Öğretmenler günlerce Ankara’ya yürüdüler... Son gün bir mitingle yürüyüşü noktalayacaklardı ki polis düşmana saldırır gibi saldırdı.. Tazyikli su, gaz, ses bombası, cop, kelepçe ile öğretmenleri yerlerde süründürdü... 100’den fazla öğretmeni gözaltına aldı... Oysa öğretmen hem demokratik hakkını kullanıyor hem ettiği yeminin gereğini yerine getiriyordu.
Öğretmen göreve başlarken şu yemini eder:
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na, Atatürk inkılâp ve ilkelerine, Anayasa’da ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliği’ne sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milleti’nin milli, ahlakı, insanı, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup, bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve Anayasa’nın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”
Evet, öğretmen yemini gereği “demokratik, laik hukuk devleti”ni savunulur.
Elbet eğitimde ana okuluna kadar indirilen dinselleştirmeye karşı
Kış mevsimiyle birlikte sokakların derinliklerinden bozacının sesi duyulmaya başlandı: Eyi booozaaa... Yıllardır hatta yüzyıllardır duyulan bir ses bu. Şehrin en eski sesi...
Bozanın kimi çeşitleri uyuşturucu niyetine içilirmiş eski zamanda.
Evliya Çelebi’ye göre boza müptelalarına asla köpek saldırmazmış... Zira fermante edilmiş darıdan üretilen boza aşırı tüketenlerde ödem ve gut hastalığına dolayısıyla yürüme zorluğuna yol açıyor, onları ellerinde değnekle gezmeye mecbur bırakıyormuş...
İki tür boza varmış Osmanlı’da... İçimi olağan görülen tatlı, alkolsüz boza..
Ve Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin de caiz görmediği fermante edilmiş boza...
Gerisini “Osmanlı İstanbulu’nun Toplumsal Tarihi” adlı kitaptan okuyoruz:
“Ebussuud Efendi ve onun gibi düşünenlere göre içki içme sorunu sırf alkol tüketimiyle ilgili bir mesele değildi. Önemli olan içkinin nerede ve nasıl tüketildiğindeydi. Bütün günü bir bozahanede oturup - ne kadar masum bir içki olursa olsun - boza içip tavla ya da satranç oynayarak ve çene çalarak geçirmek uygun bir davranış değildi. Ancak genelde olan buydu, zira boza müptelaları, sabahtan akşama kadar buralarda oturup içiyorlardı.”
CHP’li Divan üyeleri Malik Özdemir ve M. Rıza Yalçınkaya’nın Dolmabahçe, Yıldız, Beylerbeyi sarayları gibi Meclis’e bağlı tesislerdeki restoran ve kafelerin yandaşlara peşkeş çekildiği iddialarını dile getirmiştik. Özdemir ve Yalçınkaya dün iki örnek daha verdiler...
“Saatkule Kafeteryası’na mal ve hizmet alımı işini 1 Şubat 2013 tarihinden geçerli olmak üzere ‘Leziz Fikirler Şirketi’ adlı firmaya vermişler. Vermeden önce de fiyat durumunu öğrenmek üzere ‘Sütlüce Gıda A.Ş’ ve ‘Lokma Gıda Hizmetleri’ adlı firmalardan fiyat isteyerek piyasa araştırması yapmışlar. Bu iki firmanın sahipleri kimler miymiş? İşi alan Leziz Fikirler Limited Şirketi’nin sahibi!
Aynı şekilde Küçüksu Kasrı Kafeteryası’nın mal ve hizmet alımı 4 Nisan 2012 tarihinden itibaren yine konsinye usulüyle Sütiş Şirketi’ne verilmiş. Burada da Yönetim Kurulu’nun kararından önce iki şirket, Sütlüce Gıda ile Leziz Fikirler Şirketi üzerinden piyasa araştırması yapılıp fiyat teklifi alınmış. Teklif alınan bu iki şirketin sahipleri kim mi? İhaleyi kazanan Sütiş’in sahibi!”
Son durak ABD
Bundan birkaç gün önce... HDP’li Hasip Kaplan, TBMM’de sigara içenler için yapılan camlı odada bir grup gazeteci ve
Tarihçi yazar Necip Hablemitoğlu 2002 yılı 18 Aralık günü, AKP’nin iktidara gelmesinin hemen ardından siyasi bir cinayete kurban gitti. Tayyip Erdoğan, daha sonra Danıştay’a yapılan saldırı sonrası sözü bu cinayete de getirmiş şöyle demişti:
“Bu ülke Necip Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonrasında her şey örtbas edilmiş bir ülke...”
Bu sütunda yıllardır sormaktayız:
- Cinayet sonrasında her şeyi kim örtbas etti? AKP buna neden izin verdi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, paralel yapı hakkında birkaç gün önce:
“Eğitimden, hizmetten, himmetten bahseden yapının birtakım kirli cinayetlere, faili meçhul cinayetlere bulaştığını dahi bugünlerde görüyoruz” dedi.
Bu faili meçhul cinayetler hangileri? Hablemitoğlu dahil mi?
Seçim akşamları sonuçlar açıklandıktan sonra yapılan tartışmaları hatırlayalım..
Hemen hemen bütün konuşmacılar başlar iktidarın başarısını övmeye, kerametlerini anlatmaya:
- Milli iradenin tecellisi... Halk istikrara oy verdi... Millet yolsuzluk tezgâhına prim vermedi...
Ardından muhalefet yerden yere vurulup, aşağılanır, akıl verilir, yol gösterilir...
Bu sahneleri her seçim sonrası izleriz. Ancak eğitim sisteminin alınan sonuçlardaki rolü pek konuşulmaz.
İktidara bağlanmış medya aracılığıyla sabah akşam halkın beyni yıkandığı gibi,...
Eğitim sistemi de sürekli iktidar zihniyeti yönünde dönüştürülmektedir.
Kadirli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Milli Eğitim Şûrası’nda alınan “Anaokullarında değerler eğitimi verilmesi” yönündeki tavsiye kararını uygulamaya geçirdi. İlçedeki okullara gönderilen programda, 3 - 6 yaş çocuklar için, “Derse selam ve besmeleyle başlanacak, dua öğretilecek, duayı pekiştirme günleri yapılacak, dua ve sureler tecvit kurallarıyla öğretilecek” gibi maddeler yer alıyor.
Diğer anaokullarının da sırayla bu programı uygulaması olasıdır.
Bu yoldan geçerek hangi hedefe varılır...
Dünya Doğu’dan değil, Batı’dan yönetiliyor. Batı ile yarışmak zorundayız. Cumhuriyet yönetimi de hedef olarak önümüze “muasır medeniyeti” koymuştur. Ne var ki, örneğin OECD ülkeleri öğrencilerinin matematik, fen ve okuma düzeylerini ölçen PİSA testinde Türkiye 64 ülke içinde 42. sıradadır. Şûrada alınan kararların hiçbiri bu sıralamayı olumlu değiştirecek yönde değildir.
Bugün Türkiye’yi yönetenler “Bütün okullar bir gün imam hatip olacak” demiştir. Bu hedef gerçekleşiyor.
Bu okullardan (istisnalar hariç) bilim adamı, fen adamı çıkmayacağı gibi heykeltıraş, ressam, müzisyen, sanatçı, sporcu vb. çıkmayacaktır.
Düşünen, sorgulayan değil güçlünün önünde biat eden, dünyaya kapalı,
İddia o ki... Tahşiye adlı cemaate 2009 yılında Ergenekon, Poyrazköy, Balyoz davalarında olduğu gibi bir komplo kurulmuş... İşaret fişeğini Fethullah Gülen Pennsylvania’dan fırlatıyor. Zaman Gazetesi ve Samanyolu televizyonu kamuoyu oluşturuyor. Polisler bomba yerleştirip tuzak kuruyor. Tahşiye grubu lideri ve üyeleri komplo sonucu hapse atılıyor. İddia bu...Soruşturulan bu...
Peki bu soruşturmada Zaman Gazetesi ve Samanyolu televizyonu asli fail gibi baskıya uğramalı mıydı?
Anlaşılıyor ki iktidar bir taşla iki kuş vurma yoluna gitti, fırsattan istifade medyaya gözdağı verme yolunu da seçti.
Medyaya yönelik hukuku aşan baskıyı tüm demokratlar haklı olarak kınıyor...
Bu arada merak ettik... Balyoz, Poyrazköy, Ergenekon gibi davalarda kurulan kumpaslar bu şekilde araştırılacak mı? O davalarda pekçok müvekkili olan Avukat Hüseyin Ersöz’e sorduk durumu... Ersöz dedi ki:
- Ergenekon,Balyoz, Poyrazköy gibi davalardaki hukuk dışı gelişmeleri şu anda savcılar soruşturuyor. Ancak bu davalarda bilirkişi raporları beklendiği için işlem yeterince hızlı yürümüyor. Ancak ben o davalardaki kumpasların üzerine de ciddiyetle gidileceği kanısındayım...
14 Aralık operasyonu haklı
Bu ülkede Osmanlı varlığını yaşatmak için en büyük çabayı kim göstermiştir? Tartışmasız rahmetli Çelik Gülersoy...
Turing Otomobil Kurumu Başkanı Çelik Gülersoy kurumun geliriyle Yıldız ve Emirgan parklarındaki harap köşkleri, Hidiv Kasrı’nı, Çamlıca tesislerini, Fenerbahçe’yi, Sultanahmet Yeşil Ev ve Ayasofya konaklarını eski haline uygun duruma getirmiştir. Safranbolu’da ve Büyükada’da birer konağı adam etmiştir. Bu kuruluşların içini aslına mümkün olduğunca uygun döşemiş, kâr amacı olmayan, müze gibi birer varlık haline getirmiştir.
Gülersoy bunları tarihe ve İstanbul’a olan saygı ve sevgisi için yapıyordu.
Ölümünden sonra Turing Kurumu üzerinde binbir türlü oyun döndürüldü. Kurumun 42 milyon lira parası, 500 milyon liraya yakın mal varlığı iştah açıyordu. Yönetimdeki dalgalanmalar sonunda başa AKP’ye yakın isimler geçti. Bu kişiler Çelik Gülersoy’un bin bir emekle maydana getirdiği eserleri bir bir elden çıkardılar.
Sultanahmet’teki Yeşil Ev ve Ayasofya Konakları AKP ye yakın bir şirkete 15 yıllığına kiralandı. İşletmeleri devralan şirket bir süre sonra içindeki malları istemediğini bildirdi. Bildirince Turing Kurumu bu malları müzayede ile sattı. Turing Kurumu