Abdullah Öcalan yalnız kalmasın diye İmralı’ya ek koğuşlar inşa edilecek ve 5 - 6 mahkûm daha gönderilecekmiş... Öcalan günde bir saat öbür mahkûmlarla sohbet edip spor yapabilecekmiş... Öcalan’ın tecrit koşullarının iyileştirilmesini İmralı’yı 4 kez ziyaret eden Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (AİÖK) istemiş... Ankara da bu konuda söz vermiş.
Bizim F Tipi hapishanelerde örgüt suçlarından yıllardır hapis yatan gençler vardır. Bizlere sürekli tecrit koşullarından şikâyet eden mektuplar yazarlar. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi acaba onlarla da ilgilenir mi? Hiç duymadık...
Ergenekon davası tutuklusu Kuddusi Okkır hapishanede tedavisi yapılmadığı için öldü. Akciğer hastası Ferit İlsever ancak haftalarca süren kampanyadan sonra tahliye edilebildi. AİÖK, Ergenekon davasının tutuklularının koşullarıyla da ilgileniyor mu? Hiç sanmıyoruz...
Avrupa’nın ve Türk hükümetinin Apo’ya bu yakın ilgisinin bir sebebi de kuşkusuz Kürtlerin ona sıkı şekilde sahip çıkması, yurt içinde ve dışında etkili lobi yapmasıdır.
4.5 ay önce hapse atılan ve suçları hâlâ bilinmeyen Eruygur ve Tolon paşaları ise kendi silah arkadaşları bile yalnız bıraktı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, silah arkadaşlarını, Odalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun ATO Başkanı Sinan Aygün’ü koruduğu kadar koruyamadı. Onlara hapiste hukuka uygun davranılmasını isteyen bir çift söz söyleyemedi. Emekli subay dernekleri keza... Cumhuriyet mitingcileri keza...
Böyle olunca Apo’nun bizim generallerden bile fazla ihtimam görmesi doğaldır.
İstanbul’da Erdoğan’ı eleştiren karikatürleri sergileyen üniversite öğrencileri polisten dayak yemiş.
Polis, Erdoğan’ın yaman bir karikatür düşmanı olduğunu biliyor, onun adına vurmuştur.
Haldun Ertem
Takdir-i ilâhi!
Karaköy’deki Kadıköy iskelesini önceki akşam 20.30 sularında gördük. Yan yatmıştı. Kepenkler kapatılmış, memurlar gitmişti. Durumdan habersiz vapura gelen yolculara yol gösterecek ne bir yazı, ne bir yetkili vardı etrafta...
İlerleyen saatlerde iskele batmış... Çağdaş bir ülkede iskele batar mı? Batmaz. Kaldı ki o iskeleye iki yıl önce tonla para harcandı, üstü yeniden inşa edildi. Demek altına bakmak unutulmuş. Ya da ilelebet yüzeceği düşünülmüş. Neyse.. Şimdi ağzı olan konuşur artık. Kulak asmayın onlara.. Sorumlu arayıp kimseyi sıcak koltuğundan etmeye çalışmayın. Takdir-i ilâhi bu!
İktisatlı Başbakan
Başbakan büyük ekonomik krizi ancak haftalar sonra algılayabildi...
Başbakan’ın ekonomi bilgisi hep tartışmalıdır. Kimileri ekonomiden hiç anlamadığını öne sürer; “Başbakan, İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi mezunuyum diyor ama değildir” diye konuşur...
Birkaç gün önce Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Necla Pur’la sohbet ederken sorduk:
- Başbakan okulunuzun mezunu mu?
- Mezunu, dedi Necla Hanım, diploması bizde, okulu orta derece ile bitirmiş...
Merak edenlere duyurmuş olalım...
Adam Mickiewicz
Adam Mickiewicz ile ilgili iki gün sürecek uluslararası konferans yarın sabah Topkapı Sarayı Konferans Salonu’nda başlıyor... Eminönü Belediyesi’nin de katkılarıyla düzenlenen konferansa yerli yabancı 26 bilim adamı katılıyor.
Kimdir Adam Mickiewicz?
Ünü dünyayı sarmış bir özgürlük şairi... Polonya’nın milli kahramanı...
İstanbul’un talihsiz ve ebedi konuğu...
Ülkesinin Rusya esaretinden kurtulması için gençlik yıllarından itibaren mücadeleye girişmiş, şiirleriyle halkına cesaret ve coşku aşılamış... 32 yaşındayken Fransa’ya göçmek zorunda bırakılmış. Orada büyük itibar görmüş, üniversite kadrosuna alınmış, el üstünde taşınmış... Bir yiğit kültür adamı...
“Doğmuşum kölelik içinde,
zincire vurulmuşum daha beşikte.
Selam sana istikbalin fecri,
ardından doğacaktır, hürriyet güneşi... ”
dizelerinin sahibi olan şair, 22 Eylül 1855’te bir gemiyle İstanbul’a gelir... Amacı Osmanlı ordusunda görev yapan ve Kırım’da Rusya’ya karşı savaşan Lehistanlı askerlere moral ve cesaret vermek, Rusların işgali altındaki Lehistan’ı bağımsızlığa kavuşturmaktır...
Ne var ki, talihsiz Adam, İstanbul’un Kurtuluş sırtlarında kurulan çadırlardaki hasta askerleri ziyaret ederken kaptığı kolera yüzünden 1855 yılı 26 Kasım günü sessizce ölür... İç organları Dolapdere’de yaşadığı küçük evin zeminine gömülür. Cenazesi Paris’e götürülür. Daha sonra da Polonya’ya nakledilir.
Gerek Paris’te, gerekse Türkiye’ye geldiğinde Türkleri hep över:
“Polonya’nın, komşu düşmanlar tarafından ezilmesine hiçbir devletin ses çıkarmadığı günlerde tek dostumuz Türkler olmuştur. Biz Türkleri düşmanımızın önünde eğilmediği ve Polonya’nın işgalini kabul etmediği için, üstün bir millet olarak severiz.”
Beyoğlu semtinde, Dolapdere’de, Tatlı Badem Sokağı’nda son kaldığı 29 no’lu bina yangın geçirmiş, yıllar sonra onarılmış ve müzeye dönüştürülmüştür. Mickiewicz Müzesi pazartesi hariç her gün gezilebilir.
* Geçim sıkıntısından bunalan her 5 kişiden biri içki içiyormuş.
Diğer 4’ü de para bulamadığından içemiyordur...
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025