Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih Aşık


Çiçeği burnunda milletvekili, Bakan olduğunu evindeki radyodan henüz öğrenmiştir ki, kapı zilinin çaldığını duyar. Koşar, açar. Karşısındaki gençten adam saygıyla kendisini tanıtır:
-Ben yeni makam şoförünüzüm efendim. Zatıalinizi Bakanlığa götürmek üzere geldim.
Birkaç dakika sonra Bakan ve şoförü yoldadır. Hayatının en mutlu anlarını yaşamakta olan Bakan, birara şoförüne döner, pat diye bir soru sorar:
-Şoför efendi, şoför efendi, sohbet olsun diye soruyorum. Söyle bakalım bana, bir eşekle bir şoför arasında ne fark vardır?
Şoför, Bakan'ın sorusuna bozulur ama renk de vermez. Bir süre düşünür, sonra da şoför eşek arasındaki farkın ne olduğunu bulamadığını söyleyerek, yanıtı Bakan'ın vermesini ister. Bakan, şımarık bir edayla açıklar:
-Eşek, çüüüşşş, deyince durur, şoför ise duuurrr, deyince...
Aradan birkaç dakika geçer. Bu kez şoför bir soru yöneltir yeni Bakana:
-Sayın Bakanım, peki siz, bir eşekle bir Bakan arasında ne fark olduğunu biliyor musunuz?
Bakan soruya bozulur ama, yapacak birşey yoktur, zira az önce aynı türden münasebetsiz bir soru kendisinden gelmiştir. Bir süre düşündükten sonra bilmediğini söyler. Şoför, pis pis sırıtır;
-Aslında bir eşekle bir Bakan arasında hiçbir fark yoktur Sayın Bakanım der, ardından ekler:
-Ben de zaten sohbet olsun diye sormuştum.
Yukarıdaki fıkrayı Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, geçenlerde bir uçak yolculuğunda yanyana seyahat ettiği Devlet eski Bakanı Ali Dinçer ile Çalışma eski Bakanı İmren Aykut'a anlattı. Hep birlikte gülüştüler.


Fıkra üretmekte ve eski fıkraların yeniden biçimlemekte gerçek bir usta olan Ahmet Feyzi Beyefendi'nin Güneş gazetesindeki sütunundan alıntı...
Temel'e "Paranı ikiye katlamanın en emin yolu nedir?" diye sormuşlar.
Hemen yanıt vermiş:
- Parayı eline alırsın tam ortasından kıvırırsın...
Herkes "parayı katlamak" deyince Temel gibi düşünse Türkiye bugünkü hale düşer miydi?

İçişleri Bakanı Meral Akşener'in Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel'i bir geceyarısı baskınıyla değiştirmesi Türkiye'de devlet geleneklerinin ve hukukun hala geçerli olduğunu sananları şoka uğrattı. Bu ülkede emniyet genel müdürü dahil kimsenin emniyette olmadığı bir kez daha anlaşıldı. Okurumuz Mücahit Saraç da şoka uğrayanlar arasında. Diyor ki çektiği faksta:
- Büyük şoka uğradım. Çünkü bizim evde benim hanımın adı "İçişleri Bakanı" dır. Eve geç gittiğim bir gece benim yerime bir adam oturtup "İşine son verildi başka kapıya" derse ben ne yaparım?


İzmir'den yazar Canan Tan hanım nakletti...
Canan Hanımın Karşıyaka'da oturan arkadaşının henüz yuvaya giden küçük oğlu Kerem önceki akşam 1 dakika karanlık eylemine bizzat katılmış. Işığı yakıp söndürürken annesi sormuş:
- Ne oluyor böyle Kerem?
- Atatürk gözlerini açıp kapatıyor anne, demiş Kerem...


Susurluk kazasından beri adı var, kendi yoktu. Kendi de ortaya çıktı. Yaşar Öz önceki gün İstanbul Emniyet Müdürlüğüne teslim oldu. O arada yaptığı basın toplantısında:
- Devletin bekası için çalıştığını, devlet sırlarını da yine devletin devamı için muhafaza ettiğini, söyledi. ABD'de uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını da kabul etti.
Türkiye'deki serüveni malum...
1994 yılında evinde yapılan aramada silahlar ve sahte pasaportlar ile Mehmet Ağar imzalı silah taşıma belgeleri bulunuyor. İstanbul polisince gözaltına alınıyor. Ancak o sırada Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet Ağar'ın sözlü emriyle serbest bırakılıyor. Silah ve belgeler Ankara'ya gönderiliyor. Sedat Bucak ve Mehmet Ağar'la ilgili fezleke hazırlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kısa süre önce Emniyet Genel Müdürlüğü'nden bu belgeleri ve silahları istediğinde bunlar bulunamıyor.
Yaşar Öz önceki gün teslim olurken Mehmet Ağar imzalı silah taşıma belgesinin Ağar değil, kendisi tarafından düzenlendiğini ve imzalandığını söylüyor.
Mehmet Ağar'ı bu noktada temize çıkarmak istediği görülüyor. Ancak... Kimi soru işaretleri ortadan kalkmıyor... Örneğin...
Yurt dışında 4 yıla yakın süre devlet adına çalıştığını söyleyen ve (kendi ifadesiyle) "resmi görevlilerin yapamayacağı" görevler yapan Yaşar Öz'ün "devlet adına" iş yaparken kullandığı belgeleri niye devlet vermiyor da... kendisi "devletin adını" (ve Mehmet Ağar'ın imzasını) kullanarak belge düzenliyor?..
Ayrıca... Yaşar Öz'ün evinde bulunan Mehmet Ağar imzalı belge 1994 yılında Ağar'a teslim edilmiş. Yaşar Öz'e göre bu belgedeki imza Mehmet Ağar'a değil kendisine ait. Peki bu durumda Mehmet Ağar neden sahte belgede kendi sahte imzasını görünce Yaşar Öz hakkında sahtecilik iddia ve beyanında bulunmuyor?..
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan fezlekede bu soru sorulduktan sonra şu görüş kaydediliyor:
"Bu durum bu belgenin altında imzası bulunanın (Ağar'ın) bilgisi ve istemi doğrultusunda düzenlendiği sonuç ve kanatini uyandırmıştır..."
Yukardaki "sav"lar ve kuşkular, ancak Susurluk'la ortaya çıkan karanlık ilişkilerin yargı önüne götürülmesiyle aydınlığa ve çözüme ulaşacak. Ne var ki fezlekeyi TBMM'ye göndermeyen Necmettin Erbakan bu yolu tıkıyor. Böylece RP Susurluk karanlığına ortak oluyor... Varlığı savcılık fezlekesi ve TBMM Komisyonunca tescillenen "çete"yi koruma altına alıyor. "1 dakika karanlık" eylemi daha uzun süre devam edeceğe benziyor.
Yazara Email asik@milliyet.com.tr