Yalnız ve güzel ülkemizin sorunları çok ama bir de iyi yanı var...
Magazini ve mizahı bol...
İşte size son eğlenceli malzeme; akil adamlar... Dün öğle saatlerinden beri herkesin dilinde bu konu...
Akil’lerin bazı ortak yanları var... Hemen hepsi geçmişteki bütün sorunlardan Cumhuriyet’i sorumlu tutar, her tartışmada Türkiye’yi suçlu bulur, Atatürk’e karşıdır, çoğu soldan dönme, liberal, yetmez ama evetçi, Kürtçü, gizli AKP’li kişiler...
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak böyle bir heyette olması gereken niteliği anlatıyor:
“Heyetin taraflara eşit durabilen kendi tarafsızlığını koruyabilen ve eğer taraf olacaksa barışın, çözümün ve özgürlüklerin yanında taraf olabilecek kişilerden oluşması gerekir.”
Akil adamların görevi ve konumu tam da bu olmalıydı... Ancak seçilen kişiler tarafsız özellik taşımıyor. Üstelik ikna yetenekleri bu iş için uygun mu? Meçhul!..
Meclis’te dört partiden oluşan Uzlaşma Komisyonu’nun Anayasa yapamayacağı anlaşıldı. Aslında böyle bir yetkisi de yoktu. Neden yoktu? İşte bu konuda Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun görüşleri:
1. Bu meclis dört yıl için yasama yetkisi almıştır.
2. Meclis üyeleri mevcut anayasaya sadakat yemini etmiştir.
3. 1. ve 2. Madde’de belirtilen nedenlerle bu meclisin bir yeni anayasa yapma yetkisi yoktur.
4. Yeni bir anayasa yapma şartları oluşturmak için,
a. Evvela halkın yeni bir anayasa isteyip istemediği referanduma sunulur.
b. Nitelikli çoğunlukla kabul edildiği takdirde barajsız bir seçimle bir kurucu meclis oluşturulur.
Terörü azdırmanın en kısa yolu silahlı tarafta umut ve beklenti yaratmak sonra bu beklentileri karşılamamaktır... Başbakan 2005 yılında Diyarbakır çıkarmasıyla o beklentiyi yarattı... Devamını getiremedi. 2009 açılımıyla yeni beklentiler yaratıldı. Ancak bu beklentiler de karşılanamadı. Terör bu aşamalardan sonra kendince haklılık kazandı, iyice azdı...
Aynı manzara tekrarlanıyor...
Barış, çözüm vs. diye başlatılan yeni açılımda da ciddiyet gözlenmiyor.
“PKK militanları silahlarını gömüp gidecekler” sözünün neresinde ciddiyet var. Miltanlar silahlarını neden teslim etmiyor da gömüyorlar mesela? Üstelik PKK tarafı da gündemlerinde bu şekilde bir çekilme bulunmadığını söylüyor. Yasa çıkarılmasını şart koşuyor.
Akil adamlar konusu ayrı tiyatro... Türkiye’nin 7 bölgesi için 7’şer kişilik 7 heyet seçilecek. Bu heyetler konferanslar, sempozyumlar vs. düzenleyerek vatandaşa “Açılım süreci”ni anlatacaklar.
İyi de çözüm adına belli olan ne var ki, neyi anlatacaklar?
Kaldı ki “akıl adam” diye ortaya atılan isimlerin tamamına yakını PKK’ya sıcak bakan cinsten... Aralarında vatandaşın mantığına güvendiği, ortak aklı temsil eden bir iki kişi ya var, ya yok...
Bir devlet adamı için söylenirmiş zamanında: - Konuştuğu başkadır, yaptığı başkadır, düşündüğü bambaşkadır...
Bizim siyaset de aynı raylar üzerinde yürüyor...
Konuşulan başka, yapılan başka... Düşünülen bambaşka...
PKK’lılar silahlarını alıp gidecekler edebiyatı sürerken... Başbakan önceki akşam CNN’de tabloyu birden değiştirdi:
- Gidecek olan silahını bırakıp öyle gitsin... İster gömsün ister mağarada bıraksın... Bizim güvenlik kuvvetlerimiz de elinde silah olmayana ateş etmez...
Başbakan şaka mı yapıyor diye baktık... Ciddi görünüyordu...
Demek elinde silah olmayan herkes “Ben teröristim” diyerek sınırdan elini kolunu sallayarak çekip gidecek.
Hem Öcalan hem Karayılan:
- Çekilme yasa ile olur, TBMM bir yasa çıkartmalı, diyorlar...
Mantığa uygun şekil de budur. Ne var ki AKP tarafı Meclis sözünü duymak istemiyor. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ:
- Bu noktada bir yasal düzenleme ihtiyacı görünmüyor... Şu anda nasıl girdilerse o usulde çıkacaklar. Yoksa resmi bir çıkış yapılması söz konusu değil, diyor...
Anlaşılan İmralı’da bu konuda anlaşmaya varılmadı...
Ya da varıldı ama AKP, böyle bir yasanın PKK’yı “terör örgütü” olmaktan çıkarıp Cenevre sözleşmesindeki “savaşan taraf” pozisyonuna sokacağını ve işlerin çatallaşacağını sonradan fark etti...
Sonuçta süreç bu noktada biraz tıkanmış görünüyor...
Batman’da “Ne mutlu Türküm diyene” ibaresini silenler topu birbirine atıyor... Vali haberim yok diyor... Belediye Başkanı olaydan habersiz görünüyor.
Başbakan ise dün yaptığı toplantıda, “Sen ne mutlu Türküm dersen, dağa taşa yazarsan, öbürü de ne mutlu Kürtüm diye bunu yaparsa ne olacak?” diyerek Batman’a destek çıkıyor.
“Ne mutlu Türküm” demek başka “Ne mutlu Türküm diyene” sözü başka anlam taşıyor. Ama kime anlatacaksınız?
Gazeteci Banu Avar, geçmişte Fransızların ünlü siyasetçilerinden Patrick Deveciyan ile röportaj yaparken soruyor:
- Siz bir Ermeni olarak 1915 olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Deveciyan: Ben Ermeni değilim Fransız’ım.
Avar: Ama siz Ermeni kökenlisiniz.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez İzmir’de din tüccarlarının klasik söylemine sarıldı:
“Kentin manevi hayatını din görevlileriyle yeniden ayağa kaldıracak, işe ehil bir kişiyi şehre müftü olarak atadıklarını” söyledi, “İzmir dindarlığının farklı olduğunu”, “irfan geleneğine ihtiyacı olduğunu” ekledi... Peşinden yaptığı açıklama pek inandırıcı olamadı...
Diyoruz ki... Sayın Diyanet Başkanı İzmir’den önce “Ankara dindarlığı”nı ayağa kaldırsa da şu yolsuzlukların, hırsızlıkların, adam kayırmaların önüne bir geçse hele... İrfan dersini önce emperyalistlerin güdümünde Müslüman ülkelere saldıran Ankaralı Müslümanlara verse... Yalan, talan, rant, dolandırıcılık gibi kavramların İslamiyetle bağdaşıp bağdaşmadığını bir anlatsa onlara... Sahte kanıtlar imal ederek subayları, aydınları, rektörleri, gazetecileri yıllarca hapis yatıranlar sevaba mı giriyor günaha mı? Şunu bir açıklayıverse... İçkiyi yasaklayarak Müslümanlık şovları yapanların öte yanda kul hakkı yiyerek kafayı bulmasını bir yorumlayıverse...
Ona buna gâvur damgası yapıştırarak Müslüman olunamayacağını, dindar adamın her şeyden önce dürüst, insana saygılı, haksızlığa ve soyguna karşı bir karakterde olması
Dün birden fazla gazetede aynı tema işlenmişti:
“Bu süreç Kasımda biter”
PKK’nın çekilmesi işlemi sonbaharda tamamlanırmış...
Nasıl olacak bu iş? Tabii PKK’nın talep ettiği anayasal değişikliklerin o zamana kadar tamamlanması ve Öcalan’a özgürlük yolunun açılmasıyla...
Nedir karşı tarafın dayattığı talepler? Bunu Türk kamuoyu bilmiyor...
Bilmesinden de korkuluyor. Zabıtlar Milliyet’te yayımlanınca kopan gürültüyü gördünüz...
Tayyip Erdoğan’ı daha çok ilgilendiren, “Türk usulü başkanlık” sistemini yeni anayasaya yerleştirmektir. Halkımız belli ki “Aman çekilme işi sonbahara yetişsin” diye referandumda evet vermeye zorlanacaktır.