<#comment>#comment>TÜSİAD’ın Genelkurmay’a verdiği söylenen seçim tahminlerine ilişkin rapor çeşitli alternatifleri ele alarak öngörülerde bulunuyor.
SAM adlı araştırma şirketinin yaptığı değerlendirmelere göre:
Seçimde mutlak olarak en çok oyu AKP alıyor...
CHP yüzde 12,3 oranında oy şansına sahip görünüyor...
DSP (yüzde 6,1) her durumda barajın altında kalıyor...
Yüzde 10 barajını 5 parti (AKP, DYP, ANAP, CHP, MHP) geçebiliyor, ancak MHP ve ANAP’ın oy oranları baraja çok yakın çıkıyor...
<#comment>#comment>İsmail Cem’in kuracağı partiyi "sosyal demokrat" diye açıklaması kimi destekçileri kızdırdı... İsmail Cem bu eleştiriler üzerine türbancılar ve tüm kesimlere kucaklama mesajları gönderdi.
Yetmemiş.. Taha Akyol’un yazdığına göre, Yeni Oluşum kurmayları partiye "Sol", "Sosyal Demokrat" ve "Çağdaş" kavramlarını isim olarak koymama kararı almışlar.
Sosyal Demokrasi nedir? Vahşi kapitalizmin "sosyal güvenlik" tedbirleriyle insancıllaştırılmış modeli... 21’inci yüzyılda bu kavramdan korkanların çağdaş dünyada nasıl bir yeri olabilir? Gelirin topluma hakça dağıtılmasından hangi çağdaş insan rahatsızlık duyabilir?
Hoş... Zaten "Çağdaş" kavramı da sakıncalıymış.
İnsan kulaklarına inanamıyor...
Bir ülkede toplumun bir kesimi olsun "çağdaş" kavramına alerji duyuyorsa... Sosyal demokrat olma iddiasıyla yola çıkan bir siyasi hareket bu alerjiye prim ve taviz veriyorsa...
<#comment>#comment>TRT’de ekonomi programları da yapan Ajans - K’nın sahiplerinden Nazmi Kal dostumuz, reytingcilerin sanata ve sanatçıya ilgisizliğinin yeni bir örneğini dün telefonda şöyle anlattı.
- 20’şer dakikalık belgeselini yaptığımız 30 kadar sanat, kültür ve düşün adamımızdan biri de geçen gün kaybettiğimiz şair Ece Ayhan’dı. Kendisini kaybettiğimizi duyar duymaz televizyon kanallarını aradım. Yayınlamaları için elimizdeki Ece Ayhan belgesellerini kendilerine hiçbir ücret talep etmeden verebileceğimizi söyledim. TV - 8 dışında maalesef hiçbiri ilgilenmedi. Ece Ayhan’ın değil de herhangi bir arabesk şarkıcısının veya mankenin belgeselini teklif etseydik, eminim kapışırlardı...
Yavuz kardeşim kız arkadaşını yanına almış, onunla birlikte Galata Kulesi’ne çıkıp İstanbul’u kuşbakışı seyretmeye niyetlenmiş. Kulenin kapısına varmışlar:
- Giriş ücreti ne kadar?
- 5 milyon lira
<#comment>#comment>İslamcı medyaya göre Medine Bircan başı örtülü olduğu için Çapa Tıp Fakültesi’ne kabul edilmemiş ve tedavisi yapılmadığı için evinde ölmüştü. Haber bu şekilde dallanıp budaklandı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Alemdaroğlu ve Çapa Tıp Fakültesi Dekanı Faruk Erzengin taşa tutuldu. Derken hem Rektörlük, hem Çapa Tıp Fakültesi birer açıklama yaparak (ve belgeleri de ekleyerek) Medine Bircan’ın tedavisinin son ana kadar eksiksiz yapıldığını, kendisine hemodiyaliz uygulandığını ancak kanser hastası hanımın kurtarılamadığını bildirdiler. Başı örtülü hastalara ayrım uygulanmadığını, hastanede tedavi gören kadınların yarısından çoğunun başörtülü olduğunu çok değerli bir tıp adamı olan Dekan Faruk Erzengin bizzat açıkladı.
Türban tartışması olmamış mıydı? Olmuştu. Daha önceki suiistimaller yüzünden Nefroloji bölümünde bir sekreter, yüzü tam gösteren başörtüsüz fotoğraf istemiş ama bu durum tedaviyi hiçbir şekilde engellememişti.
Bunlardan sonra ne beklenir?
İslamcı medyanın bu açıklamaları en azından yorumsuz okurlarına aktarması değil mi?
Hayır... Yalan rüzgârı doludizgin sürüyor. İşin acısı... Geçenlerde Kanal 7 ekranlarında görüldüğü gibi, kimi
<#comment>#comment>Mülkiyeli şair Ece Ayhan öldü. Kendisi de söylemişti "Dirim Kısa ölüm Uzun"...
Mülkiye’yi 1959 yılında bitirdikten sonra 1966’ya kadar Gürün, Alaca, Çardak ilçelerinde kaymakamlık yaptı. Sonra devletten ayrıldı. İkinci yeni geleneğinden geliyordu. Şiirini tarihten, kapalı çevre kültürlerinden, az bilinen kaynaklardan, kitaplardan derlenmiş malzemeyle kurdu. Kıyıya itilmiş insanların sorunlarına, yalnızlıklarına "karaduygululuk" dediği karamsar bir bakış açısıyla eğildi.
"Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür...
<#comment>#comment>Mühendislerle ilgili dünkü yazımızda "hukukçu, asker ve öğretim üyelerine 300 milyon liranın üzerinde iyileştirme zammı verildiğini" kaydetmiştik.
Kamuda çalışan hukukçu okurlarımız arayarak, bu zammın "yargı mensuplarına" verildiğini ancak kendilerinin yararlanmadığını bildirdiler.
Üniversitelerde yardımcı doçent ve araştırma görevlisi olarak çalışan okurlarımız arayarak yalnızca doçent ve profesörlerin bu kapsama girdiğini söylediler. Ayrıca astsubaylar da istifade etmiyormuş...
"İyileştirme zammı" alanların durumu bir tatlı kaşığı iyileşmiş...
Almayanlar 500 milyon TL dolayında maaşa talime devam ediyor...
500 milyon liraya bir kişi geçinemez... Bu insanlar aile geçindirmek zorunda.
<#comment>#comment>Eskiden çocuklar büyüyünce ya doktor ya mühendis olmak isterdi. Şimdiki çocuklar büyüyünce ya futbolcu ya manken olmak istiyor. Mühendislikte para ve saadet kalmadığını çocuklar bile biliyor.
Türkiye’de açlık sınırı 334 Milyon...Yoksulluk sınırı 1 Milyar 15 Milyon TL...
Buna karşılık devlette en az 20 yıllık hizmeti olan bir mühendis ortalama 450 dolar yani 700 milyon lira maaş alıyor...
Yeni işe başlayan bir mühendis 350 dolara (560 milyon TL) mahküm...
Özetle açlık sınırıyla yoksulluk sınırı arasında dolaşıyor mühendislerimiz...
Hükümet yaklaşık 6 ay önce hukukçu, asker ve öğretim görevlilerine 300 milyon liranın üzerinde iyileştirme zammı verirken, mühendis ve diğer kimi kamu görevlilerine de bu zammı uygulayacağını beyan etmişti.
<#comment>#comment>Spor sayfamızda Bilal Meşe arkadaşımızın haberi:
"... Dünya üçüncüsü milli futbolcularımız, Başkan Haluk Ulusoy, menajer Can Çobanoğlu ve yedeklere Devlet Üstün Hizmet Madalyası verilmemesini protestoya hazırlanıyorlar..." Okurumuz Kerem Demir diyor ki...
"Ay Yıldızlı futbolcularımız artık madalyaların kime verilmesi gerektiğine de karışır olmuşlar... Ayakları o kadar yerden kesilmiş ki kendilerine - Acaba ben bu madalyayı gerçekten hak ettim mi? - diye bile sormuyorlar...
Okurumuz haklı... Futbolcularımız bir devlet hizmetine değil spor turnuvasına katıldılar... Altı üstü futbol oynadılar.. Karşılığını aldılar... Aldıkları derece dünya ölçeğinde olağanüstü bir şey olmasa da... Türkiye için başarı sayıldı. Kendilerine sevgi gösterildi, ödül verildi, teşekkür edildi.
Üstün devlet hizmeti çerçevenin neresinde? Kavramları yozlaştırmak ve içini boşaltmakta doğrusu üzerimize yok... Okurumuz soruyor... Acaba geçenlerde F -16 uçağını kurtarmak için hayatını veren pilotun ailesine böyle bir madalya verilmesi düşünüldü mü?