Geçen yılın yaz aylarından bu yana PKK’nın “silah bırakması” konuşuluyor...
Örneğin Beşir Atalay geçen kasımda şöyle diyor:
“Silah bırakmayı hedeflemeyen bir görüşme bundan sonrası için verim getirmez. Başbakanımızın dediği gibi, ‘silah bırakma esastır’...”
Başbakan Erdoğan da aylar boyu “Hedefimiz silah bıraktırmak” deyimini dile getirdi konuşmalarında...
Anlaşıldı ki İmralı-MİT görüşmelerinde pazarlıklar “silah bırakma” üzerinde yoğunlaştı. Ama ne Apo, ne Kandil, silah bırakmayı kabul etmedi. Sonunda militanların silahlarıyla birlikte sınırı terk edip gitmesi üzerinde anlaşmaya varıldı... Peki ne zaman bu çekilme?
Murat Karayılan, Hasan Cemal’le yaptığı görüşmede geri çekilmenin en çabuk önümüzdeki sonbaharda gerçekleşeceğini söylüyor... Fakat öyle koşullar öne sürüyor ki... O iş en az birkaç sonbahar daha sürer...
Mesela... Çekilmenin güvenli yürümesi için Meclis kanun çıkartacak... Apo özgür bırakılacak.... Başka?
Olumsuz haberlerin çokluğu okuru gazetelerden soğutur. O yüzden gazeteler olumlu haberi sever. Umut verici haberi büyütür. İyimserliği zorlar. Ama tabii bunun da bir ölçüsü olur.. Halka umut vereceğiz diye göz boyamak, siyahı pembe göstermek gazetecinin sorumluluğuyla örtüşmez. Şu Nevruz haberlerine getireceğiz sözü...
“PKK silah bırakıyormuş... Apo sınır ötesine çekilin demiş...” vs...
Oysa ne silah bırakmaktan söz eden var, ne Apo’nun öyle bir talimatı...
Gazeteci önce okuduğunu anlamalı... Sonra İmralı anlaşması hangi talep ve tavizleri içeriyor, hangi riskleri taşıyor, bunu araştırmalı.
Tarafları İmralı’da masaya oturtan güç, aynı günlerde İsrail’e özür dileterek Türkiye - İsrail dostluğunu da yenilemiş, Türk hükümetinin itibarını yükseltmiştir. Barış havası dediğimiz şey, İran ve Suriye’ye karşı büyük çaplı savaşın hazırlığı olmasın... Gazetecinin görevi bu kuşkulara cevap aramaktır.
* * *
Başbakan Diyarbakır mitinginde anlaşılan herşeyi beğenmiş ama bir tek Türk bayrağı bulunmamasını yadırgamış. CHP’li Onur Öymen kendisine soruyor:
Gazeteler ve internet sitelerinde başlıklar:
“Tarihi çağrı”, “Öcalan çekilin dedi”, “PKK çekiliyor...”
Öcalan böyle bir çağrı yaptı mı? Hani nerede? Öcalan’ın dediği şu:
“Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir. Artık silahlar sussun, fikirler ve siyaset konuşsun noktasına geldik.”
Bu sözlerden “çekilin” emri çıkar mı? Bir başlangıç noktasına gelinmiş, o kadar.
Bundan sonrası nasıl olacak? Slogan açıklıyor:
“Öcalan’a özgürlük, Kürtlere statü.”
Bu ülkede yaşayan herkes, hiç kuşku yok, terörün bitmesini, silahların susmasını, akan kanın durmasını istiyor. O yüzden halkımız Abdullah Öcalan’ın mesajlarına olumlu bakmak eğiliminde. Ne diyor Öcalan:
- Bugün yeni bir dönem başlıyor.
- Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.
- Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir...
Mesajlar güzel. Ama yuvarlak. Silah bırakmaktan söz yok. Silahlı unsurların sınır ötesine çekilmesinin takvimi yok. Çekilseler bile yarın geri dönmeyeceklerinin garantisi yok. Meydanda “Barışa da hazırız, savaşa da” gibi pankartlar gördük. Belli ki görüşmeler silah tehdidi altında yürüyecek, silah bırakma uzun zamana ve ağır koşullara bağlanacak.
Kürtlerin talepleri biliniyor...
Türk hükümetinin bu talepler karşısındaki tutumu nedir? Hangi noktaya kadar ne taviz verilecek? Öcalan yeni bir modelden söz ediyor. O model ne anlama geliyor... Bunlar Türk halkından saklanıyor...
Barış süreci konusunda İmralı ile vardıkları anlaşmayı hükümet açıklamazken... Kamuoyu bilgileri Abdullah Öcalan’dan alıyor... İmralı zabıtlarında, Öcalan’ın ağzından, PKK’nın çekilmesinin nasıl olacağını okumuştuk:
- Komisyonlar kurulacak. Hakikat komisyonu da kurulacak. Akil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak.... Çekilme parlamento kararıyla olacak...
Başbakan Erdoğan önceki gün akil adamlar için çalışma yürüttüklerini söyledi:
- Akil adamlar konusunda ben aylarca önce zaten bir kapı açmıştım, dedi...
Başbakan’ın geçen yaz CHP tarafından yapılan akil adamlar önerisini:
“Siyasetteki tecrübesiyle zaten hepimiz bir yerde de akil adamlar grubunu oluşturmuş oluyoruz” diye geçiştirdiğini hatırlıyor ama kapı açtığını hiç hatırlayamıyoruz!
Öcalan’ın çekilme için Meclis’in yasa çıkartması talebi de yerine getiriliyor... Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Kanaltürk’te önceki akşam: “Çekilme için yasal düzenleme olabileceğini” söyledi...
Ümraniye’de bir evde el bombaları bulunmasıyla başlayan Ergenekon soruşturmasını biz de ilk zamanlarda destekliyorduk... Bu soruşturmayla derin devlet çökertilecek, faili meçhul cinayetler aydınlatılacak, darbelerin önü kesilecekti. Bu söyleme inanıyorduk... Taa ki İlhan Selçuk’un sabaha karşı yatağından kaldırılıp, Emniyet’te 4 gün uykusuz bırakılıp tutuklandığı güne kadar. Ergenekon’un bambaşka bir plan olduğu o ve ardından gelen tutuklamalarla anlaşıldı. Amaç bir şeyleri aydınlatmak değil tam tersine gerçek derin devleti gizlemek, faili meçhulleri unutturmak, bu görüntü altında muhalifleri ezmek, geri kalanına gözdağı vermekti.
Ergenekon savcısının mütalaası açıklandı. İçinde ne aydınlatılan bir siyasi cinayet var, ne faili meçhullerin izi, ne derin devletin ipuçları. Danıştay cinayeti dışında bir cinayet suçlaması yok. O cinayet de Ergenekon’a bir sabıkalı tanığın ifadesiyle bağlanmış. Lidersiz örgüt olur mu? Bu örgütün lideri yok. Hoş, böyle bir örgüt olduğunu da savcılık dışında söyleyen yok. Ne diyor sanıklar:
“Bu davada hukukun bütün temel ilkeleri çiğnenmiştir... Sanıkların savunmaları, gösterdikleri tanıklar yok sayılmış, iddianame sahte delillere
Bir büyüğümüzün “Barış sürecini Çanakkale ruhuyla götüreceğiz” sözleri ilgimizi çekiyor...
Yorumları için Atatürk’ün ruhunu çağırıyoruz...
Haberi duyunca mutlu oluyor...
- Eğer bütün sorunlarınızı Çanakkale ruhuyla yani bağımsızlık onurunu ön plana koyarak çözerseniz çok iyi olur, diyor...
Gazi bu arada gazetelere göz gezdiriyor... Bir haberin üzerinde duruyor..:
- Bu ne çocuk, bir generalimiz Alman askerine “S...tr git” demiş, yakışır mı generale böyle sözler?
- Paşam Alman askeri bizim generale buradan geçemezsin deyince paşa da sinirlenip s..tr çekmiş...
Bir kitap bizi aldı eski yıllara, sislenmiş anılara götürdü...
Rahmi Turan’ın hayat hikâyesini anlatan “Tirajların Efendisi” bir dönemine bizim de tanık olduğumuz yılları anlatıyor.
Rahmi Turan Babıali’nin gerçekten tiraj kralıdır... Bizim de içinde olduğumuz Günaydın 1980’lerde 1 milyon tirajı yakalamıştı. Tan gazetesi 1,5 milyon tiraja ulaştı. Rahmi Turan bugünkü Sabah dahil 9 gazetenin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Hepsi tiraj şampiyonu oldu.
Şimdilerde Sözcü gazetesinin başyazılarını yazıyor. Önümüzdeki sonbaharda çıkartacağı yeni gazetenin hazırlıklarını sürdürüyor.
Faruk Mangırcı’nın kaleme aldığı “Tirajların Efendisi”nde bugün basında çalışan herkese önemli dersler var...
Örneğin Bülent Ecevit, Rusya gezisine çıkarken Günaydın’dan da gazeteci istemiş ancak bu ismin Ertuğrul Akbay olmamasını rica etmişti. Çünkü Akbay’ın daha önceki bir haberini beğenmemişler. Günaydın bu isteğe karşı tavrını koydu: Geziye ya Ertuğrul Akbay gidecekti ya hiç kimse. Nitekim Akbay gitti.
Başbakanların beğenmediği gazeteciler iyi gazeteci sayılırdı Günaydın’da... Gazetenin patronu Haldun Simavi de, Rahmi Turan da sözcüğün tek anlamıyla “şövalye ruhlu” adamlardı. Rahmi Turan