Bugün 19 Mayıs 2012... Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı ve bağımsızlık savaşını başlattığı günün 93. yıldönümü... Biz bugün “Uludere’de 34 kişiyi öldüren istihbaratı kim verdi?” sorusuyla meşgulüz.
Bizim Genelkurmay’ın açıklamasını Amerikan Savunma Bakanlığı yalanladı.
Gerçek meydanda... Kendi ülkemizi Amerikan istihbaratıyla savunuyoruz. O istihbarat yanlış mı verildi, biz mi kullanamadık onu da bilmiyoruz.
Genelkurmay silahlarını daha tehlikeli bir hedefe yöneltmiş durumda. Bekir Coşkun’la uğraşıyor... Bekir’in kalemi Genelkurmay’ı İran ya da Rus füzelerinden daha fazla endişelendiriyor.
Hapiste 68’i general 250 subay yatıyor. Bu subayların sahte kanıtla yargılandığı kuşkusu bütün ülkeyi kapladı. Avukatlar duruşmalara girmiyor. İktidar partisi duruşmaları avukatsız yürütmek için yasa hazırlığında.
İstifa zorunda kalan yargıç Ayşegül Aksu, “Yargıçlar korktuklarını söylemeye bile korkuyor” diyor.
Bu arada önemli bir sorun çözüldü... Sarıklı, cübbeli, takkeli kişilerin orduevlerine girmesi serbest bırakıldı.. Artık aczimendiler de orduevlerine girebilecek... Ancak Meclis’e üzerinde Atatürk resmi bulunan eşarp ya da kravatla girilemiyor artık.
“Biz bu süreci TBMM Başkanı’nın yönettiğini sanıyorduk, yanıldık. Mide bulandırıcı bir samimiyetsizlik ve ahlaki bir problemle karşı karşıyayız. AKP’nin zalim ve despot yüzü görüldü.”
Başbakan Erdoğan, tutuklu milletvekilleri konusunda oynadığı tiyatroya son verip kapıyı kapatınca CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan tepkisini yukarıdaki sözlerle dile getirdi.
Bilindiği gibi CHP, Anayasa değişikliği konusunda da süreci TBMM Başkanı’nın yönettiği düşüncesiyle görüşmelere katılıyor. Çok muhtemeldir ki CHP yöneticileri önümüzdeki günlerde yukarıdakine benzer sözleri, Anayasa görüşmeleri için de söyleyecek, “AKP bizi yine aldattı” diye masayı gözyaşları içinde terk edecektir...
Böylece yeni anayasanın bir “AKP anayasası” olduğu gerçeğinin halktan gizlenmesine sundukları katkının günahından sıyrılmaya çalışacaklardır.
Oysa CHP’nin zaten tutuklu vekiller serbest bırakılmadan o masaya oturmaması gerekirdi.
Adalet Bakanı HSYK’nın başında kalacak, başkanlık sistemine geçilecek gibi dışardan okunan gazeller de masadan kalkmak için yeterli sebepti. Ama ağalar yapıştı masaya...
* * *
Amerikan Wall Street gazetesi yalan balonunu patlattı... Amerikan kaynaklarına dayanarak Uludere katliamında istihbaratı Amerikan insansız hava aracının verdiğini bildirdi. Rapora göre, Ankara’daki ABD’li görevliler, Türk tarafına konvoyu daha yakından görebilmeleri amacıyla insansız hava aracını yaklaştırabileceklerini iletti. Ancak Türk tarafı bu öneriyi kabul etmedi.. Operasyon için harekete geçti...
Genelkurmay Başkanlığı’nın Uludere raporunda, “Olay öncesinde tüm istihbaratın tamamı milli kaynaklardan, devletin istihbarat birimlerinden alınmıştır” deniyordu.
Başbakan Erdoğan da “İstihbari bilgiler, milli kaynaklardan sağlanmıştır” açıklamasıyla tartışmalara nokta koymuştu.
Demek doğrular söylenmemişti...
Peki Başbakan ve diğer yetkililer neden sürekli olarak bu gerçeği inkar ettiler?
Neden kamuoyuna doğruyu söylemediler?
Bizim Hava Kuvvetleri normal şartlarda kritik istihbaratı üç ayrı kaynaktan doğrulamadan harekete geçmez. Bu defa neden o yola gidilmedi?
Anayasa Mahkemesi CHP’nin itirazını kabul eder de Cumhurbaşkanının görev süresi 7 değil 5 yıldır derse Cumhurbaşkanlığı seçimi büyük ihtimal 26 Ağustos’ta yani 3,5 ay sonra yapılacak.
AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı baştan biliniyor: Recep Tayyip Erdoğan.
Peki ana muhalefet CHP’nin adayını bilen var mı? Adayından vazgeçtik, konu şimdiye kadar hiç parti yetkili organlarının gündemine gelmiş, getirilmiş mi?
Dün CHP milletvekilleri arasında kısa bir soruşturma yaptık. Aldığımız yanıtlardan anladık ki bırakın aday üzerinde kafa yormayı, konu gündeme bile gelmemiş. O yüzden her milletvekilin görüşü farklı. Kimine göre Genel Başkan ne derse o olur, kimine göre adayı yetkili organlar belirler. “Kazanma şansımız yok, dolayısıyla aday çıkarmayalım, seçimi boykot edelim” diyen de var.
Peki, konuyu gündemine alıp üzerinde ciddi ciddi kafa yoran... Hatta kafa yormanın da ötesine geçen hiç mi CHP milletvekili yok? Haksızlık etmeyelim, var: Kamer Genç.
Nasıl, derseniz... Sorduk, anlattı.
“Konu uzun zamandır gündemimde... Çünkü Cumhurbaşkanlığı’na adayım. Sık sık Anadolu’yu geziyor ve halkın nabzını tutuyorum. Sonuç çok olumlu.”
Ergenekon davasında mahkeme dışında karar veren merciler mi var?
Bu soruyu CHP Milletvekili Atilla Kart Başbakan’a soruyor... Diyor ki:
“Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım’la ilgili olarak Temmuz 2010 ve Eylül 2010 tarihlerinde vuku bulan tahliye talepleri hakkında, Savcılık Makamı tarafından ‘olumlu’ yönde mütalaaa verilmiş, Mahkeme ise bu talepleri oy çokluğuyla reddetmiştir. Ancak, enteresan olan husus, her 2 süreçte de, normal prosedürün dışında, evrak üzerinde , Mahkeme Savcısı ve Mahkeme Heyetiyle ilgisi olmayan ve ‘itirazın reddi - tutukluluğun devamına’ notunun bulunmasıdır.
Her 2 notun yazı karakteristiği aynıdır.
Her 2 not, Mahkeme Organları dışında bir ‘Kişi’yi-Kişi’leri’ işaret etmektedir.
Bir başka ifadeyle; Silivri Yargılamalarında, Savcı ve Yargıç’lar dışında, kritik aşamalarda devreye giren ‘bir el’ vardır. Bu el, ‘Görünmez Bir El’dir’. Yine bir başka ifadeyle, Silivri soruşturmalarında, kritik karar mekanizmalarında ‘illegal bir karargah’ görev yapmakta ve belirleyici olmaktadır.
Öte yandan; Deniz Yıldırım’ın tutuklanmasından 40 dakika önce evvel, Başbakanlık’tan, Savcı Zekeriya Öz’e ‘acele’ kaydıyla faks gönderildiği ve yazıda ‘Devlet sırrı’
Eşimin son yıllarda bazı akşamlar garip şekilde ortadan kaybolması dikkatimizi çekmişti... Önce meraklandık.. Sonra durum anlaşıldı... Meğer birkaç arkadaşıyla işbölümü yapmışlar, akşamları semtin kedilerini doyurma işini üstlenmişlerdi... Her akşam köşe bucak geziliyor, kedilere mama bırakılıyor... Bu görev yağmur çamur demeden her akşam düzenli olarak yapılıyordu... Bizim evimizde 5 kedi var... Her biri itina ile beslenir... Evin en rahat bölgeleri onlara ayrılmıştır. Döktükleri kıllar da itina ile temizlenir...
Kedilerin özgürlüğü tamdır.. Sadece sinek, böcek gibi hayvanları yemelerine izin yoktur. Çünkü onların da canı candır.
Bizim evde bayatlayan ekmek çöpe atılmaz... Islatılıp kuşlara yem yapılır. Kışın kar yağdığında balkona ve pencerelere liaveten buğday ve bulgur da serpilir...
Yazın gittiğimiz yerlerde kedilerin içmesi için sağa sola su bırakılmamışsa esnafa çıkışılır.
Yaralı bulunan kediler veterinere götürülür, masrafı tarafımızdan karşılanır...
Bu hizmetler cennete gitmek vs. umuduyla değil insanlık adına yapılır...
Bu doğa sevgisi hayvanlardan ibaret kalmaz...
Önümüzdeki günlerde Adalet Bakanlığı bir grup gazeteciye Silivri Cezaevi’ni gezdirecek. Silivri’deki tutuklular, gezide uyutulmak istemeyen gazetecilere bazı soru örnekleri göndermiş. Şu soruları sormalarını istiyorlar:
- Bakanlık sizi 21 kişilik iki katlı koğuşlara götürecek. Buraları gezdirecek. Onlara Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek, Barış Pehlivan gibi isimlerin kaldığı koğuşların neden farklı olduğunu sorun...
- Bu gezinin tüm tutukluların mahkemede olduğu sırada düzenlenmesinin tesadüf mü olduğunu sorun.
- Sizi revire götürecekler. 24 saat doktor olup olmadığını sorgulayın.
- Tutuklularla hükümlüler arasında neden ayrım yapılmadığını, tutukluların hükümlülerle aynı yasaklara tabi olmasının nedenini sorun.
- Tutuklulara acil durumlarda avukatlarını aramaları için neden izin verilmediğini sorgulayın.
- Tutukluların haftada 10 saat bir araya gelme hakkının neden Ergenekon sanıklarına tanınmadığını, sanıklara neden görüşme imkânı verilmediğini sorun.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sütü okul kapısına teslim 37 kuruşa mal etmesi hükümeti hayli şaşırttı. Zira hükümete bağlı bakanlıklar aynı sütü 52 kuruşa mal ediyor. Hükümet şu ana kadar aradaki fiyat farkını izah edebilmiş değil...
İzmir’de fakir semtlerde okuyan 200 bin çocuğa düzenli (zehirlemeyen) süt verilirken bu hizmet elbet Tire Süt Kooperatifi’ni de nefeslendiriyor.
İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu bu gelişmelerin belediyenin izlediği tarım politikasıyla ilgili olduğunu söylüyor... Formülü anlatıyor:
- Yerli üreticinin korunması amacıyla kooperatiflerle anlaşma yapıyoruz. Türkiye’de “Sözleşmeli üretim” modelini uygulayan ilk yerel yönetimiz. Örneğin Karaburunlu üreticilerden nergis soğanı, Mordoğanlı kadınlardan el yapımı saksı; Bayındır, Torbalı Pamukyazı ve Urla Bademler’deki üreticilerden çiçek, Ödemiş Bademli’den fidan ve zeytinyağı, Kiraz’dan da peynir alıyoruz. Bundan hem belediye kazançlı çıkıyor hem çevrenin kalkınmasını sağlıyoruz...
Aziz Kocaoğlu başka neler yapıyor tarım kesimi için... Dinliyoruz:
- 11 milyon 500 bin metrekare alandaki ova yolları asfaltlanarak ürünler tozdan kurtarıldı. Toz birçok ürünü olumsuz etkiliyordu. Toz bitince