Küçük Amerika...

25 Ocak 2001


<#comment>İleri adlı yeni bir dergi yayımlanıyor... İki ayda bir çıkan kitap cesametindeki dergide Atilla İlhan, Özgür Erdem, Erol Manisalı, Nur Serter, Türkan Saylan gibi imzalar göze çarpmakta. Atatürkçü Düşünce Kulüpleri Federasyonu ADKF'nin yayın organı olan dergi amacını:
"Türkiye siyasetine alternatif program oluşturmak" diye özetliyor. Gündemin ana konuları üzerinde düşünce boyutları veriyor.
***
Dergide Doğan Avcıoğlu'nun enfes bir yazısı yer alıyor. Yazının küçücük bir bölümünü buraya alıyor, nasıl "Küçük Amerika" olduğumuzu Avcıoğlu'nun kaleminden öğreniyoruz:
...Ben "Küçük Amerika" deyişinin patentini son günlere değin Celal Bayar'a ait sanırdım. Bedii Faik'in yazısından öğreniyorum ki, patent, İnönü'nün Bayındırlık Bakanı Nihat Erim'e aitmiş.
"Demiryollarını at, karayollarına yat" biçimindeki, bize pek pahalıya mal olduğunu yeni yeni anlamaya başladığımız politikayı başlatan bakanımız, Amerikan malı hurda karayolu yapım makineleri gelince coşmuş ve "Küçük Amerika oluyoruz" demiş...

Yazının Devamı

Ciddi olalım...

24 Ocak 2001


<#comment>Fransız Meclisi'nin Ermeni tasarısını onaylayacağı haftalar öncesinden belliydi. Kılımızı kapırdatmadık. Aklımız tasarının onaylandığını görünce başımıza geldi. Bu defa tuhaf ve ilkel tepkiler göstermeye başladık.
Neyse ki ortalığa yavaş yavaş sağduyu egemen oluyor.
Bu uzun yolculukta sabırlı davranmamız gerektiğini Amerikalı Profesör Justin McCarthy şu sözlerle anlatıyor:
- Ermeniler Batı'yı kendi tezleri doğrultusunda "eğitmek" için 80 yıldır uğraşıyor. Siz de Batı toplumlarını eğitmelisiniz. Bunun için 20 - 30 yıllık bir çaba gerekecek. Ama mecbursunuz.

Ankara yakınlarında Beynam Ormanı kıyısında üye çoğunluğunu milletvekillerinin oluşturduğu bir kooperatif var. Kooperatif eski bakanlardan İsmet Özarslan öncülüğünde kuruldu. Taşeronluğu Aktaş inşaata verildi.

Yazının Devamı

Neden bu telaş?

23 Ocak 2001


<#comment>Enerji operasyonununda sıranın kendisine gelmesinden endişelendiği ifade edilen Mesut Yılmaz'ın taktiği "kriz yaratarak vakit kazanmak" olarak özetleniyor. Ecevit ve Yılmaz... Enerji operasyonu ilk başladığında "Bir Komutan" kaynak gösterilerek yayınlanan demeçleri "Demokrasi elden gidiyor" vaveylasıyla örtmeye çalışmışlardı. Şimdi de savcı fezlekesindeki çarpıcı gerçekleri ""Anadolu Ajansı gizli ifadeleri nasıl yayımlar?" diyerek gözden kaçırmaya çalışıyor Mesut Bey... Konuyu dün A.A'dan bir arkadaşımızla konuştuk... Dedi ki:
- Anadolu Ajansı daha önce bu tip pek çok haber verdi ve hiçbiri ne Sayın Yılmaz ne Sayın Rüştü Kazım Yücelen tarafından eleştiri konusu yapılmadı. Daha önemlisi hiçbir savcı, niçin böyle haberleri yayımlıyorsunuz diye hakkımızda soruşturma açmadı. Buna örnek olarak Hizbullah, Yahya Murat Demirel, Yurtbank ve Umut operasyonlarıyla ilgili yayımladığımız ilk ifadeleri verebilirim.
- Yani, yaptığımız şey suç değildir, diyorsunuz? - Değildir. Eğer bir suç varsa bunun da soruşturma mercii başbakanlık değil adli makamlardır. Ne var ki kopartılan onca gürültüye karşın, şu ana kadar yayınımızla ilgili hiçbir savcı hakkımızda soruşturma

Yazının Devamı

Bir Çin öyküsü...

21 Ocak 2001


<#comment>Vaktiyle Bağdat'ta bir halife huzur odasının duvarlarını resimlerle süslemeye karar vermiş.
Biri Doğu'dan, biri Batı'dan iki ressam getirtmiş... Tüm ömrünü doğduğu kasabada geçirmiş bir Çinli ressam.. Ve dünya üzerinde ayak basmadık yer bırakmamış bir Yunanlı... Halife konuk ressamları alıp huzur odasına götürmüş, karşılıklı iki duvarı gösterip;
- Biriniz şu duvarı, diğeriniz de karşıkini boyasın. Bittiğinde Saray erkanı resimlerinizi karşılaştıracak, hanginizinki beğenilirse bir çuval altın onun olacak, demiş.
Ressamlar üç ay içinde istenen resmi bitirebileceklerini söylemişler.
- Güzel, demiş halife. Birbirinizden etkilenmeyin diye salonu perdeyle ikiye böleceğiz ve sizi üç ay rahat bırakacağız...Üç ay çabuk geçmiş. Saray erkanı seçim için toplanmış. Önce Çinli ressamın eseri önüne gidilmiş: Enfes bir cennet manzarası.. Rengarenk çiçekler, ağaçlar, masmavi gökyüzü ve besberrak bir pınar...
Saray erkanı adeta büyülenmiş. "Kesinlikle bundan güzeli olamaz!" düşüncesiyle "Eh, ötekine de bir bakalım bari!" deyip perdeye doğru ilerlemişler. Salonu ikiye bölen perde kaldırılmış.

Yazının Devamı

"Bor"un pazarı!..

20 Ocak 2001


<#comment>- Bor madenleri özelleştirilmeye kalkışılırsa protesto için Meclis çatısı altında açlık grevi yapacağım.Bu çarpıcı iddianın sahibi DYP Şanlıurfa milletvekili Mehmet Yalçınkaya'ya arkadaşımız Fahrettin Fidan soruyor:
- Siz genel olarak özelleştirmeye karşı değilsiniz herhalde? - Hayır, değilim.
- Ama bor madenlerinin özelleştirilmesine karşısınız. Neden? - Konuyla ilgilenenlerin bildiği gibi bor son derece stratejik bir maden ve dünyadaki bor rezervlerinin yüzde 70'i ülkemizde. Bunu kendimizin işlemesi varken özelleştirilip yabancılara, yani Amerikalılara satmaya kalkmamızı kabul etmek mümkün değildir. Böyle birşey yapmak kapitülasyonlara geri dönüş demektir. Açlık grevi kararımı gazetelerden okuyan ABD'ye yerleşmiş bir profesörümüz bana bu konuyla ilgili bir rapor gönderdi. O raporda da bor madenlerinin özelleştirilmesinin yanlışlığı çok açık şekilde ortaya konuyor.
- Açlık grevi eylemi tehdidine dışarıdan ve partinizden ne gibi tepkiler aldınız? - Eti Holding yetkilileri, Maden - İş Sendikası yönetici ve çalışanları, Aydınlar Ocağı vs. Ülkesinin çıkarlarını düşünen sağcı - solcu pek çok kişi ve kuruluştan olumlu tepkiler

Yazının Devamı

DSP'nin Düz'ü!

19 Ocak 2001


<#comment>Son af yasasına karşı çıktığı için partisiyle ilişkileri bir anda şekerrenk olan DSP İstanbul milletvekili Mustafa Düz kesin ihraç istemiyle Parti Disiplin Kurulu'na verildi. Düz ile arkadaşımız Fahrettin Fidan konuştu:
- Af yasasında sizi en çok rahatsız eden şey neydi? - Soyguna, vurguna karışmış bürokratların af kapsamına dahil edilmeleri. Beni ikna etmek için makamına çağıran Hüsamettin Özkan'a bunu açıkça söyledim. Bana bunun izahını yapın dedim, yapamadı.
- Sizce o bürokratlar af kapsamına niçin dahil edildiler? - Çünkü onlar o yolsuzlukları tek başlarına yapmadılar, bazı siyasilerle ortak yaptılar. Eğer af kapsamına dahil edilmeselerdi, onlar da o siyasilerin kimler olduğunu açıklayacaklardı.
- Sözünü ettiğiniz o siyasiler arasında DSP'li olan da var mı? - Var.
- Size bu yüzden tavır aldılar demek...- Bakın, ben kendisinin daveti üzerine birkaç kez Hüsamettin Özkan'ın makamına gittim. Orada tanık oldum ki, Mesut Yılmaz'la, kendi genel başkanından daha içli - dışlı. Aralarında adeta bir telefon köprüsü kurmuşlar, sürekli birbirlerini arayıp birşeyler konuşuyorlar.
- Ne tür şeyler? - DSP'li birini

Yazının Devamı

Nasıl dostluk?

18 Ocak 2001


<#comment>Nesin Vakfı'ndan bir grup genç geçen yaz Fas'a gitmişti. Avrupa Göçmen Gençler Değişimi Derneği'nce düzenlenen bu gezilerde amaç; birbirlerine çoğu zaman hoşgörüyle bakmayan ülkelerin gençlerini biraraya getirmek, dostluk duygularını pekiştirmek...
Yine aynı amaçla 50 dolayında genç, bu yaz Türkiye'ye gelip 15 günlük bir Anadolu turuna çıkacak.. Gezinin ön hazırlıkları için üç İspanyol, iki Alman ve iki de Faslı genç geçen Cuma İstanbul'a geldi. Havalimanında olanları Ali Nesin aktarıyor:
- Faslı dostlarımız Türkiye'ye kabul edilmedi. Herhangi bir gerekçe gösterilmeden havaalanında iki saat alıkonduktan sonra, hiçbir açıklama yapılmadan, valizleri dahi verilmeden gerisin geri ülkelerine gönderildiler. Bu arada bavulları da yanlış uçağa verildiği için kayboldu...
Bu rezaletin hesabını kim verecek? Merak ediyoruz...

Gezgin fotoğrafçı arkadaşımız Cemal Gülas'la sohbet ediyorduk.. Söz Türkiye'nin vardığı noktaya ve bundan sonrasına geldi. Acaba bu bataktan çıkabilecek miyiz? Cemal sözü eskimolara getirdi:

Yazının Devamı

Bir Kış Öyküsü

17 Ocak 2001


<#comment>Maltepe'deki Yayla Sanat Merkezi'nde sahnelenen "Bir Kış Öyküsü" adlı oyunun yönetmeni Haldun Dormen ve oyuncularından bir mektup aldık. "Milliyet Gazetesi'ndeki köşenizde, Hıncal Uluç'a cevap olarak yazdığınız yazı bizleri çok üzdü" diye başlayan mektubu imzalayan değerli sanatçılar sitem ediyorlar. Haklı olabilirler. Hıncal Uluç'u muhatap alan yazıda istemeden de olsa onlarla ilgili yanlış izlenimler vermiş olabiliriz. Özür dileyerek kaydedelim ki:
1) Tiyatroların dolmasını, halkın tiyatro salonlarını doldurmasını her sağduyulu insan gibi biz de yürekten istemekteyiz.
2) Oyunun özellikle son cumartesi - pazar iyi seyirci topladığını öğrendik. Bundan da mutlu olduk.
3) Oyunu izleyenlerle konuştuk. Herkes beğeniyor ve övüyor.
4) Ancak günümüzde oyunların başarısı kapalı gişe oynamalarına yetmiyor. Genel ekonomik durum, bilet ücretleri, tiyatro mekanının kente uzaklığı gibi faktörler doluluk oranında rol oynuyor.
5) Yine de bizim tartışma noktamız oyunun başarısı veya doluluk oranı değildi. Bizim muhatabımız, tiyatroyla ilgili olumlu bir yazımızı tersyüz ederek haksızlık eden bir meslektaşımız ve onun "mucize" iddiasıydı.

Yazının Devamı