Ulaş AB'ye girdi!

1 Haziran 1999


Ülkemiz sanat çevrelerinde hemen hiç tanınmamasına rağmen Avrupa'da az zamanda büyük işler başaran genç bir sanatçıyı takdim edelim... Adı Ulaş İnaç... Opera sanatçısı... 27 yaşında...
Ünlü Alman besteci Richard Wagner'in torunu Eva Wagner'in yönettiği "Avrupa Müzik Akademisi Topluluğu"na 3 bin aday arasından seçilmiş... Paris Konservatuarı mezunu... Fransa'da yaşıyor...
Bir ortak dost, Ulaş hakkında şu bilgileri veriyor:
- Ulaş'ın Fransa'daki başarılarından ne Türkiye'nin ne dışardaki temsilcilerimizin haberi var. Bizim adını duymadığımız, dolayısıyla ilgilenmediğimiz bu genç yetenek için Fransızlar seferber oldu. Paris Konservatuarı yönetimi, yeteneğini keşfedince okul masraflarının karşılanması için bizzat araya girip İsviçreli bir işadamına mektup yazdı. "Elimizde müthiş bir Türk öğrenci var, sponsor olur musunuz?" diye... İnanır mısınız, bir hafta geçmeden Ulaş'ın bir senelik parası yatırılmıştı. O işadamı ikinci sene talep olmadan yine yatırdı masrafları... Ayrı bir kültüre sahip çünkü bu insanlar: Kişilere değil, sanata destek verdiklerinin bilincindeler... Bizde ise ne acı ki, bu tür yatırımlar "sadaka" niyetine veya "İle

Yazının Devamı

SBF'li Akgönenç...

30 Mayıs 1999


Çalıştığı üniversiteye kendini Amerikan vatandaşı olarak takdim etmiş... Yabancı öğretim üyesi faslından normalin üç kat maaş almış... Oğlunu yabancı öğrencilerle birlikte sınava sokarak daha iyi bir yer kazanmasını sağlamış... Kah ABD'de çalışmış, kah Türkiye'de... Türk - Amerikan çifte kimliğini kazanca dönüştürmeyi çok iyi başarmış... Oya Akgönenç Hanım, sonunda TBMM'ye Türk milletvekili olarak girmiş. Hem ABD'ye bağlılık yemini var, hem Türkiye'ye...
Bir dostumuz Siyasal Bilgiler Fakültesi 1962 mezuniyet yıllığını iletti dün. Doçent Oya Akgönenç, SBF'den o yıl mezun olmuş... Sınıf arkadaşları arasında hayli popüler olmalı ki, hemen her sayfada bir vesileyle söz ettirmiş kendisinden... Örneğin, "İster İnan, İster İnanma" başlıklı köşede şu satırlar:
"Oya Akgönenç, 27 Mayıs'tan önce Zafer gazetesinin (DP'nin gayri resmi yayın organı) muhabiri olduğu halde 28 Mayıs günü "Mülkiyeliler adına" İsmet Paşa'ya gidip elini öpmüştür..."
"Ne ise halin o çıkar falin" adlı köşede de ilk sırada yer almış. Bu bölümde kendisiyle ilgili şu satırlar okunuyor:
"İdarecilik kabiliyetiniz fevkalade. Nermin'e (Prof. Nermin Abadan) daha

Yazının Devamı

Baba yüksek uçar!

29 Mayıs 1999


Hafta başında İstanbul'da yapılan "Taksim Toplantıları"nın konuğu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'di. Bulunduğu ortama göre en "uygun" görüşleri savunma ustası olan Baba, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti arasında daldan dala uçarak İstanbullu aydınların gönlüne girmeye çalıştı.
Toplantının soru - yanıt bölümüne geçildiğinde DİSK Tekstil - İş Başkanı Süleyman Çelebi söz alıp şöyle dedi:
- Geçen yıl `Sigortasız ve Sendikasız Çalışma!' kampanyası düzenledik. Çünkü devletin sigortasız çalışmadan 4 trilyon kaybı vardı. Hükümetten destek göremedik. Bu konuda bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz?Baba, salonda esen "demokrasi rüzgarı"nda sörf yaparak yanıtladı:
- Sigortasız ve sendikasız işçi çalıştırmak illegal (yasadışı) bir iştir. Bunun önlenmesi lazım... Uygulamada birtakım hatalar varsa bunun da düzeltilmesi gerekir.
Türkiye'de sendikalı olmak isteğe bağlıdır. Baba'nın hızını alamayarak sigortasız çalıştırmanın yanına sendikasızlığı da eklemesi, eğer salondaki demokrat kitleyi tavlamaya yönelik değilse, masum bir "demokrasi sürçmesi"dir.

Yazının Devamı

Yardımı unutmayın!

28 Mayıs 1999


Doktor Oktar Babuna bir arkadaşıyla saatlerce tenis oynadı. Duşunu aldı. Kendini demir gibi hissediyordu o gün. Ve ertesi gün, aradan 24 saat dahi geçmeden, lenf bezlerinde şişme farketti. Testler yapıldı; ölümcül teşhis kondu: Lösemi... Hiç beklenmedik anda kapıyı çalan bir bela...
Sonrası malum... Onbinlerce gönüllü, adını belki de ilk kez duydukları bu genç adama yardım için seferber oldu... Bünyesine uygun kemik iliğinin bulunma ihtimali "50 binde bir" de olsa, insanlar "Bir ihtimal!" deyip kuyruklara girdiler, kan örnekleri verdiler.
Bu kadarla kalmadı... Aynı insanlar "1'er milyon" kampanyasına da katıldılar. Genellikle dar ve orta gelirli insanların katkılarıyla 400 milyar liraya yakın para toplandı. Bu paralarla Türkiye'den alınan kan örnekleri yurt dışında incelendi, sonuçlar Türkiye'ye gönderilerek bilgisayara geçirildi. Gerçi henüz Oktar Babuna'ya uygun ilik bulunamadı ama... Paralar da boşa gitmedi... Kayda geçirilen bilgiler yarın başka hastalara uygun ilik bulunmasına yardımcı olacak. Bu bilgiler "Kemik İliği Bankası"nın ilk bilgilerini oluşturdu.
Ne var ki, yurt dışında yapılan testler hayli pahalı olduğundan

Yazının Devamı

`Viva Şükrü!..'

27 Mayıs 1999


Milliyet'in geleneksel Yılın Sporcusu Ödül töreninde Eskişehirspor'un eski başkanı Aydın Begiter'le ayaküstü sohbet ediyoruz... Anılar arasında gidip gelirken bir ara rahmetli Şükrü Gülesin'in adı geçiyor. Ve bir anısını anlatıyor Begiter:- Çok sayıda gazeteci arkadaşla birlikte Dünya Kupası'nı izlemeye Almanya'ya gitmiştik. Dediler ki, "Bir İtalyan lokantasına gidelim. Şükrü Abi İtalyanca biliyor nasılsa. Hem İtalyan yemeklerini de tanır..." Neyse girdik lokantaya... Garson geldi; bizi oturtmak için masa arıyor... Fakat nedense bomboş lokantada uygun bir yer bulamıyor.. Kasadaki babasıymış. Sonunda adamcağız da dayanamadı, İtalyanca seslendi:
- Oğlum n'apıyorsun, herhangi bir yere oturtsana!..
Oğlan da "Nasılsa bunlar İtalyanca bilmiyordur" diye göz ucuyla 150 kiloluk Şükrü'yü gösterip;
- Bu ayıya uygun bir sandalye arıyorum, demiş.
Bunu duyar da Şükrü yerinde durur mu!.. "Ulan p....k!" diye garsonu kovalamaya başladı. Oğlan kaçıyor, Şükrü peşinde... Zavallı çocuğun babası araya girip özür diledi de biraz olsun yatıştı Şükrü.. O vesileyle de muhabbeti koyulttu adamcağız:
- İtalyancayı

Yazının Devamı

Küpelinin kanı

26 Mayıs 1999


Ümit Mahanoğlu adlı genç, bir arkadaşının ablasına kan vermek üzere Hacettepe Hastanesi Kan Bankası'na başvuruyor. Bu genç adamın tek kulağında küpe vardır. Görevli hemşire: "Kulağınızda küpe var, sizden kan alamayız!" diyor. Genç adam sebebini soruyor... Acaba kulağında küpe olan hanımlardan da kan alınmıyor mu?..
Hemşire, küpeli hanımlardan kan alındığını söylüyor;
- Ancak, diyor, hanım göbeğine küpe takmışsa ondan da almıyoruz.- Peki sebep?- Direktörümüz Osman İlhami Özcebe'nin bu konuda sözlü talimatı var.Hacettepe Kan Bankası Direktörü Doç. Osman İlhami Özcebe'yi arıyoruz. Diyor ki: - Bütün dünyada bu iş böyledir: Mesela mahkumlardan ve vücudun değişik yerlerini deldirerek "takı" takan kişilerden en az 1 yıl süreyle kan alınmaz. - Bunun makul bir izahı?- Cildimiz tıbbi kontrol altında olmadan herhangi bir şekilde delindiği zaman kan yoluyla bulaşan birtakım enfeksiyonlara maruz kalma riskimiz artıyor da ondan... - Ama alınan kan test ediliyor nasılsa?..- Tabii. Ancak, her ne kadar bu enfeksiyonları birtakım tarama testleriyle tarasak

Yazının Devamı

TRT'nin İstanbul'u..!

25 Mayıs 1999


İstanbul'un tarihini en iyi bilen, en iyi yorumlayan isimlerin başında gelen Çelik Gülersoy, bu bilgilerini TRT 1'de"Gizli Kalmış Bir İstanbul Tarihi" adlı dizide genç kuşaklara aktarıyor. İstanbul'un tarihini, yaşamını, tanıklık ettiği dramatik olayları Bizans'tan başlayarak günümüze taşıyor.
Ne var ki TRT bu programı adeta halktan gizliyor. Salı akşamları yayımlanan program katiyen ilan edildiği saatte başlamıyor. Geç vakitlere sarkıyor. Çocukların izleme saatinin dışına çıkıyor. Eften püften programlar gazete ilanlarıyla duyurulurken bu programın duyurulması için çaba gösterilmiyor.
Bundan sonra çaba gösterilse de geç... Çünkü 22 bölümlük dizinin bu akşam sondan ikincisi yayımlanıyor. Program önümüzdeki Salı akşamı noktalanıyor.
Programı izlerken ihmalcinin yalnızca TRT yönetimi olmadığını, programı hazırlayanların da işi ellerinin ucuyla tuttuklarını gözlüyorsunuz.
Çelik Bey'in tatlı sohbetini İstanbul'a ilişkin gravürler, resimler, fotoğraflarla süslemek mümkünken, yapımcı bu zahmete girmemiş... Çelik Bey'in konuşmasında geçen ve bugün hala var olan mekanları bile, bir zahmet çekip programa eklememiş. Çelik Bey'

Yazının Devamı

Lider ararken...

23 Mayıs 1999


Siyasetten futbola, iş hayatından devlet hayatına, her alanda daha iyi lider beklentisi içinde yaşarken... Acaba kendi kafamızda "lider" kavramını yerli yerine oturttuk mu? Kimdir lider?..
John Maxwell, "İçinizdeki Lideri Geliştirmek" (Beyaz Yayınları) adlı kitabında liderlik ve yöneticilik kavramlarının sık sık karıştırıldığını anlatıyor. Ve lider tanımının netleşmesine katkıda bulunuyor:
- Başkalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olan kişi yöneticidir.
- Çalışacak daha iyi insanları oluşturan kişi liderdir...
İnsanlar yönetilmek değil yönlendirilmek isterler, diyor Maxwell ve ekliyor:
- Eğer birini yönetmek istiyorsanız kendinizi yönetin...

Yazının Devamı