Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir zamanların Amerika’sındaki “altına hücum” gibi bugünlerde de ülkemizde “Meclis’e hücum” var. Bürokraside neredeyse adam kalmadı. Bürokrasi dışında da hummalı bir hazırlık var adaylığa doğru...
Son yıllarda liderin önünde ceket ilikleme ve parmak indirip kaldırma mesleğine dönüşen milletvekilliğinin nedir bu cazibesi? Neden millet gül gibi işini bırakıp Meclis’e koşuyor?
Özetle anlatalım, cazip olup olmadığını görünüz...
Milletvekili maaşı bugün itibariyle 9 bin 500 lira civarındadır. Aynı zamanda emekli ise 2 bin 500 lira daha alır. Kendisinin, eşinin ve bakmakla yükümlü olduğu birinci derece yakın akrabalarının sağlık hizmetleri için herhangi bir para ödemez. Yılda iki maaş tutarında telefon parasını TBMM öder. Üyeliği bittiğinde ömür boyu aylık 5 bin lira emekli maaşı alır. Milletvekili iken suçüstü yakalanmadıkça dokunulmazlığı vardır. Sahip olduğu kırmızı pasaport sayesinde her ülkeye vizesiz girebilir. Başkanlık divanı üyesi, parti grup yöneticisi ya da ihtisas komisyonu başkanı olması halinde kendilerine kırmızı plakalı makam aracı tahsis edilir. Halen her milletvekilinin bir danışman, bir sekreter çalıştırma hakkı vardır. Önümüzdeki yasama döneminde iki danışman çalıştıracaklardır. Unutmadan ekleyelim; Meclis lokantasında çorba 75 kuruş, ızgara köfte 2.5 liradır. Yukardan gelen talimata uygun parmak indirip kaldırdıkça işten atılma ihtimali yoktur. Ne dersiniz? Memlekette bundan daha kıyak bir iş var mı?

Haberin Devamı

Soru: Milletvekili olmak çoğu kişi için neden cazip?
Yanıt: İşadamlığına giden en kestirme yol olduğu için...
Haldun Ertem
* * *
Tayyip Erdoğan’dan sonra Abdullah Gül de Avrupa Parlamentosu raporunu beğenmemiş.
Erdoğan’ın beğenmediği bir şeyi Gül beğenseydi çok şaşırırdık.
Fahrettin Fidan

Dönemin ruhu...
Geçen akşam Tarafsız Bölge’de Nuray Mert şöyle dedi:
- Bugünün koşullarını ‘12 Eylül’den de beter’ diye abartmak yanlıştır.
Evet abartmamalı ama şu farkı da gözden kaçırmamalı...
12 Eylül yönetimi ‘demokrasiye dönüş’ sözü vermişti bugün öyle bir söz ve umut veren yok!

Haberin Devamı

Galatasaray’da...
12 Mart darbesi ve solkırımının 40. yıldönümünde...
Türk ekonomisi dünyanın 16. büyüğü.. Ama basın özgürlüğünde 138. sırada...
Çünkü talan ekonomisi ancak basın özgürsüzlüğünde hayat buluyor...
Varlık Özmenek dostumuz gönderdiği notta diyor ki:
“Türkiye 40 yıldır gerileyerek ‘sansür - otosansür’ toplumuna indirgendi...
Bugün ‘Altyapısı talan - Üstyapısı yalan’ bir düzeneğin ağırlığı altındadır toplum...
Ve yerin altındadır meslek...”
Dürüst gazetecilik hapis tehdidi altına sokulmuştur.
Bugün 12.00’de Galatasaray’dan Taksim’e yürüyecek olan meslektaşların söylemek istediklerinin bir kısmı da bunlardır...

Mimar neresinde?
Mimar Doğan Hasol, mesleki anılarını, deneyimlerini, tanık olduğu ilginç olayları “Mimarlar Dik Durur” adıyla kitaplaştırdı... Söze başlarken diyor ki:
“İnsanları mutlu edecek türden yaşanabilir çevreler yaratma mesleği ve sanatı ‘mimarlık’ çok keyifli fakat o kadar da zor ve ciddi bir iştir”...
Kitap dünyada iz bırakmış olup sonsuzluğa ulaşmış mimarlara adanmış. İçinde aileye özel konular da yer alıyor... Okuyoruz:
“Taşkışla’nın ve İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin benim yaşamımdaki önemi büyüktür. Orada okudum, arkadaşlar edindim, eşimi orada tanıdım, asistan olarak bir süre görev aldım. Kızımız Ayşe de orada okudu.
Ayşe’nin Mimarlık Fakültesi’ndeki öğrencilik dönemiydi. Ayşe zaman zaman gelir filanca dersten 8 aldım, falanca dersten 9 aldım diyerek bize başarısını aktarmaya çalışırdı. Benim yanıtımsa hep:
- Tam not 10 değil mi, niçin 10 almadın ki, ben hep 10 alırdım,
şeklinde olurdu. Bu tür konuşmalar hep sürdü gitti. Sonunda bir gün Ayşe dayanamayarak isyan etti.
- Anne babam sahiden hep 10 mu alırdı?
Yanıt benden geldi:
- Hayır kızım bazı derslerden 11 ya da 12 aldığım zamanlar olmuştur...
Bizim zamanımızda tam not 20’ydi de...”
Kitabın sonundaki Mimar İsmet Barutçu’nun “Mimar Bunun Neresinde?” başlıklı taşlaması da hoş...
“Ev yaptıran kalfa bulur
Mal sahibi mimar olur
Guya şehir imar olur
Mimar bunun neresinde
İmar bunun neresinde...”

Haberin Devamı

Toparlanma vakti
Beşiktaş ve Galatasaray’ın ligde başı dertte... İki kulübün başkanları da tribünler tarafından sıkıştırılıyor. Kendilerine beyaz mendil sallanıyor. İngiliz teknik adam Bobby Robson der ki:
- Taraftar aleyhinize tezahürat yapıyorsa bunu çok dert etmemek gerekir. Ama yönetim aleyhine tezahürat yapıyorlarsa bavulunuzu toplama zamanı gelmiştir...
Galatasaray ve Beşiktaş’ta hem antrenörlerin hem kulüp başkanlarının bavullarını toplama vakti geldi.
Artık yerli antrenör ve takım ruhunun öne geçtiği bir döneme girildi.
Polat ve Demirören geride kaldı...