Bugün 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı... Ve TBMM’nin açılışının 93. yılı... Kutlu olsun...
Kurtuluş Savaşı, Millet Meclisi yönetiminde yapıldı, Cumhuriyet’i bu Meclis kurdu.
Meclis, önce emperyalist işgale sonra da hilafet ve saltanata son verdi.
Duvarına “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazıldı.
Ne var ki hilafet yanlıları 93 yıldır emperyalizmin desteğinde Cumhuriyet’e karşı intikam savaşı veriyor. Bugün Türk, Atatürk, Cumhuriyet, Ulusal sözcükleriyle ifade edilen ne varsa iktidar güçlerinin hedefindedir.
Milli bayramlardaki törenler kaldırıldı. Atatürk anıtlarına çelenk koymak mesele oldu.
23 Nisan’da çocukların sembolik olarak büyüklerin koltuğuna oturtulması dahi rahatsız edici bulunmuş olmalı ki... Önce iptal edildi... Tepkiler üzerine bu yıl lütfen uygulanmasına karar verildi. Herhalde bu yıl son olacak...
İkinci Dünya Savaşı’nın ilk günleriydi. Karpiç Lokantası’nda bir politikacı içkinin de etkisiyle coşmuştu:
- Şu Hitler’in bizim politikacılarımızdan nesi fazla?
Lokantada bulunan Ercüment Ekrem Talu içkisinden bir yudum alıp yanıt verdi:
- Sadece H’si...
* * *
Büyük adamların doğdukları ya da yasadıkları evlerin üzerine, onlar öldükten sonra birer yazılı levha koyma âdetinden söz ediliyordu.
Florinalı Nazım, Süleyman Nazif’e sordu:
CHP bölünüyor, parçalanıyor, bitiyor... Ne var ne olmuş... Gülseren Onanç MYK’dan istifa etmiş...
Pek de iyi niyetli olmayan yorumlarda Gülseren Onanç’ın barış sürecini desteklediği için istifaya zorlandığı yazılıp çiziliyor.
Oysa, Onanç “CHP tabanının yüzde 65’i barış sürecini destekliyor” şeklinde, Genel Başkan’la çelişen ve hangi araştırmaya dayandığı belli olmayan beyanlarda bulunduğu için şimşekleri çekti... Daha önce de PKK’lılara gerilla demek gibi gafları var.
Kemal Kılıçdaroğlu parti içi tepki üzerine Onanç’ın istifasını istedi. Bazı yazı ve yorumlarda CHP’deki kavga solcular ile ulusalcılar arasında çatışma olarak gösteriliyor. Gülseren Onanç gibi Yeni CHP’liler solcu değil olsa olsa liberal sağcı diye adlandırılabilir.
Ulusalcılar denilen ve MHP’lilerin mürekkep yalamışı gibi tarif edilen kökten CHP’lilere gelince... Esas solcu işte onlar...
Laikliği, Atatürk ilkelerini, ülkenin bütünlüğünü, emperyalizme karşıtlığı, tam bağımsızlığı onlar savunuyorlar.
Son günlerde CHP’nin sabote edilmesinin, hırpalanmasının sebebi mi...
CHP şu günlerde bir sevgi patlaması yaşıyor! Herkes CHP’nin geleceğini düşünüyor.
Abdullah Öcalan İmralı’dan gönderdiği mesajda ne diyor:
“CHP sürece dahil olmalı yoksa biter”
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak partisinin grup toplantısında ne dedi:
- CHP tutumu değiştirmeli... Yoksa Kürdistan’dan gelen yöre dernekleri bize söylediler CHP’ye oy vermeyecekler...
Bu cümledeki Kürdistan sözü sanırız çözüm denen şeyin niteliği hakkında epey fikir veriyor...
Yeniden CHP’ye dönersek... CHP düğünlere davet edilmez. Cenazeye çağırılır sadece. O yüzden davet kuşku yaratıyor...
AWACS diye bilinen “Havadan Erken İhbar ve Kontrol Sistemi” uçaklarından 4 adet almak için 2003 yılında Boeing firmasıyla anlaşmaya varıldı. Uçakların bedeli peşin ödendi. Türkiye’nin kasasından en az 1,5-2 milyar dolar çıktı. Uçakların tamamı en geç 2008 yılında teslim edilecekti.
Aradan beş yıl geçtiği halde uçaklardan bir tekinin bile teslim edilmediği, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın birkaç gün önce İstanbul CHP Milletvekili Oktay Ekşi’ye verdiği yanıtla ortaya çıktı.
İsmet Yılmaz “Gecikme nedeniyle firma devletimize tazminat ödemiş midir?” şeklindeki soruya “BOEING firmasının kusurlu olduğu döneme ilişkin gecikme tazminatı tahakkuk etmeye başlamıştır. Sözleşmede yer alan gecikme tazminatı ile ilgili yaptırımlar uygulanmaktadır” yanıtını verdi.
Bu sütunda konuyu zaman zaman ele aldık. Israrla firmanın gecikmeden dolayı ceza ve tazminat ödeyip ödemediğini sorduk.
Geçmişte anlaşmadaki tazminatların ödendiği açıklanmıştı...
Şimdi ise Bakan bey, “gecikme cezası” ile ilgili işlemlerin yeni başlatıldığını ifade ediyor... Ne kadar tazminat alınmıştır? Gizleniyor!
Kısacası... Boeing firmasına 1,5-2 milyar dolar kredi, hatta avanta verilmıştır. Durumun başka izahı
Antalya’da AKM girişinde heyecanlı bir kalabalık göze çarpıyor... Kapıdaki afişlerde büyük puntolarla “Oyumla, onurumla 4 yıl” yazısı okunuyor. İçerde Antalya Belediye Başkanı Prof. Mustafa Akaydın, 4 yıllık icraatını anlatıyor. İnsan odaklı belediye icraatından örnekler veriyor. Yaşlılar, engelliler, hastalar ve çocuklara yönelik yatırımları sayıyor. Fakir semtlerde yaşayan 2-12 yaş arası çocuklara süt ve kahvaltı yardımı yapılıyormuş. Borçlar azaltılmış. Dev akvaryum gibi yatırımları sahnedeki ekranda hızlı karelerle izliyoruz... Antalya Türkiye’de festival ve kültürel etkinliklerin en yoğun olduğu il... Başkan kültürel icraatıyla da övünüyor...
Daha sonra basına verilen yemekte, siyasete de giriliyor... Akaydın sözün bir yerinde:
- Bize akil adam değil adil adam lazım, diyor...
Antalya Piyano Festivali’nin öncüsü Fazıl Say’a verilen hapis cezasını özellikle kınıyor... Ve ekliyor:
- Türkiye ne çekiyorsa gafil adamlardan çekiyor...
Akaydın önümüzdeki seçimde başkanlığa yeniden aday... Anketlerde geride olduklarını ancak son dönemde öne geçtiklerini anlatırken bunun sebeplerini şöyle sıralıyor: Savcılığın hakkında soruşturma açması, AKP’nin riskli barış açılımı ve 2 B
Akil insanlar heyetinde yer alan yazarımız Prof. Fuat Keyman, Ege’de kendilerine iletilen soru ve endişeleri şöyle sıralıyor:
* Barış sürecinde üniter devlet ortadan kalkacak mı ve Türkiye federatif bir yapıya gidecek mi?
* Barış sürecinin sonunda, “Türklük” ya da “Türk üst kimliği” ortadan kalkacak mı?
* Barış süreci acaba cumhuriyet değerlerine zarar veriyor mu? Acaba yeni bir cumhuriyete mi geçiyoruz?
* Barış sürecinde hükümet Öcalan’ı güçlü ve önemli bir noktaya mı getiriyor.
* Silah bırakma karşılığında acaba ne veriliyor?..
* Ak Parti bu süreci kendi gücünü artırmak ya da başkanlık sistemine geçmek için mi yürütüyor.
Şükrü Server Aya 83 yaşında bir delikanlı... Rahmi Koç, Feyyaz Berker,Talat Halman, Türkkaya Ataöv gibi ünlülerin Robert College’den arkadaşı... Son yıllarda bütün vaktini 1915 dönemi araştırmalarına ayırmış... Ermeni diasporasının iddialarına karşı gerçekleri kendi araştırmalarıyla kitaplaştırıyor. Kitaplarında genellikle Ermeni meselesinde tarafsız ya da karşı tarafta yer alan kaynaklara başvuruyor. “Soykırım Tacirleri ve Gerçekler” adlı kitabının hem İngilizcesi hem Türkçesi mevcut. Son kitabı “Preposterous Paradoxes of Ambassador Morgenthau” - “Büyükelçi Morgenthau’nun Mantık Dışı Çelişkileri” İngilizce olarak basıldı. Kitabın editörlüğünü İrlandalı Peter Walsh yaptı...
Aya’nın yazılarını
“armenians-1915.blogspot.com” adlı sitede bulabilirsiniz...
Kitaplarını ssaya@superonline.com adresine istek göndererek sağlayabilirsiniz...
Şükrü Server Aya, televiziyonlarda tezlerini anlatmaya hazır olduğunu, her türlü tartışmada yer alabileceğini söylüyor. Bütün görüşleri belgeye dayanıyor. Ne var ki 1915 gerçekleri konusunda Ermeni diasporasıyla aynı görüşü savunmayanlara ekranlarda yer yok. Eğer varsa.. Hodri meydan...
***
Aya’nın son kitabına gelince... Ermeni diasporası