Din ve Diyanet

10 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Şu anda AKP milletvekili olan eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Said Yazıcıoğlu, Turkish Daily News gazetesinde Ayla Ganioğlu'nun sorularını yanıtlarken bir yerde diyor ki:
- Halen Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı 80 binden fazla cami vardır. Her hafta bu camilere 20 milyon insan gider. İmamlar bu insanlara 1,5 saat cuma vaazı verir. Bu demektir ki cami cemaatine kitle eğitimi uygulanır. Bu vaazları veren hocalar ne tür insanlardır? Bu konuda akla çok soru geliyor. Biz bu tür kaygılarla din adamlarına verilen eğitimin iyileştirilmesi için projeler başlatmıştık. Maalesef benden sonra işbaşına gelen yönetim bu projelere ilgi göstermedi...
Prof. Said Yazıcıoğlu Diyanet İşleri Başkanlığı görevini 1991 yılında Mehmet Nuri Yılmaz'a devretmişti. Kendisinden sonra yani son 12 yıldır imam ve vaizlerin eğitilmesi için uygulanan projelerin terk edildiğini söylüyor.
Sayın Yazıcıoğlu açıkça görüldüğü gibi cami cemaatine vaaz veren din adamlarının bu görevi layıkıyla yaptığından kuşkuludur.
Geliniz şimdi aynı Diyanet'in milyonlarca çocuğa yatılı yatısız kurslarda vereceği eğitimin yeterliğinden, sağlığından ve kalitesinden emin olunuz...

Yazının Devamı

Ana babaya not

9 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Kur'an kurslarıyla ilgili yeni yönetmelik bu kursları alabildiğine yaygınlaştırıyor, yoğunlaştırıyor, formasyonu olmayan kişileri eğitici olarak görevlendiriyor. Sakıncaları o kadar açık ki, eski Diyanet İşleri Başkanı AKP Milletvekili Tayyar Altıkulaç dahi yönetmeliği benimsemedi, eleştirdi.
Peki bu tür kursların pedagojik yönden sakıncaları nelerdir?
Çocuk psikolojisinde Türkiye'nin sayılı uzmanlarından Prof. Atalay Yörükoğlu'na kulak veriyoruz:
"Bir kere bu kurslara gitmek bir anlamda zorunlu olacaktır. Çünkü gerek aileler gerekse çocuklar büyük baskı, en azından telkin altında kalacaklardır. Bu kurslarda doğası gereği özgür düşünce dile getirilemeyecek, soru ve sorgulama yapılamayacaktır. Çocuklar anlamadıkları şeyleri ezberlemeye ve bunlara kesinkes inanmaya zorlanacaktır. Hayatı, çevresini öğrenme çağında olan, bu nedenle de sürekli soru sormak ve sorgulamak durumunda olan çocuklarımız bu özgürlüklerini yitirecektir. Gelişimleri açısından çok önemli olan oyun oynama imkânı ellerinden alınmış olacaktır. Bence bu değişikliğe herkesten önce anne - babaların karşı çıkması gerekir. Çünkü söz konusu olan çocukları ve çocuklarının geleceğidir."

Yazının Devamı

Danaların sınavı...

7 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Bertolt Brecht "Faşizm üzerine yazılar" adlı kitabında, bir süre badanacılık da yaptığı söylenen Hitler'in iktidar serüvenini irdeler:
"Badanacı, yasal yollarla iktidara geldi. Partisi birdenbire en büyük parti oldu. Yasalara göre de hükümeti kurma görevi bu partiye düşüyordu. Halk büyük bir şaşkınlık içindeydi. Kurulu partilerden hoşnut olmayan ve badanacının partisine, henüz iktidara gelmediği için kimseyi hayal kırıklığına uğratmamış bir parti gözüyle bakan birçok kimse vardı. Kırpıcılar, yemleyiciler ve çobanlarından hoşnut olmayan danalar bir kez de kasabı sınamayı kararlaştırdılar..."

Bu rüzgâr her vakit böyle esmeyecek.
Gökte bulut, suda yelken, dalda çiçek.

Yazının Devamı

Kuran kursları...

6 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Bayram günlerinde Türk halkı İstanbul'daki patlamaların şokunu yaşar ve kökten dinci teröre karşı önlem alındığını sanırken meğer hükümet o kesimleri de memnun edecek hazırlıklar içindeymiş... Kadın Araştırmaları Derneği dün yayımladığı bildiride bu şaşkınlığı ve tepkiyi dile getiriyordu:
- Terörün akıttığı kan kurumadan toplumu ve devleti her yönden din kıskacına almaya çalışan hükümetin bu tür olaylara yeni ortamlar hazırlayacağına inandığımız Kuran Kursları ile ilgili girişimini şiddetle kınıyoruz...
Yeni yönetmelik ile kurslar bütün yıla yayılıyor. İmam hatip mezunları ders verebilecek. Akşam kursları olacak, yatılı kurslar olacak...
Genel kanı: Yeni yönetmelik kuran kurslarını dinsel istismara açıyor.
Erdem Tuna'nın düşüncesi: "Okul dışı gençliği böyle örgütleyecekler..."

Yazının Devamı

Karantinaya doğru

5 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "dinci terör" le ilgili olarak diyor ki:
"Buna karşı İslam dünyasının en evvel tavır koyması lazım. İslama inanan insanlar kendi dinlerini bu töhmetten kurtarmak mecburiyetindedirler. Aksi takdirde dini aslından bilmeyenler, İslam eşittir terör ya da İslam eşittir vahşet gibi algılamaya giderler... Böyle bir durumda bunun sorumlusu bugünkü İslam dünyası olur..."
Doğru tavır işte bu. Ne var ki, bu tavrı sadece Cemil Çiçek koyuyor. Çünkü o Milli Görüş familyasından değil. İktidarın diğer üyeleri bu konuda tutuk. "İslamiyeti koruma" adı altında terör kaynaklarını perdeliyorlar.
Gazetelerde birkaç tetikçinin adı ve resmi görülüyor.
Artık herkes öğrendi ki...

Yazının Devamı

İsabetli sorular...

4 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
İspanya Büyükelçiliği kapısına bir kâğıt asmış: Vize başvurularını kabul etmiyoruz.. İngiltere aynı şekilde vizeyi durdurdu... ABD ve İngiltere başta olmak üzere birçok ülke vatandaşlarına Türkiye'ye gitmeyin mesajı verdi. Türkiye'deki toplantılar birbiri peşinden iptal ediliyor. Ülkemiz karantinaya alınıyor. Normale nasıl dönülecek?
Yanıt belli: Terör tehlikesi ortadan kaldırıldığı zaman....
Bu tehlikeden nasıl arınacağız? CHP Genel Sekreter Yardımcısı Algan Hacaloğlu'nun Başbakan Erdoğan'a sorduğu sorular, terörü ortadan kaldırmak için önümüzde çetin bir yolun uzandığını gösteriyor. Hacaloğlu soruyor:
- Devlet birimlerince eğitilen ve geçmişte PKK'ya karşı kullanılan Hizbullah örgütü ile bu örgütten ayrılanların kurduğu İmamlar Birliği'ne bağlı kişilerin Suriye, İran, Pakistan gibi ülkelerde aldığı terör eğitimi ve ilişkileri izleniyor mu, haklarında işlem yapılıyor mu?
- İllegal olarak yurtdışına çıkarak Bosna, Çeçenistan ve Afganistan'da sıcak eylemlere katılan, kökten dinci dış odaklar tarafından eğitilen, kendilerini İslam adına savaşmaya adayan, ülkemize gizli olarak döndükten sonra da dışarıda El Kaide, içeride Hizbullah

Yazının Devamı

Sakatlık nerede?..

3 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
"N'evet, ben artık kötürümüm" der Cüneyt oturduğu tekerlekli iskemlede hafif doğrularak.. Türkân bu gerçeği öğrenince hıçkırarak ağlamaya başlar, arkasını döner ve kaçar. Beklenen mucize filmin ilerleyen sahnelerinde gerçekleşir. Cüneyt aslanlar gibi ayaklanır, yürümeye başlar. Türkân mutluluktan uçar. Türk filmleri hep böyle biter. Kötürüm filmin sonunda mutlaka iyileşir. İyi kahraman aynı zamanda kötürüm olamaz.
Neden böyledir?
Neden insanlar kendilerinin de bir saniyelik bir kaza sonucu aynı akıbete uğrayacağını düşünmez?
Çünkü insanımıza "insancıl dayanışma" küçükten itibaren öğretilmemiştir.
Bencillik öğretilmiştir...

Yazının Devamı

ABD'nin dostu...

2 Aralık 2003

<#comment>
<#comment>
"ABD'in en büyük müttefiki El Kaide" başlıklı ve Rizvan Anwar imzalı yazıyı internet kanallarında okuyabilirsiniz.
Yazar, 20 Kasım 2003 günü Londra'da Başkan Bush'a karşı en büyük protesto gösterisinin hazırlandığını ancak İngiltere saatiyle 9.10 ve 9.18'de İstanbul'dan gelen patlama haberleriyle bu gösterilerin aniden önemini yitirdiğini anımsatıyor... İngiliz kanalları olayı El Kaide'nin marifeti olarak duyuruyor. Rizvan Anwar olaydan 6 dakika sonra bu işin El Kaide tarafından yapıldığının nasıl anlaşıldığını bir türlü anlamıyor...
Yazar diyor ki:
- El Kaide, en başarılı eylemi sayılan 11 Eylül'ü üstlenmemişti. El Kaide suçlandığı hiçbir terör eylemini üstlenmemiştir. Ne Bali'deki, ne ilk Dünya Ticaret Merkezi'ndeki bombalamayı, ne 11 Eylül'ü, ne de Kandahar'daki kaçırma eylemini üstlenmiştir. Hep olaylarla ilgileri olmadığını söylemişlerdir.
HHH

Yazının Devamı