Su ısınırken..!

8 Ağustos 2002

- Bağımsız aday olarak kazanabileceğinize gerçekten inanıyor musunuz? - Cumhuriyet tarihimizde bağımsız adayların en şanslı olduğu bir seçime gidiyoruz. Aziz Nesin, Türk halkının yüzde 60ı aptaldır, demişti. Eğer bu halkın yüzde 60ı mazoşist de değilse, iktidarıyla muhalefetiyle kendisine bu sıkıntıları çektiren siyasi partilerin hiçbirine oy vermez. Zaten benim gördüğüm seçmen suyu ısıtmış politikacıları bekliyor.- Bu son söylediğinizi anlayamadım.- Adam vakitsiz bir saatte evine gelmiş. Hizmetçi, hanımın yan komşularda olduğunu söyleyince, git hemen eve gelmesini söyle, demiş. Konken masasında oyun oynamakta olan hanım, ne yapacakmış bu saatte beni, diye sorunca hizmetçi;- Valla demiş, hemen banyoya gidip su ısıtmaya başladığına bakılırsa ne yapacağı belli. 40 yıllık avcı... Bunun etkisiyle olacak, bir miktar (tatlı) palavracı... İki dönem ANAP Tokat milletvekili, bir yıl kadar da Bakan... Şimdi Meclis dışında, önümüzdeki dönem yeniden Ankaraya gelmeye hazırlanıyor, bu nedenle de aday. Ama bu kez partisi ANAPtan değil, bağımsız aday olarak... Metin Gürdere ile arkadaşımız Fahrettin Fidan konuştu. Kusursuz olsaydık başkalarının kusurlarını bulup çıkarmaya bu kadar meraklı

Yazının Devamı

Su ısınırken..!

8 Ağustos 2002


<#comment>40 yıllık avcı... Bunun etkisiyle olacak, bir miktar (tatlı) palavracı... İki dönem ANAP Tokat milletvekili, bir yıl kadar da Bakan... Şimdi Meclis dışında, önümüzdeki dönem yeniden Ankara’ya gelmeye hazırlanıyor, bu nedenle de aday. Ama bu kez partisi ANAP’tan değil, bağımsız aday olarak... Metin Gürdere ile arkadaşımız Fahrettin Fidan konuştu.
- Bağımsız aday olarak kazanabileceğinize gerçekten inanıyor musunuz?
- Cumhuriyet tarihimizde bağımsız adayların en şanslı olduğu bir seçime gidiyoruz. Aziz Nesin, Türk halkının yüzde 60’ı aptaldır, demişti. Eğer bu halkın yüzde 60’ı mazoşist de değilse, iktidarıyla muhalefetiyle kendisine bu sıkıntıları çektiren siyasi partilerin hiçbirine oy vermez. Zaten benim gördüğüm seçmen suyu ısıtmış politikacıları bekliyor.
- Bu son söylediğinizi anlayamadım.
- Adam vakitsiz bir saatte evine gelmiş. Hizmetçi, hanımın yan komşularda olduğunu söyleyince, git hemen eve gelmesini söyle, demiş. Konken masasında oyun oynamakta olan hanım, ne yapacakmış bu saatte beni, diye sorunca hizmetçi;
- Valla demiş, hemen banyoya gidip su ısıtmaya başladığına bakılırsa ne yapacağı belli.

Yazının Devamı

Uygarlık kriteri

7 Ağustos 2002

Beklerken ABnin uygarlık kriterlerine uyum için çaba göstermemize engel hal var mı? Yok.. O halde...Okurumuz Erhan Bakırcı yazıyor:- ABye uyuma şu gürültü kirliliğinden başlasak... Oralarda kaset ve CD satan mağazalardan caddelere doğru müzik fışkırması yaşanmıyor. Hele de hem kitap hem CD satan mağazalarda müzik sesi hiç yoktur. Çünkü kitap seçen insana yapılacak en büyük saygısızlık kulağının dibinde müzik çalmaktır...Şimdi de gelelim Avrupayı dolaşan Mine Kılıçın izlenimlerine... Dünden devam:- Trafik manyakları için hazırlanan reklam panolarında bir adam, bir elinde içecek, bir elinde cep telefonu ve ağzında sigarayla görüntülenmişti. Panoda şu yazıyordu: "Peki arabayı kim kullanacak?" Başka bir panoda ise süratle giden bir aracın üzerinde dolaşan akbabalar resmedilmişti. Bizdeki reklam panosu geldi aklıma. Saçları diken diken, çirkin mi çirkin, korkunç mu korkunç bir tip ve altında şöyle bir yazı: içinizdeki trafik canavarını durdurun. Psikolog bir arkadaşım bu tür bir panonun aslında suça teşvik ettiğini söylemişti. Çünkü bu panolar insanların aslında canavar olduğunu var sayıyordu." Avrupa TBMMde çıkan uyum yasalarını yeterli görüp müzakere sürecini başlatacak mı? Gelen

Yazının Devamı

Uygarlık kriteri

7 Ağustos 2002


<#comment>Avrupa TBMM’de çıkan uyum yasalarını yeterli görüp müzakere sürecini başlatacak mı? Gelen haberler, bizim politikacıların sergilediği tavırlar kadar umutlu değil... Ne olursa olsun...
Beklerken AB’nin uygarlık kriterlerine uyum için çaba göstermemize engel hal var mı? Yok.. O halde...
Okurumuz Erhan Bakırcı yazıyor:
- AB’ye uyuma şu gürültü kirliliğinden başlasak... Oralarda kaset ve CD satan mağazalardan caddelere doğru müzik fışkırması yaşanmıyor. Hele de hem kitap hem CD satan mağazalarda müzik sesi hiç yoktur. Çünkü kitap seçen insana yapılacak en büyük saygısızlık kulağının dibinde müzik çalmaktır...
Şimdi de gelelim Avrupa’yı dolaşan Mine Kılıç’ın izlenimlerine... Dünden devam:
- Trafik manyakları için hazırlanan reklam panolarında bir adam, bir elinde içecek, bir elinde cep telefonu ve ağzında sigarayla görüntülenmişti. Panoda şu yazıyordu: "Peki arabayı kim kullanacak?" Başka bir panoda ise süratle giden bir aracın üzerinde dolaşan akbabalar resmedilmişti. Bizdeki reklam panosu geldi aklıma. Saçları diken diken, çirkin mi çirkin, korkunç mu korkunç bir tip ve altında şöyle bir yazı: içinizdeki trafik canavarını durdurun. Psikolog bir

Yazının Devamı

Uygar yaşam...

6 Ağustos 2002

Oysa daha müzakere sürecini başlatacak Avrupa...Daha sonra karşılamamız gereken yığınla kriter var...Örneğin Maastrich kriterleri gereği... Enflasyon oranını yıllık yüzde 3ün altına düşüreceğiz... Toplam borcu (bugün 205 milyar dolar) 90 milyar dolara indireceğiz... Şirketleri AB ile rekabet eder düzeye getireceğiz.. vs..vs... Bazı dostlar ise başka kriterlere bakıp umutsuzlanıyor... Mine Kılıç, "www.yenibir.com" da yazıyor:"...Geçenlerde gittiğim Almanyada ilk umumi tuvalete girer girmez ABye giremeyeceğimizi anladım. Tuvalet tertemizdi, hatta güzel kokuyordu. Yerde kullanılmış ve kullanılmamış tuvalet kâğıtları, klozetin üzerinde ayak izleri, bozuk sifon yoktu. Tuvalet parasızdı. Restoran, fast food, bar, cafe, alışveriş merkezi türü yerlerdeki tüm tuvaletler ücretsiz olarak herkese açıktı. En lüks restoranın bile sıkışan birine "hayır" deme şansı yoktu..."Sahi... Önce şu Avrupanın bazı uygar yaşam kriterlerini uygulamayı denesek mi? Meclisten üç beş kanun çıkartmakla Avrupalı olunur, ABye girilir mi? Girilmez ama o üç beş kanunu ranta dönüştürme kavgasına girilebilir. Bizim siyasetçiler o kavgayı başlattılar bile... AB uyum yasaları benim zaferim, diye hava basanlar... İdam

Yazının Devamı

Uygar yaşam...

6 Ağustos 2002


<#comment>Meclis’ten üç beş kanun çıkartmakla Avrupalı olunur, AB’ye girilir mi? Girilmez ama o üç beş kanunu ranta dönüştürme kavgasına girilebilir. Bizim siyasetçiler o kavgayı başlattılar bile... AB uyum yasaları benim zaferim, diye hava basanlar... İdam cezasının kaldırılmasını istismar edenler... Her şey bitmiş de sıra AB’nin tam üyeliğimizi kabulüne gelmiş gibi konuşanlar...
Oysa daha müzakere sürecini başlatacak Avrupa...
Daha sonra karşılamamız gereken yığınla kriter var...
Örneğin Maastrich kriterleri gereği... Enflasyon oranını yıllık yüzde 3’ün altına düşüreceğiz... Toplam borcu (bugün 205 milyar dolar) 90 milyar dolara indireceğiz... Şirketleri AB ile rekabet eder düzeye getireceğiz.. vs..vs... Bazı dostlar ise başka kriterlere bakıp umutsuzlanıyor... Mine Kılıç, "www.yenibir.com" da yazıyor:
"...Geçenlerde gittiğim Almanya’da ilk umumi tuvalete girer girmez AB’ye giremeyeceğimizi anladım. Tuvalet tertemizdi, hatta güzel kokuyordu. Yerde kullanılmış ve kullanılmamış tuvalet kâğıtları, klozetin üzerinde ayak izleri, bozuk sifon yoktu. Tuvalet parasızdı. Restoran, fast food, bar, cafe, alışveriş merkezi türü yerlerdeki tüm tuvaletler ücretsiz

Yazının Devamı

Ata ve bilim...

4 Ağustos 2002

Sofranın diğer konuğu Dr. Reşit Galip Bey itiraz ediyor:- Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi, diyor, bu bir geriliktir. Kadınlar artık eski durumda yaşayamazlar. İnkılâpların en mühimi kadınlara verilen haklardır...Atatürk, Maarif Vekilinin güç duruma düşmesinden hoşlanmıyor:- Bu konuyu uzatmayalım, burada kapatalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız.Ancak Reşit Galip Bey görüşlerinde ısrar ediyor... Bunun üzerine Atatürk:- Yorgun görünüyorsunuz, madem konuşmalar da hoşunuza gitmiyor gidip istirahat edebilirsiniz...Reşit Galip aldırmıyor:- Burası milletin sofrasıdır, kendimi iyi hissediyorum kalkmam...Atatürk "O zaman biz kalkalım" diyor ve odasına çekiliyor.Reşit Galip Bey sabaha kadar Sarayda pencerenin yanında tek başına oturuyor... Sabah Başkâtip Tevfik Beyden 25 lira borç alıp Ankaraya gidiyor.Bir süre sonra Atatürk, Dr. Reşit Galipi Maarif Vekili yapıyor.Bu hadise Güneş Kazdağlının yazdığı Tübitak Yayınlarından çıkan "Atatürk ve Bilim" adlı kitapta yer alıyor... Cumhuriyet Türkiyesinde yalakalığın değil mertlik, dürüstlük, liyakat gibi değerlerin geçerli olduğuna pek güzel bir örnek oluşturuyor. Sene 1931... Dolmabahçe Sarayında bir akşam yemeği...

Yazının Devamı

Ata ve bilim...

4 Ağustos 2002


<#comment>Sene 1931... Dolmabahçe Sarayı’nda bir akşam yemeği... Dönemin Maarif Vekili Esat Bey, kız öğrencilerin kısa etek ve kısa çorap giymesini uygun bulmadığını, daha kapalı giyinmeleri için genelge hazırlayacağını söylüyor.
Sofranın diğer konuğu Dr. Reşit Galip Bey itiraz ediyor:
- Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi, diyor, bu bir geriliktir. Kadınlar artık eski durumda yaşayamazlar. İnkılâpların en mühimi kadınlara verilen haklardır...
Atatürk, Maarif Vekili’nin güç duruma düşmesinden hoşlanmıyor:
- Bu konuyu uzatmayalım, burada kapatalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız.
Ancak Reşit Galip Bey görüşlerinde ısrar ediyor... Bunun üzerine Atatürk:

Yazının Devamı