü içindedir. Parasal değerler ön plana geçmiş ve ahlak da alınıp satılır olmaya başlamıştır. Bu bir çöküntünün başlangıcıdır. Adalet ve yargı, tüm zihinsel düşün sistemi alınır satılır durumda işlem görmeye başlar. Böylesi niteliksizlikler yığınına biz yozlaşma süreci diyoruz. Öyleyse bu sürece tepki duyan kadrolara gereksinim doğacaktır. Başlangıçta gereksinim olan tepkilerin toplumda belli bir bilinçlenme süreci başlatacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Eğer böyle olmasaydı sizler buraya Araf’a kadar
AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Adıyaman’da yayın yapan Mercan TV’de “AKP’li bakan ve vekil yakınlarının KPSS’siz torpille üst düzey devlet kadrolarına atanması”na yanıt verirken bir ara şöyle diyor:
- Biz inançlı insanlarız değil mi; Cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede ‘akrabalarını koru kolla’ ayeti okunur...
Sunucu soruyor:
- O zaman siz bu ayet doğrultusunda mı torpil yapıyorsunuz?”
Metiner’in cevabı:
- Vallahi sen Allah’ın ayetine bile karşı geliyorsan ben sana ne diyeyim...
Her türlü hile, hurda, haksızlık hukuksuzluk ülkemizin tarihinde dine dayandırıarak meşrulaştırılmış, laiklik ilkesi bu yüzden Anayasa’ya girmiştir.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, yılın son günü yılbaşı tartışmalarına değiniyor:
“Pagan kültürü, tüketim kültürünün, haz ve eğlence kültürüyle birleşerek gençlerimiz üzerinde bir yozlaşma kültürü meydana getirmesinin doğru olmadığını...” söylüyor.
“Bütün bunların da Noel, çam ağacı, kumar, içki, Spor Toto, Loto gibi insanı kendisinden ve Rabbinden uzaklaştıracak davranışlarla birleşerek, toplumun yozlaşmasına izin veren bir geleneğin oluşmasına yardım ettiğini” ekliyor.
Başbakan’ın memuru olan Diyanet Başkanı bunları “Halk bu konularda karar verme olgunluğuna sahip değil, ne yapacağına, nasıl eğleneceğine biz karar veririz” tonunda söylüyor. Başka dinlere de dil uzatıyor.
Bilmiyorsa anımsatalım; hukuk devletinde yılbaşı kutlamak, çam ağacı, loto, toto vs. kanunen yasak değilse, hiç kimse, fetva ile yasaklayamaz...
Ayrıca... Görmez sanılır ki bu ülkede lotoyu da, Spor Toto’yu da devletin oynattığını bilmiyor. Aldığı maaşın içinde Toto, Loto gibi oyunların gelirinin de bulunduğunu unutuyor!
Başkan’ın nasihatleri içinde bir eksik daha var... Tüketim kültürünün gençler üzerindeki etkisini kınarken onlara illa Mercedes’e bineceklerse 1 milyonluk olanına değil,