Marmaris’te düzenlenen “Yerel medya, yarın için dijital çözümler” konulu toplantıyı organize eden Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğü, 300 dolayındaki katılımcı gazeteciye işlerini daha rahat yapabilmeleri amacıyla bir firmadan kiraladığı iPad’leri dağıttı. Toplantı bitiminde iPad’ler iade edilecekti. Toplantının ikinci günü bir grup gazeteci, imzaladıkları ortak dilekçeyle Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a başvurdular. İstekleri, kendilerine dağıtılan iPad’lerin geri alınmaması, “hediye” edilmesiydi!
Bülent Arınç talebi geri çevirdi. Ama dilekçeyi de sahiplerine iade etmedi. Herhalde emin bir yerde koruma altına aldırdı. Dilekçede imzası bulunan arsız gazeteciler bundan sonra herhalde iktidarın hoşuna gitmeyecek haberler yapamayacaklardır... Yaparlarsa...
Seçmemeli ders!
Mektup Konya Akşehir’den geliyor... Okuyalım:
“Oğlum Akşehir Bahçelievler ortaokulu 5. sınıfa bu yıl başladı. Sene başında seçmeli ders olarak Matematik, Türkçe, İngilizce ve Bilgisayar derslerini seçtik. Ancak okul yönetimi oğlumuzu Kuran dersi sınıfına vermiş. Biz buna itiraz ettiğimizde müdür yardımcısı, sınıfta Türkçe seçmeli dersini isteyen en az 10 öğrenci olması gerektiğini belirterek, sayı
Kamuoyunda Ergenekon olarak bilinen davada kim çaldıysa birileri zili çaldı ve aniden sona gelindi!
O kadar ki, mahkeme kendi çağırdığı tanıkları bile dinlemekten vazgeçti. 13 Aralık’ta savcı mütalaasını okuyacak. Davanın avukatları hafta içinde HSYK’yı ziyaret ederek davanın yargıçları hakkında ağır suçlamalarla dolu bir şikayet dilekçesi verdiler.
Dilekçede yargıçların savunma hakkını değil kısıtlamak, tamamen ortadan kaldırdığı belirtiliyor. Örneğin:
“Önce sanıklar ve müdafilerinin sözlü beyanda bulunma süreleri ayrı ayrı 15’er dakika ile sınırlandırılmış;
- Ardından, birden çok sanığın müdafii de olsa avukatın en çok 15 dakika konuşabileceğine hükmetmiştir. Söz gelimi 15 müvekkili olan avukata her sanık için sadece 1 dakika konuşma hakkı tanımıştır.”
Bu arada yargıçların tanıkların ağzından sanıkları suçlayıcı beyan almak için özel sorgu teknikleri kullandıkları şikayet dilekçesinde yer alıyor.
Avukatlar HSYK’ye iki de yargıç listesi verdiler. Birinci listede tahliye kararı veren ve hukuka uygun davrandığı için sürgüne gönderilen yargıçların adları... İkinci listede Haberal ile ilgili tahliye kararlarını reddeden, bu yüzden Yargıtay’ca cezalandırılan ancak
Kadıköy’e “Haydarpaşa Garı ve Kadıköy Meydan Düzenlemesi” ile ilgili İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı plan, ilgili kademelerden geçerek askıya çıktı...
Plana göre şu anda Atatürk anıtının bulunduğu alana, yandaki Hal Binası büyüklüğünde bir bina daha planlanıyor. Böylece Atatürk anıtı kaldırıldığı gibi, iskele meydanı da iyice daraltılıyor. Hatta ortadan kaldırılıyor.
Kadıköy Belediyesi plana itiraz etti... İtiraz kabul görmezse 60 gün içinde dava açılacak...
Büyükşehir’in hazırladığı planda başka ne gibi sürprizler var derseniz...
Haydarpaşa Garı’nın işlevleri arasına, daha önceki planlardan farklı olarak “konaklama” maddesi de konulmuş. Böylece garı, otel yapma niyetleri açığa vurulmuş...
Gar ile Toprak Mahsulleri Ofisi arasındaki alana oteller yerleştirilmiş...
Resmi adı, “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” olan... Ama fiiliyatta esas olarak kadınları erkek şiddetinden korumayı amaçlayan yasa anlamlı bir tarihte... 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, yani tam 9 ay önce Meclis’ten geçerek yasalaştı.
Yasalaştı da ne oldu? Kadınlara yönelik şiddet azaldı mı? Yanıtı “Kadın
Cinayetlerini Durduracağız Platformu”ndan Av. Gökçesu Özgül ve İlke Acar’dan alıyoruz:
-Yasanın nasıl uygulanacağını gösteren yönetmeliğin altı ay içinde çıkarılması gerekirken hâlâ çıkarılmaması nedeniyle uygulamada ciddi sorunlar yaşanıyor. Örneğin çocuklarla ilgili velayet sorunu var. Anne, mahkeme kararıyla çocuklarının velayetini alsa dahi, polis nasıl uygulama yapacağını bilmediği için çocuklarını alamıyor. Yine yönetmelik çıkarılmadığı için çocukların korunmasıyla ilgili netlik yok. Kadın sığınma evleri de ayrı bir sorun.
- Ne gibi sorun?
- Yasaya göre 81 ilde belediyelerce kadın sığınma evleri kurulması ve bunların yerlerinin gizli tutulması gerekiyor. Ama hâlâ sadece 41 ilde sığınma evi var ve gizlilik sağlanamadığı için çoğunun yerini hemen herkes biliyor. Hatta üzerinde tabelası olan sığınma evleri bile var. Sığınma
Bir yandan Suriye ile savaşın eşiğindeyiz... Bir yandan PKK terörü... Bir yanda ekonomik sorunlar... İşsizlik... Derken gündeme okul önlüğü geliyor...
Başbakan okul önlüklerini eleştireyim derken sözü Mussolini ve Hitler’e oradan da İsmet İnönü’ye uzatıyor... CHP Sözcüsü Haluk Koç’a göre ise asıl hedef İnönü değil Atatürk’tür.
Peki faşizm bir ülkeye okul önlüğüyle mi gelir? Haluk Koç’un düşüncesi:
“Sivil faşizm, bir ülkeye yasama, yürütme, yargı, üniversiteler, medya, tüm demokratik kurum ve kuruluşları baskı altına alarak gelir. Tıpkı bugün olduğu gibi...”
* * *
Doludizgin tartışılan bir konu da dokunulmazlıklar... Başbakan BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılmasını savunuyor. CHP bütün dokunulmazlıkların kaldırılmasını istiyor. Şiddeti destekleyenler elbet yargılanmalı.. Ancak... Bu yargı düzeniyle BDP’lilerin adil yargılanması söz konusu olabilecek mi? Yargılamanın sonucu tüm çevrelerde kabul görecek mi? Daha büyük sorun burada...
* * *
Kısa adı; Sermaye Piyasası Kanunu Tasarısı... Plan Bütçe Komisyonu’ndan geçti, dün Meclis Genel Kurulu’na geldi. Tasarının muhalefet milletvekilleri arasındaki adı: Ballı kanun!
Neden ve neresi mi ballı? Özetle anlatalım.
Kanun tasarısı ile İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın (İMKB) tüzel kişiliği değiştiriliyor. “Borsa İstanbul” adıyla. İçine Vadeli İşlemler Borsası ve Altın Borsası’nı da alacak şekilde yeni bir yapı oluşturuluyor. Bütün bu borsalar İstanbul Finans Merkezi adıyla Anadolu yakasındaki Ataşehir’de tahsis edilen arazide tek çatı altında toplanıyor.
Halen İstinye’de faaliyet gösteren İMKB de dolayısıyla Ataşehir’e taşınıyor. Geriye ne mi kalıyor? Bugünkü değeri milyar dolarlarla ölçülebilen denize nazır 186 dönümlük arazisi... Kanun tasarısına, “Ballı kanun” adının yakıştırılmasının nedeni de bu paha biçilmez arazi.
İktidarla muhalefet arasındaki anlaşmazlık arazinin nasıl kullanılacağından çıkıyor.
AKP, arazinin TOKİ’ye devrini istiyor. TOKİ’ye devredilirse ne mi olacak? TOKİ, ihale yasasına tabi olmadığı için iktidar araziyi istediği müteahhitlere istediği koşullarla verebilecek. Kısa süre sonra arazide lüks villalar yükselecek. Oluşacak en az 10 - 15
TBMM Etik Komisyonu, milletvekillerinin alacağı hediyenin üst sınırını “Bir aylık ödenek ve yolluk” rakamına yani 12 bin liraya çıkarıyor. Şu anda milletvekillerinin alabileceği hediyenin üst sınırı net asgari ücretin 10 katı yani yaklaşık 7 bin TL. Bu rakam zaten rüşvet sayılır! 12 bin lira katmerli rüşvet...
Bu köşede geçenlerde dış ülkelerden örnekler vermiş (İngiltere ve İtalya’da memur ve siyasiler en çok 350 liralık hediye alabilir) bizdeki 7 bin liralık üst sınırın resmen rüşvet olduğunu kaydetmiştik.
CHP Zonguldak milletvekili Ali İhsan Köktürk hediye üst rakamını “Bir aylık net asgari ücretin yarısı” ( 370 TL) şeklinde yeniden düzenleyen kanun teklifini hazırlayıp birkaç ay önce Meclis Başkanlığı’na sundu. Kimse bu tekliften söz etmiyor. Çünkü kimsenin işine gelmiyor. Peki CHP neden Köktürk’ün teklifini gündeme getirmiyor?
Genç’in suçları!
Başbakan Tayyip Erdoğan, İran’ın Fars Haber Ajansı’na verdiği röportajda kendisine hakaret ve iftira ettiği gerekçesiyle Tunceli milletvekili Kamer Genç hakkında 10 bin liralık tazminat davası açtı. Genç’e, “Başbakan’a ne dediniz?” diye sorduk. Tayyip Erdoğan’ın avukatlarının mahkemeye sundukları şikayet dilekçesini gösterdi.
Gücü eline geçirenlerin vahşi ve diktatör tavırları cehaletten mi ileri gelir? Eğitim ve kültür insanı medenileştirir mi? Öyle olsa bir opera,resim ve mimari meraklısı olan Hitler bu kadar vahşi olabilir miydi? Her biri en azından hukuk fakültesi mezunu olan ABD başkanları dünyayı kan revan içinde bırakırlar mıydı?
O zaman... Nedir insan vahşetinin kökeni...
Stefan Zweig 1920’li 30’lu yılarda dünyanın en ünlü yazarlarındandı. Bugün hâlâ ünlüdür. Avusturyalı yazar, Hitler vahşeti ve insanlığın geleceğinden doğan umutsuzluk sonucu önce ABD sonra Brezilya’ya kaçmış, orada 1942 yılında eşiyle birlikte yüksek dozda ilaç alarak intihar etmiştir.
Zweig, “Dünün Dünyası” adlı kitabında yakın arkadaşı Sigmond Freud’un kimi görüşlerini aktarır. Okuyalım:
“O sıralarda ben Freud’la, Hitlerciliğin ve savaşın korkunçlukları üzerine sık sık konuşuyordum. Freud, yüreği insan sevgisiyle dolu bir kişi olarak, derin bir üzüntü içindeydi fakat düşünür olarak böylesine korkunç canavarlıkların patlak vermesine hiç şaşırmıyordu. ‘İçgüdüleri kültürün önleyeceğini reddettiğimden kötümserlikle suçlandım hep’, diyordu, ‘insan ruhundaki ilkel yoketme gücünün sökülüp atılamayacağı’ görüşü,işte şu