Kırk yıllık Avukat Celal Ülgen: - Meslek hayatımda bu kadar absürt, bu kadar haksız bir karar görmedim, diyordu mahkeme kapısında...
Bu ağır cezaları sanıklar belki biraz bekliyor ama sanık yakınları beklemiyordu.
Sanık avukatları ise ortaya bir hukuk faciası çıkacağından emindi...
Deliller değerlendirilmeden, en önemli tanıklar dinlenmeden, dijital belgelerdeki sahtecilikle ilgili bilirkişi raporları görmezden gelinerek, iddianamedeki 1560 maddi hata ve 23 teknik bilirkişi raporuna rağmen verilen hüküm çok tartışılacaktır...
Bir sanık yakınından gelen e-posta notu diyor ki:
- Mahkeme en kritik tanıkları dinlemeyi reddetmişken, kanıtların sahteliği kimsenin reddemeyeceği kadar açıkken... Bu karar içinize sinecek mi? Adalet duygusunu yitirmemiş halkımızın içi rahat olacak mı?
Bu sanık yakını devam ediyor:
Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in, “PKK sürekli eylem yapmak zorundadır. Aksi takdirde örgüt içinde aşk - meşk ilişkileri başlar ve dağılır” diye özetleyebileceğimiz “Zihni Sinir” icatlarını anımsatan derin! analizinden dün bu köşede söz etmiştik. Sayın Çiçek o analizi yaptığı konuşmasında başka şeyler de söyledi. Örneğin dedi ki;
“Terör örgütünün silahı bırakma iradesi bile kendisinde değil. İsteseler de bırakamazlar, bıraktırmazlar. Çünkü bu enstrümanı birçok ülke kullanıyor.”
Durum gerçekten Sayın Çiçek’in dediği gibi ise, o zaman... “Silahı bırakma iradesi kendisinde olmayan örgütle Oslo’da ne görüşmeleri yapılıyor? O görüşmelerin PKK’yla değil de asıl ona silah bıraktırma gücüne sahip ülkelerle yapılması gerekmez mi? Ayrıca PKK’yı enstrüman olarak kullanan ülkeler hangileridir? O ülkelerden biri ‘stratejik dostunuz ve müttefikiniz!’ ABD olabilir mi? Olabilir ise bunu açıklayacak siyasi cesaretiniz var mı?” gibi sorular da gelir akla...
Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, Taraf’a yazdığı mektupta koşullar sıralıyor... Mesela:
1) Öcalan’ a yönelik 14 aydır süren tecrit bitirilmeli.
2) Tutuklu 8 bin (KCK) arkadaşımız serbest bırakılmalı.
3) Devlet özerk
İzmir’de yürütülen “Fuhuş ve casusluk” adlı soruşturmayla ilgili Genelkurmay açıklama yapıyor...
“Söz konusu soruşturma kapsamında bugüne kadar hiçbir TSK personeli casusluk suçu iddiası ile tutuklanmamıştır...” “Personelin örgüt üyeliği - gizli bilgi ve belge bulundurmak suçlarından dolayı tutuklanmalarına karar verildiği anlaşılmaktadır...”
Peki bu gizli belgelerden askeriyenin haberi yok mu? Yokmuş. Açıklama şöyle:
“TSK personelinin gizli belgeleri elde edip etmedikleri, etmişler ise hangi personelin hangi tarihte hangi belgeleri elde ettikleri, bu belgeleri hangi maksatla bulundurdukları konularında Genelkurmay Başkanlığı’nda bilgi ya da belge bulunmamaktadır...”
2 yıl önce İstanbul’da, ardından İzmir’de “Şantaj ve casusluk”, “Fuhuş ve Casusluk” adlı iki dava yürütülüyor... Medyada tutuklanan subaylarla ilgili envai çeşit iftira senaryosu yazılıyor. Ve Genelkurmay “Hiçbir mensubunun casuslukla ilgisi olmadığını” ilk kez açıklıyor.
Neden? Çünkü CHP milletvekilleri cezaevini ziyaret etmiş ve bu konuda bir rapor hazırlayarak “Eğer orduda 400 casus varsa Genelkurmay Başkanı istifa etmeli” demişlerdir.
Açıklama sadece CHP’ye tepki niteliğinde...
Bingöl’den dün de 10 şehit haberi geldi... Ve 7’si ağır 63 yaralı... Güneydoğu bir terör değil savaş alanı artık... Ankara’da genel olarak “Ne verirsek terörü hafifletiriz” konusu konuşuluyor. Hâlâ birkaç yıl önceki algı, PKK’nın Kürtlerin hakları ve talepleri için savaştığı algısı yaygın. Oysa örgüt çoktan bir başka dalga boyuna geçti... Artık bağımsızlık için dövüşüyor. Ankara:
- Ne gerekiyorsa yaptık, müzakereyse müzakere, mücadeleyse mücadele ama çeşitli sebeplerden sonuç alınamadı, sonunda nafile savunmalara girişiyor...
Aslında ikisi de yapılmış değil.
PKK silah bırakmadan müzakereden sonuç elde edemezsiniz...
Silah tehdidi altında müzakere olmaz...
Zaman zaman diyalog kuruldu ama örgüt talepleri yerine gelmeyince yine silaha sarıldı...
Silahları susturmak derseniz...
Konyalı Osman Dillan bir çocuk babasıydı... İzmirli Samet Kırcalı geçen mart ayında dünya evine girmişti... Elazığlı Fatih Celayir’in 15 gün sonra nişanı vardı... Hataylı Cuma Mercimek 2 ay önce evlenmişti...
Bunlar Bingöl’de terör örgütünün mayın tuzağına düşen minibüste şehit olan 8 çevik kuvvet polisinden bazıları... Hafta sonu iki günde 12 şehit verildi Güneydoğu’da... Umutlar, ocaklar söndü. Yaralanan ve sakat kalacak olanlar cabası... Çocukları, eşleri, nişanlıları, ağabeyleri, kardeşleri Güneydoğu’da asker, polis olarak görevli aileleri düşününüz bir de... Her an kötü bir haber alma endişesiyle ömürleri azap içinde geçiyor... Peki bu insanlar, bu ülke neyin bedelini ödüyor... Terör niye azdı?
ABD ile komşumuz ülkeler arasındaki kavgada ABD cephesinde yer almanın faturası olmasın bütün bunlar!
Terörle ABD’nin izin verdiği kadar mücadele etmenin bedelini ödüyor olmasın gencecik günahsız insanlar...
Dışişleri Bakanı: “İstifa etmeyi aklıma getirmedim” diyor dün Hürriyet’te yayımlanan röportajında... Keşke getirse... Aksi takdirde Güneydoğu’daki kanama artarak sürecek...
ABD, Suriye, İran, Irak desteği PKK’yı daha da azdıracak...
Beytüşşebap’ta PKK’lının cenazesi geçerken askeri lojmanın balkonundan Türk bayrağını indirdiler. Eleştiri gelince bayrağı korumaya aldık dediler. Bayrak saklanarak mı korunur? Korkunun bayrağı olur mu?
Bilal Şimşir’in “Bizim Diplomatlar” adlı kitabından küçük bir bölümü aktaralım...
Lozan günleri... Tarih 10 Mayıs 1923... Konferanstaki Rus delegesi Vorovski kaldığı otelde vurularak öldürülmüş, ortalık karışmıştır.
Vorovski’nin vurulmasından üç gün sonra İsmet İnönü’ye de bir suikast yapılacağı ihbarı alınmıştır. Almanya’daki Taşnak ve Hınçak merkezlerinden iki suikast timiyle birlikte Çerkez Ethem’in de İsviçre’ye geçtiği duyulmuştur.
Bu ihbarlar üzerine İsviçre makamları koruma tedbirlerini arttırmışlardır. Gerisini Bilal Şimşir’in kitabının 174’üncü sayfasından okuyalım:
“... Lozan Polis Müdürü Jaquiard, İsmet Paşa’ya geliyor ve:
- Paşa hazretleri, diyor, Ermeni çetelerinin size bir suikast yapacaklarını biz de haber aldık, görevimiz sizi korumaktır. Ancak sizden bir ricamız var; ilk önlem olarak konferans salonuna gidip gelirken otomobilinizden Türk bayrağının kaldırılmasını rica ediyoruz.
2011 yılının ilk 6 ayında 809 milyon dolar olan Suriye’ye ihracatımızın bu yıl aynı dönemde yüzde 63 azalarak 303 milyon dolara indiğini CHP’li Sinan Aygün’ün ağzından... Bu yıl Suriye, İran ve İsrail’den gelen turist sayısında 2 milyonluk düşüş olduğunu Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın ağzından yazmıştık. Bir haber de Hatay’dan geldi:
“Suriye krizi yüzünden 4 bin TIR garaja çekildi...”
Dünya gazetesinde İbrahim Ekinci yatırımlardaki durumu şöyle özetliyor:
“Güriş’in çimento yatırımları, Gaziantepli tekstilci Akteks’in iki fabrikası, yine Türk işadamı Mehmet Salih’in makarna fabrikaları ile Dedeman’ın 3 otel işletmesi ciddi yatırımlardı. Tümü tıkandı...
* * *
Zarar ziyan bu kadar mı? Devamı var...
Malatya’nın Doğanşehir ilçesine bağlı Örnek Köyü’nde geçenlerde kayısı mitingi yapıldı...
Oslo’daki görüşmede Apo’ya ‘federasyon’, ‘özerklik’, ‘konfederasyon’ gibi sözler verdin mi?
Görevlendirdiğin yetkililer İmralı’dan Kandil’e kaç mektup gönderdi?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç önceki gün düzenlediği basın toplantısında Baş#bakan Erdoğan’a bu soruları sordu, ardından da ona şöyle seslendi:
“Sorularıma sinirlenmeden, dolandırmadan yanıt bekliyoruz. Oslo müzakereleri sonrasında koordinatör devlet İngiltere’nin imzaladığı bilinen protokolleri ve mutabakat metinlerini ekleriyle beraber açıklama cesaretin var mı, yok mu?”
Dün Haluk Koç’u aradık ve sormaya başladık.
- Sorularınızdan Oslo görüşmeleriyle ilgili şimdiye kadar kamuoyuna yansımamış bilgilere, belgelere de sahip olduğunuz gibi bir sonuç çıkıyor.
- Öyle olup olmadığını Başbakan’ın tavrı gösterecek. Ben sorularıma yanıt bekliyorum. Örneğin federasyon, özerklikle ilgili sorularım. Ya, evet bu sözleri verdik diyecek, tabii o zaman bunun hesabını önce kamuoyuna ve ardından yargıya verecek... Ya da, yok böyle birşey, yalan söylüyorsun diyecek.