Açık Pencere - Kürtçe TV yayınlarına ilişkin sınırlamalar kaldırılmalı... Üniversitelerde Kürtçeyle ilgili bölümler kurulmalı.. Ana dilde öğrenim sağlanmalı... Kamu hizmetlerinde ana dile izin verilmeli.. Bunları terör örgütüne "meşruiyet sağlayan" yasaklar diye adlandırıyor. Böylece terör örgütünü bir biçimde meşru görüyor. Onu geçelim... Peki bu adımlar atılınca terör bitecek mi? Hayır... Sıranın anayasa değişikliklerine geleceğini ifade ediyor Tanrıkulu...Biliyorsunuz bu değişikliklerin de ucu bucağı yok... İstekler Kürtlerin kurucu ortak olarak Anayasa'ya girmesinden değişmez maddelerin değiştirilmesine kadar uzanıyor...Eğri oturup doğru konuşalım... Terör sürdükçe istekler de bitmeyecektir. Üstelik iktidarın atacağı her demokratik adım devletin yenilgisi, terör örgütünün başarısı olarak kayda geçirilecektir. O yüzden bölgedeki demokratikleşmenin ön şartı terör örgütünün silah bırakması olmalıdır...1999' da terör durmuştu. 2004'e kadar geçen sürede demokratik adımlar atıldı. OHAL kalktı. Kopenhag kriterleri hayata geçirildi. Kürtçe serbest kaldı. Kürtçe radyo ve TV yayınları başladı. Ama 2004'te terör yeniden başlayınca demokrasi adımları da durdu... Tablo açık... Öncelikli konu terör örgütünün silahlarını teslim etmesidir... Ondan sonra demokrasi mücadelesini hep birlikte yaparız... Habertürk'te önceki akşam Basın Kulübü'nde Güneydoğu sorunu tartışılıyor... Konuşmacılardan Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu daha fazla demokrasi isterken, atılması gereken adımları şöyle sıralıyor: 2010 Avrupa Başkenti seçilen İstanbul'da hazırlıklar devam ediyormuş. En son prova da malum, yılbaşı gecesi Taksim'de yapıldı... Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır'da konuştuğu sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, bir ara radyo ve televizyon yayınlarında Kürtçe saat sınırının kaldırılmasını istiyor... Başbakan buna gerek olmadığını şu sözlerle anlatıyor:"Ben Avustralya'ya gittiğimde gördüm. Orada 150 bin Türk yaşıyor ve sadece iki saat Türkçe yayın yapılmasına izin veriliyor." Avustralya'daki göçmen Türklerle Güneydoğu'daki Kürtler arasında paralellik kurulması soğuk duş etkisi yapıyor... Suratlar hafifçe asılıyor... Teşbihte hata... Sigara yasaklarının bazılarının uygulanabilirliğini tartışmıştık.. Örneğin barlar ve kıraathanelerde uygulanacak yasak tutar mı? Ali Sirmen ceza hukukundaki şu ilkeyi anımsattı:"Cezanın caydırıcılığı, onun ağırlığına değil, uygulanma olasılığının yüksekliğine bağlıdır. Yasaklar için de durum aynıdır."Prof. Elif Dağlı ise yasağın uygulanabileceği kanısında... Örneği İrlanda'dan veriyor:- İçkinin en çok içildiği ülkelerden. İrlanda'da, sigara barlarda da yasaklandı. Halk kısa sürede yasağa uydu. Şu anda barlarda hiç sigara içilmiyor. İrlanda dumansız YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan dün Milliyet'te yayımlanan konuşmasında mevcut iktidarın eğitimi paralı hale getirme tasarısını açığa vurdu... O arada yükseköğretimin sorunları konusunda bilgisizliğini de ortaya koydu...YÖK Başkanı üniversiteleri paralı yaparak buradaki öğrenci sayısını azaltmayı, fazla öğrenciyi meslek yüksekokullarına sevk etmeyi savunuyor. Bir profesör dostumuz diyor ki:- Türkiye'de yükseköğretimde okullaşma oranı AB ülkelerinin yarısı düzeyindedir. Buna göre, gençlerin üniversiteye gitmemelerini değil, gitmelerini özendirmek gerekmektedir... Tabii yükseköğrenimin kalitesini artırmak şartıyla...- Meslek yüksekokullarının durumu nedir?- 550'nin üzerindeki meslek yüksekokulunun 200 bini aşan kontenjanı var. Ama bunlar dolmuyor. Dolmadığı gibi mezunlar da iş bulamıyor...- Sorun nerede?- Sorun ara eleman yetiştirecek okulun eksikliği değil, bu okullara ayrılan kaynak ve kadronun yetersizliği nedeniyle, iş dünyasının taleplerine uygun nitelikte mezun verilmeyişidir. Dolayısıyla bu okulların, üniversite adayı öğrenciler için yeterince cazip hale getirilemeyişidir. YÖK gevezeliği Apo'ya "Sayın", Güneydoğu'da şehit olan askerlerimize "Kelle" dediği için Tayyip Erdoğan'ı 3 YKr.'a mahkum eden İstanbul 2. Sulh Hukuk Mahkemesi yargıcının, kararında, "Onlara asla ölü demeyiniz, zira onlar diridir" diyerek, Âl-i İmran ve Bakara surelerine atıfta bulunması nasıl yorumlanabilir?Emekli yargıç Mehmet Sever diyor ki:"Ülkemizde yargılamalar şer -i hukuka göre değil, laik hukuka göre yapılır. Dolayısıyla yargıçlar kararlarında asla şer -i hukuka atıfta bulunmamalıdır. Sayın yargıç bunu belki, kararını kuvvetlendirmek düşüncesiyle yapmıştır ama yine de yanlıştır. Yarın, bir başka davada yargıladığı sanık ya da avukatı savunmasını şer -i hukuka göre yapmaya kalkarsa ne olacak? Sayın Yargıç o savunmayı dikkate alacak mı? Almazsa kendisiyle çelişkiye düşmeyecek mi?" m.asik@milliyet.com.tr Kitaba uymalı!