Pulsuz dilekçe

7 Mayıs 2000


       Yeni evli gençlere... Genç anne babalara... Prof. Atalay Yörükoğlu'nun "Çocuk Ruh Sağlığı" adlı kitabından bir bölüm aktaralım... Başlığı "Pulsuz Dilekçe..." Gerisi şöyle:
       "Sevgili anneciğim, babacığım;
       Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni korkup sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın. Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın.
       Yanlış davranışlarımın üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece cezama katlanabilirim.
       Beni dinleyin. Öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin, hiç değilse çabamı övün. Beni başkalarıyla karşılaştırmayın, yoksa umutsuzluğa kapılırım.
       Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları

Yazının Devamı

Talihsiz kaza...

6 Mayıs 2000


       Her trafik kazası "talihsiz kaza"dır. İstanbul DGM Başsavcısı Oktar Çakır'ın başına gelen kaza ise daha talihsiz... Hem can kaybı var hem iş kaybı! Oktar Çakır'ın polisçe aranmakta olan bir işadamıyla Ankara'ya neden gittiği meşkuk... Yanındaki çantalardan birinin dolar dolu olduğunu söyleniyor. Oktar Çakır'ın geçmişi dalgalı... Buna rağmen Hakim ve Savcılar Kurulu tarafından İstanbul DGM'ye atanmış. Yani balık baştan kimi kokular arzediyor. Bu arada bir okurumuz soruyor:
      - Devlet memurlarından belli dönemlerde mal beyanı alınır. Ama en kuşkulu durumlarda bile bunların açılıp incelendiği duyulmaz. Bunu bir hatırlatayım dedim...
       Biz de bilvesile hatırlatmış olalım.

Anlayan var mı?
       Ankara'da düzenlenen 1. Ulusal İletişim Sempozyumu'nda verilen tebliğlere göz gezdirdik. Çoğundan birşey anlamadık. Aşağıya tebliğlerden kimi bölümler alıyoruz. Anlayan lütfen bize de anlatsın:
       ...Gazetenin okunuşunun kuttörenselliği, enformasyon akışını değil, "simgesellik, ölçüleştirme,

Yazının Devamı

İşletme problemi

5 Mayıs 2000


       İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinde okutulan "İşletme Matematiği" adlı kitapta yer alan bir problem internet zincirlerinde dolaşıp duruyor. Bu gizemli problemi birlikte okuyalım:
       "Amerika'ya lisans üstü çalışmalar yapmak üzere giden Mehmet, iki kız arkadaş edinmiştir. Bunlar Mary ve Nancy'dir. Mehmet'in deneyimlerine göre;
       a) Mary olgun bir kızdır ve klasiklerden zevk almaktadır. Böyle bir yerde onunla 3 saat birlikte olmak 12 dolara mal olmaktadır. Diğer taraftan Nancy daha çok popüler eğlenceleri yeğlemektedir. Onunla böyle bir yerde 3 saat birlikte olmanın maliyeti de 8 dolardır.
       b) Mehmet'in bütçesi gönül işlerine ancak ayda 48 dolar ayırmasına olanak vermektedir. Ayrıca, derslerinin ve çalışma koşullarının ağır oluşundan dolayı kız arkadaşlarına en fazla ayda 18 saatlik süre ve 40.000 kalorilik enerji ayırabilmektedir.
       c) Mary ile her buluşmasında 5.000 kalori enerji harcayan Mehmet, Nancy için bunun iki katını harcamaktadır. Eğer Mehmet'in Mary ile buluşmaktan

Yazının Devamı

Din ve tabiat...

4 Mayıs 2000


       Diyanet İşleri Başkanlığı'nın düzenlediği "Uluslararası Avrupa BirliğiŞurası" dün İstanbul'da başladı... Bilim adamları ve din temsilcilerinin katıldığı Şura'da verilen mola sırasında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'la hararetli bir sohbete girişen Doğal Hayatı Koruma Derneği Başkanı Nergis Yazgan'a arkadaşımız sordu:
      - Hayrola Nergis Hanım, "din" ve "doğal hayat" arasında nasıl bir bağlantı kurdunuz?       - Son yıllarda bu iki kavram arasında çok güçlü bir bağlantı oluştu.       - Mesela?      - Mesala Taocular Uzakdoğu denizlerinde yaşayan balık neslinin korunması amacıyla projeler üretiyor... Ayrıca hıristiyan kiliselerinin de doğal hayatı koruma yönünde ciddi çalışmaları var... Kilise kendi sahip olduğu topraklarda avcılığı yasaklayarak bir tür "milli park" yapılanmasına gidiyor. Kendi topraklarını doğal yaşama terk ederek yeryüzünün doğal dengesine katkı sağlamaya çalışıyor.
      - Fener Patrikhanesi'nin de bu yönde çabaları var galiba...
 

Yazının Devamı

Arsenal ve G.Saray

3 Mayıs 2000


       Adidas firması üç ayda 15 bin Galatasaray forması satmış...
       Haberi okuyunca aklımıza "Su akar deli bakar" özdeyişi geldi.
       Bir kulübün forması üç ayda 15 bin satacak ve o kulüp parasızlıktan inim inim inleyecek.
       İngiliz futbol yöneticisi duysa bu beceriksizliğe kahkahayla güler.
       Neden mi güler?
       Çünkü İngiliz futboldaki başarıyı son kuruşuna kadar paraya çevirmesini bilir; bu parayı kimseye kaptırmaz da ondan...

Yazının Devamı

Altan'ı anarken...

2 Mayıs 2000


       Sevgili Altan Erbulak'ın aramızdan ayrılışının 12'nci yılıydı dün... Özlemle anarken O'nun bir askerlik hatırasını anımsadık...
       ...Askerliğini Erzincan'da yapıyor Altan... Beş günlük izin koparmış. İstanbul'a gidecek, çıkıp Beyoğlu'na demlenecek... Bölükte çok sevdiği arkadaşlarından biri, Altan'ı uğurlarken rica ediyor:
      - Meyhanede benim için de bir bardak bira ısmarla. Ve yere dök...
       İstanbul'a varır varmaz, hiç soluklanmadan bir arkadaşıyla buluşup Beyoğlu'na çıkıyor Altan... Dosdoğru Orman Birahanesi'ne...
      - Üç bira bize.. Sonra ufak tefek bir şeyler de getir...
       İki kişilik masaya neden "üç" bira istendiğini sormuyor garson... Gidip getiriyor... Ve Altan bir elinde asker arkadaşının bardağı, ötekinde kendi bardağı; "dostlukların şerefine" kaldırıyor. Bardaklar tokuştuktan sonra asker arkadaşına ait bardağı, tam onun istediği gibi yere boca ediyor...

Yazının Devamı

Neden gitmedim?

30 Nisan 2000


       Herkes bana "Cumhurbaşkanlığı seçimini izlemek için Ankara'ya niçin gitmedin" diye soruyor. (Görüyorsunuz Ankara'ya gitsem olay oluyor, gitmesem yine olay oluyor...) Onlara şunu söylüyorum:
       - Sonucu aşağı yukarı biliyordum. Oylamadan bir gün önceki tahminim Sezer'e 280 - 282 arası oy çıkacağı idi. Tek doğru tahmini yapan gazeteci (bütün tevazuumla söylüyorum) ben oldum. Dikkatli okurlarım satır aralarından sonucu zaten çekip almışlardı. O yüzden Ankara'ya gitmeye gerek görmedim. Zaten yakınlarımın düşüncesi de bu yöndeydi. (Bizim hanım: "Yahu işin mi yok, bu soğukta oralara kadar gideceksin, televizyondan izler yazarsın" dedi mesela..) Gitmenin tek esprisi ATV, Kanal D, CNN Türk gibi kanalların TBMM bahçesine kurduğu standların etrafında dolanırken adam yokluğu çekilen bir anda mikrofona çağrılmak olabilirdi. Ancak o da garanti değildi. Buna karşılık perşembe akşamı arkadaşlar Hacıbaba'da toplanıp kafayı çekmeye karar vermişti. Ahmet Necdet Sezer'in Türk müziği şarkıcısı olmayıp Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğunu zaten okura yeterince anlatmıştım. Sezer'i daha fazla tanıtmama gerek yoktu. Bülent Be

Yazının Devamı

Kütüphane derdi

29 Nisan 2000


       İstanbul Teknik Üniversitesi'ne ait "Mustafa İnan" Kütüphanesi'ne diğer üniversite öğrencilerinin alınmamasına ilişkin bir şikayeti aktarmıştık... Mustafa İnan Kütüphanesi'nin bir çalışanı, Sayın Hasan Yalçın, sorumluluk ve duyarlık göstermiş; aşağıdaki yanıtı göndermiş. Kendisine teşekkür ederek yanıtı okuyalım:
       1- İstanbul Teknik Üniversitesi 15 binin üzerinde öğrenciye sahiptir. Dolayısıyla azami 500 - 600 kişilik salonumuz ancak kendimize yetmektedir. Yeni binamız halen inşaat halindedir. Sonuç olarak böyle bir uygulama zorunluktan doğmaktadır.
       2- Bazı üniversitelerimiz kütüphanelere, kitaplara, veri tabanlarına, otomasyona vb. yatırım yapmamakta veya bunu gereksiz görmektedir. Hal böyleyken bu üniversitelerin öğrencileri, bilgi hizmeti, araştırma için diğer üniversitelerin kütüphanelerine gitmektedir. Bu aşamada, kütüphanesine milyarlarca lira kaynak sağlayan İstanbul Teknik Üniversitesi de kendi öğrencilerine öncelik tanımak zorundadır.
       3- İTÜ Mustafa İnan Kitaplığı'nı (zorunluluktan kaynaklanan) bu uygulama

Yazının Devamı