<#comment>#comment>Vaktiyle Bağdat'ta bir halife huzur odasının duvarlarını resimlerle süslemeye karar vermiş.
Biri Doğu'dan, biri Batı'dan iki ressam getirtmiş... Tüm ömrünü doğduğu kasabada geçirmiş bir Çinli ressam.. Ve dünya üzerinde ayak basmadık yer bırakmamış bir Yunanlı... Halife konuk ressamları alıp huzur odasına götürmüş, karşılıklı iki duvarı gösterip;
- Biriniz şu duvarı, diğeriniz de karşıkini boyasın. Bittiğinde Saray erkanı resimlerinizi karşılaştıracak, hanginizinki beğenilirse bir çuval altın onun olacak, demiş.
Ressamlar üç ay içinde istenen resmi bitirebileceklerini söylemişler.
- Güzel, demiş halife. Birbirinizden etkilenmeyin diye salonu perdeyle ikiye böleceğiz ve sizi üç ay rahat bırakacağız...Üç ay çabuk geçmiş. Saray erkanı seçim için toplanmış. Önce Çinli ressamın eseri önüne gidilmiş: Enfes bir cennet manzarası.. Rengarenk çiçekler, ağaçlar, masmavi gökyüzü ve besberrak bir pınar...
Saray erkanı adeta büyülenmiş. "Kesinlikle bundan güzeli olamaz!" düşüncesiyle "Eh, ötekine de bir bakalım bari!" deyip perdeye doğru ilerlemişler. Salonu ikiye bölen perde kaldırılmış.
<#comment>#comment>- Bor madenleri özelleştirilmeye kalkışılırsa protesto için Meclis çatısı altında açlık grevi yapacağım.Bu çarpıcı iddianın sahibi DYP Şanlıurfa milletvekili Mehmet Yalçınkaya'ya arkadaşımız Fahrettin Fidan soruyor:
- Siz genel olarak özelleştirmeye karşı değilsiniz herhalde? - Hayır, değilim.
- Ama bor madenlerinin özelleştirilmesine karşısınız. Neden? - Konuyla ilgilenenlerin bildiği gibi bor son derece stratejik bir maden ve dünyadaki bor rezervlerinin yüzde 70'i ülkemizde. Bunu kendimizin işlemesi varken özelleştirilip yabancılara, yani Amerikalılara satmaya kalkmamızı kabul etmek mümkün değildir. Böyle birşey yapmak kapitülasyonlara geri dönüş demektir. Açlık grevi kararımı gazetelerden okuyan ABD'ye yerleşmiş bir profesörümüz bana bu konuyla ilgili bir rapor gönderdi. O raporda da bor madenlerinin özelleştirilmesinin yanlışlığı çok açık şekilde ortaya konuyor.
- Açlık grevi eylemi tehdidine dışarıdan ve partinizden ne gibi tepkiler aldınız? - Eti Holding yetkilileri, Maden - İş Sendikası yönetici ve çalışanları, Aydınlar Ocağı vs. Ülkesinin çıkarlarını düşünen sağcı - solcu pek çok kişi ve kuruluştan olumlu tepkiler
<#comment>#comment>Son af yasasına karşı çıktığı için partisiyle ilişkileri bir anda şekerrenk olan DSP İstanbul milletvekili Mustafa Düz kesin ihraç istemiyle Parti Disiplin Kurulu'na verildi. Düz ile arkadaşımız Fahrettin Fidan konuştu:
- Af yasasında sizi en çok rahatsız eden şey neydi? - Soyguna, vurguna karışmış bürokratların af kapsamına dahil edilmeleri. Beni ikna etmek için makamına çağıran Hüsamettin Özkan'a bunu açıkça söyledim. Bana bunun izahını yapın dedim, yapamadı.
- Sizce o bürokratlar af kapsamına niçin dahil edildiler? - Çünkü onlar o yolsuzlukları tek başlarına yapmadılar, bazı siyasilerle ortak yaptılar. Eğer af kapsamına dahil edilmeselerdi, onlar da o siyasilerin kimler olduğunu açıklayacaklardı.
- Sözünü ettiğiniz o siyasiler arasında DSP'li olan da var mı? - Var.
- Size bu yüzden tavır aldılar demek...- Bakın, ben kendisinin daveti üzerine birkaç kez Hüsamettin Özkan'ın makamına gittim. Orada tanık oldum ki, Mesut Yılmaz'la, kendi genel başkanından daha içli - dışlı. Aralarında adeta bir telefon köprüsü kurmuşlar, sürekli birbirlerini arayıp birşeyler konuşuyorlar.
- Ne tür şeyler? - DSP'li birini
<#comment>#comment>Nesin Vakfı'ndan bir grup genç geçen yaz Fas'a gitmişti. Avrupa Göçmen Gençler Değişimi Derneği'nce düzenlenen bu gezilerde amaç; birbirlerine çoğu zaman hoşgörüyle bakmayan ülkelerin gençlerini biraraya getirmek, dostluk duygularını pekiştirmek...
Yine aynı amaçla 50 dolayında genç, bu yaz Türkiye'ye gelip 15 günlük bir Anadolu turuna çıkacak.. Gezinin ön hazırlıkları için üç İspanyol, iki Alman ve iki de Faslı genç geçen Cuma İstanbul'a geldi. Havalimanında olanları Ali Nesin aktarıyor:
- Faslı dostlarımız Türkiye'ye kabul edilmedi. Herhangi bir gerekçe gösterilmeden havaalanında iki saat alıkonduktan sonra, hiçbir açıklama yapılmadan, valizleri dahi verilmeden gerisin geri ülkelerine gönderildiler. Bu arada bavulları da yanlış uçağa verildiği için kayboldu...
Bu rezaletin hesabını kim verecek? Merak ediyoruz...
Gezgin fotoğrafçı arkadaşımız Cemal Gülas'la sohbet ediyorduk.. Söz Türkiye'nin vardığı noktaya ve bundan sonrasına geldi. Acaba bu bataktan çıkabilecek miyiz? Cemal sözü eskimolara getirdi:
<#comment>#comment>Maltepe'deki Yayla Sanat Merkezi'nde sahnelenen "Bir Kış Öyküsü" adlı oyunun yönetmeni Haldun Dormen ve oyuncularından bir mektup aldık. "Milliyet Gazetesi'ndeki köşenizde, Hıncal Uluç'a cevap olarak yazdığınız yazı bizleri çok üzdü" diye başlayan mektubu imzalayan değerli sanatçılar sitem ediyorlar. Haklı olabilirler. Hıncal Uluç'u muhatap alan yazıda istemeden de olsa onlarla ilgili yanlış izlenimler vermiş olabiliriz. Özür dileyerek kaydedelim ki:
1) Tiyatroların dolmasını, halkın tiyatro salonlarını doldurmasını her sağduyulu insan gibi biz de yürekten istemekteyiz.
2) Oyunun özellikle son cumartesi - pazar iyi seyirci topladığını öğrendik. Bundan da mutlu olduk.
3) Oyunu izleyenlerle konuştuk. Herkes beğeniyor ve övüyor.
4) Ancak günümüzde oyunların başarısı kapalı gişe oynamalarına yetmiyor. Genel ekonomik durum, bilet ücretleri, tiyatro mekanının kente uzaklığı gibi faktörler doluluk oranında rol oynuyor.
5) Yine de bizim tartışma noktamız oyunun başarısı veya doluluk oranı değildi. Bizim muhatabımız, tiyatroyla ilgili olumlu bir yazımızı tersyüz ederek haksızlık eden bir meslektaşımız ve onun "mucize" iddiasıydı.
<#comment>#comment>Profesör Kenan Bulutay 1977 Ecevit Hükümeti'nde "İşletmeler Bakanı" olarak görev yapmıştı. Sonraki yıllarda 30'a yakın ülkede uzman olarak çalıştı. Halen Girne Amerikan Üniversitesi'nde ders veriyor.
Prof. Bulutay'ın piyasaya yeni bir kitabı çıktı: "Dünya Kazan Ben Kepçe..." Bu kitaptan birkaç çizgi aktaralım...
***
- Ne zaman uzaklaştırıldı Habip Burgiba iktidardan biliyor musunuz?
- Ne zaman?
- Aynı bakanlığa bir günde iki ayrı kişiyi atadığı zaman...
<#comment>#comment>Hıncal Uluç, sık sık yaptığı gibi, dün yine köşesinde bize dersler vermiş, zengin bilgi ve yorumlarına yarattığı mucizeleri eklemişti.
Hıncal gazetelerde daha çok tiyatro yazılmasını savunmuş. Buna kim hayır diyebilir? Peşinden (o her zamanki tevazuu ile) kendisinin tiyatroya katkısını anlatıyor:
"Tuhaf Bir Çift, ortalama 60 - 70 kişiye oynuyordu. Bir tek yazı yazdım gişe önünde kuyruklar oluştu. Bir Kış Öyküsü boş sıralara sahneleniyordu. Bir kez yazdım telefonlar kilitlendi... "Rezervasyonlarımız doludur" ilanları verilmeye başlandı.Bir tek kişinin bir tek yazısı mucizeler yaratabiliyorsa tüm medya tüm tiyatroları işlese ne olur bir düşün..."Hıncal'ın bu satırlarını okuyunca etkilenmemek, hatta kıskançlığa kapılmamak elde değildi. Mucizenin boyutları konusunda daha iyi fikir sahibi olmak için "Bir Kış Masalı"nın sahnelendiği Yayla Sanat Merkezi'ndeki bir arkadaşımızı aradık. Hoşbeşten sonra konuya girdik:
- Hıncal'ın yazısından sonra telefonlar kilitlenmiş öyle mi?
- Ne kilitlenmesi?
- Eee, oyun kapalı gişe oynamaya başlamış...
<#comment>#comment>"Bazı AB üyeleri ülkemize karşı önyargılıdır ve her zaman Türkiye karşıtı hareketler içindedir. Bu ülkeler aslında Türkiye'ye ve AB üyeliğine sıcak bakmamaktadır... Geriye kalanlar da Türkiye'nin üyeliğini kerhen desteklemektedir. Türkiye'nin AB üyeliğini içtenlikle destekleyen bir tane AB üyesi yoktur."
Bu sözler Harp Akademileri Komutanı Org. Nahit Şenoğul'a ait... Askerlerin bu bakışını Prof. Yüksel İnan' la konuşuyoruz:
- Batı, bize karşı gerçekten önyargılı mı?
- Bu soruya tümden, "hayır" yanıtını vermek mümkün değil. Ama zannediyorum ki bizim Batı'ya olan önyargımız onların bize olan önyargısından biraz daha fazla.
- Örneğin?
- Hatırlarsınız, 20 - 30 yıl önce futbol takımlarımız Avrupa'da maç kaybettiklerinde, bize karşı önyargılılar, der hemen Avrupalı hakemleri. Ama ne zaman ki takımlarımız Avrupa takımlarının kalitesine yaklaştı, hakemleri suçlamaktan büyük ölçüde vazgeçtik.