Büyük üniversiteler 1 Ekim'de açılıyor. YÖK yetkilisi bir dostumuza bu yıl türban konusunda izlenecek yöntemi soruyoruz. Anlatıyor:
- Biliyorsunuz bu yıl öğrenciler başı açık resimlerle kayıt yaptırdılar. Eski öğrencilerin kimliklerinde de resimler açık başlıdır. Üniversite kapısında denetim yapılacak. Görüntüsü, kimliğindeki fotoğrafa uymayan öğrenci kampüse alınmayacak.
- Yani?
- Yani başı kapalı öğrenci içeri alınmayacak.
- Bu yüzden olay bekliyor musunuz?
- Kayıtlar olaysız denebilecek bir şekilde yapıldı. Türbanda ısrar eden öğrenci sayısı çok azdı. Yasalara uyum sağlayan öğrenci sayısının artacağını, işlerin giderek düzeleceğini umuyorduk. Ancak Başbakan'ın demeçleri ve diğer siyasi partilerin aldığı tavır türbanlı öğrencileri yeni beklentiler içine soktu. Ne olacağını bilmiyoruz...
***
Önce stadın önünden geçen araçlar taşlanmış. Sonra Galatarasaray'lı futbolcuları taşıyan otobüs... Skorborda peşpeşe "Kill for you", "Fener Cimbom'u ham yapacak", "Fenerbahçe 5 - Galatarasaray 0" yazıları gelmiş. Maç başlarken yakılan kırmızı maytaplardan göz gözü görmez oldu. CINE 5 spikerleri bu görüntüleri aylardır her maçta işmiş gibi "şahane görüntü" diye alkışlayıp teşvik ediyorlardı. Onlar da bu defa sahayı göremez oldular. Yetmedi... Maç başladıktan sonra numaralı tribünün tepesinden aşağı ateşler dökülmeye başladı. Fenerbahçe Kulübü maçı kazanmak için futbol dışı bütün destekleri harekete geçirmişti. Amaç futbolcuları ve seyircileri ateşlemekti kuşkusuz. Ancak o arada reklam panoları ve sahaya atılan konfetiler alev aldı. Az daha insanlar yanacak ya da çıkan panik büyük felaketlere yol açacaktı... Hakemin maçı durdurması ve itfaiyenin etkin çalışması sonucu felaketin önüne geçildi.
Dünkü gazetelerin orasına burasına ufak haberler sıkışmıştı...
Bismil - Siirt maçında kavga çıkmış: 20 yaralı...
Kocaeli -
Vatandaş, Papirüs Sanat Dergisi'ne Trabzon'dan mektup yazmış; "Klipler ne demek istiyor?" diye sorduktan sonra izlediği klipteki anlamadığı yerleri sıralıyor. Pek haksız da görünmüyor. Okuyalım bakalım:
"Ha bu klipler ne manaya celiy? Bakiyrum şarkicu gari kumsalda yüriy... Denize ayağını sokiy... Derken yanına helikopter koniy... Gari içine piniy... Kalkıp gidiy... Gari, pilotu nerden taniy?
Derken, bi tane tren geciy... Gari vagona oturmuş şarkıya devam ediy... Peşinden gece vakti Beyoğlu'na yüriy, karşısına bi zenci arap çıkıy, gariya biçak çekiy... gari da ona güliy... Tepeden aşağı güller dökiy... Lakin şarki devam ediy. Gari pilotu nerden taniy?..
Peşinden güneş doğup, gemi gidiy... Haçan benim de kafam karişiy! Bütün bunlar ne pok yemek oliy... Garinun söylediği şarkı ilen ha bu görüntülerin ilgisi nedur? Ayrica, gari pilotu nereden taniy?..
Pendik Atatürk Kültür Merkezi'nde yarın Pendik Belediyesi'nin düzenlediği ilginç bir panel yapılıyor. Konusu: "21'in
Fazilet Partisi milletvekili Abdullah Gül, bundan 15 gün kadar önce türbanlı eşinin DTCF'ne kaydının yapılmaması üzerine konuyu idari yargıya götüreceğini açıklamış, ardından da avukatı aracılığıyla Danıştay'a başvurmuştu. Danıştay önceki gün kararını açıkladı ve Gül' ün istemini oybirliğiyle reddetti.
Arkadaşımız Fahrettin Fidan, dün Abdullah Gül'e sordu:
- Devlet, vatandaşla İdare arasındaki anlaşmazlıklarda, hakemlik yapma görevini Danıştay'a vermiş. Siz söz konusu olayda Danıştay'a başvurmakla bu yargı organının hakemlik görevini kabul etmiş olmadınız mı?
- Evet, kabul etmiş oldum.
- Ayrıca Danıştay'a güvendiniz ki başvurdunuz. Buraya başvurmakla, aynı zamanda Danıştay'ın adil ve tarafsız bir yargı organı olduğunu kabul ettiğiniz sonucu da çıkmaz mı?
- Çıkar tabii.
- Hakemliğini kabul ediyorsunuz, adil ve tarafsız olduğunu da... Danıştay sizin istediğiniz yönde karar vermiş olsaydı
Söze Fenerbahçe ve Galatasaray'ı kutlamakla başlayalım. Dünya Şampiyonu Juventus'la başabaş oynayan bir takım yarattığı için Fatih Terim'i özellikle kutlayalım. Ofsaytları milimetrik farklarla yakalayan Alman hakem üçlüsünü de unutmayalım. Darısı bizim hakemlerin başına diyelim. Erzurum'dan bir futbolcunun topu ayağında tutma sebeplerine ışık tutan anektodu aktaralım.
***
Erzurum'da yayınlanan haftalık Temmuz dergisinin sahibi, yayın yönetmeni, muhabiri, dağıtıcısı; yani "herşeyi" Recep Re, geçenlerde Dadaşkent beldesine gitmiş... İşlerini bitirdikten sonra Belediye Başkanı Ensar Coşkun'u da bir ziyaret edeyim demiş...
FP'li Başkan, sportmen adam... Boş vakitlerinde gazete bürolarını dolaşır, muhabirlerle bilek güreşi yapar, hepsinin bileğini masaya yapıştırırmış. Bir de futbolu pek severmiş... Recep Re'ye sohbetin en koyu yerinde sormuş:
- Nasıl, iyi top oynayabiliyor muyum bari?..
Recep Re, "İyi
Avukat yazıhanesinin telefonu çalmış. Sekreter açmış:
- Avukat Hicabi Bey'le görüşmek istiyorum...
- Hicabi Bey geçen hafta öldü, demiş sekreter hanım..
Ertesi gün telefonda aynı adam:
- Hicabi Bey'le görüşmek istiyorum...
Sekreterden aynı yanıt:
- Hicabi Bey geçen hafta öldü...
Kendisini TV ve radyolardaki haber programlarından tanıdığımız Altan Aşar arkadaşımız, önceki gece bir arkadaşıyla Taksim'de bir kahveye gidecekti. Arabayı Gümüşsuyu'nda Libya Konsolosluğu'nun önüne parketmek istedi. Konsolosluk, bina önünde bir alanın etrafını çevirmiş, konsolosluk araçlarına park yeri yapmıştı. Bu alanın yanıbaşındaki polis kulübesinin önünde boş yer vardı. Altan Aşar nöbetçi memura kulübe önüne park edip edemeyeceğine sordu. Edebilirsiniz, dedi polis memuru. Arabayı oraya park edip Beyoğlu'na çıktı Altan... Saat 22.30 sularında döndüğünde baktı arabanın iki lastiği indirilmiş. Nöbete yeni gelen polis memuruna sordu:
- Ne oldu kim indirdi lastikleri?..
- Başkonsolos Bey arabanın buraya parkettiği görünce bağırıp çağırdı. Sonra gelip lastikleri bizzat indirdi...
Altan Aşar konsolosluğun kapıcısına da sordu durumu... Evet... Başkonsolos gece vakti aşağı inip lastikleri bizzat indirmişti... Acaba Dışişeri Bakanlığı başkonsolosa İstanbul caddelerinin babasının çiftliği olmadığını anımsatıp bu
Geçen hafta sonunda güney illerinden birinde kritik bir ikinci lig maçı oynanıyordu. Ev sahibi takım çok atak oynuyor ancak her türlü aksilik peşpeşe geliyor, top bir türlü kaleye girmiyordu.
İlk devre golsüz bitti. İkinci devrenin ortalarına doğru ev sahibi takımın santrforu bir ara karşı takımın kalecisiyle karşı karşıya kaldı. Bir çalım da kaleciye attı. Önü bomboştu artık... Bütün yapacağı topu boş kaleye yuvarlamaktı. Tıklım tıklım dolu stadda sinek uçsa duyulacak bir sessizlik vardı...
Santrfor çekti şutunu. Ve top bomboş kaleye değil direğin hemen yanından dışarı gitti... Seyirci şoke olmuştu... O sessizlikte tribünden davudi bir ses yükseldi:
"Ulan Ahmeeeeet ben senin anınıııı, avradınııı, sülaleniiii...
diye haykıran seyirci bir an durduktan sonra sözü tamamladı:
"Kaçar mı ulan bu, terbiyesiz herif..."