Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Oral Çalışlar, yeniden yayımlanan “Liderler Hapishanesi” adlı kitabında Atatürk‘ün Gençliğe Hitabe’sini İsmet İnönü‘nün yazdığını, bunu Ecevit‘ten dinlediğini yazıyor.
Bu sütunda böyle bir şeyin mümkün olmayacağını kaynakler vererek anlatmıştık:
Profesör Ahmet Mumcu diyordu ki:
“Prof. Afet İnan’ın 1959 yılında ilk baskısı yapılan ‘Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler’ adlı kitabında Atatürk‘ün kendi el yazısıyla gençliğe hitabesi vardır...”
Turgut Özakman da şu kaynağı veriyor:
‘Afet İnan, ‘Büyük Nutuk’ta Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’, Belleten CXXX, sayfa120 (Ekim 1966), sayfa 516 ve devamı...”
* * *
Oral Çalışlar eleştirilere Radikal’deki sütununda yanıt verdi...
Dedi ki:
“‘Gençliğe Hitabe’ konusu 22 yıl önce Milliyet’te yayımlandı. Ecevit’in bu iddiasına o dönemde kimse itiraz etmedi...”
* * *
Ecevit’in böyle bir şey anlatmadığını iddia etmedik... Şairin hayali geniştir.
Bir yanda da Atatürk’ün kendi el yazısıyla yazdığı gençliğe hitabe duruyor.
Herhalde İnönü dikte ettirmiş, Atatürk yazmış olamaz...
Biz Oral Çalışlar’ın başka kanıtlara değinmemesini eleştirdik.
İlginçtir... Oral o kanıtlara kitabında değinmediği gibi Radikal’de bize yanıt verirken de okurlarını Ahmet Mumcu ve Turgut Özakman’ın yukarıda verdikleri kaynaklardan haberdar etmiyor.

Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Babacan, “Afrikalılar bile Ergenekon’u sordu” demiş.
Ayrıntılarıyla anlattıysa güldüklerini tahmin ediyoruz...
Haldun Ertem

Ahmet
Bir hanım 10 çocuğunu birden okula yazdırmak için müdüriyete başvurmuş. Müdür kayıt için çocukların adlarını sormuş. Kadın:
- Ahmet, demiş...
- Nasıl yani, hepsinin adı mı Ahmet?
- Evet...
- Peki hanımefendi zor olmuyor mu, karıştırmıyor musunuz?
- Yo bilakis kolay oluyor, Ahmet yemeğe diyorum hepsi birden geliyor, Ahmet çıkıyoruz diyorum hepsi birden hazırlanıyorlar.
- Peki aralarından birine iş vermeniz gerekiyorsa ne yapıyorsunuz?
-  O zaman soyadlarıyla çağırıyorum...

Nâzım
Akrep gibisin
kardeşim,/
korkak bir
karanlık içindesin
akrep gibi./
Serçe gibisin
kardeşim,/
serçenin telaşı
içindesin./
Midye gibisin
kardeşim,/
midye gibi kapalı,
rahat./
Ve sönmüş bir
yanardağ ağzı gibi korkunçsun,
kardeşim./
Bir değil,
beş değil,/
yüz milyonlarlasın maalesef./
Koyun gibisin
kardeşim,/
gocuklu celep
kaldırınca sopasını/
sürüye katılıverirsin hemen/
ve âdeta mağrur,
koşarsın salhaneye./
Dünyanın en
tuhaf mahlukusun yani,/
hani şu derya içre olup/
deryayı bilmiyen
balıktan da tuhaf./
Ve bu dünyada,
bu zulüm/
senin sayende./
Ve açsak,
yorgunsak, alkan içindeysek eğer/
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak /
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Nâzım Hikmet

Haberin Devamı

Türkiye’nin şiir bayrağı
Fazıl Hüsnü Dağlarca ağırlaştı dediler. Umarız koca çınar doğrulur yine, dalgalandırır şiir bayrağını... Eskiden Kadıköy’de meyhane çıkışlarında rastlaşırdık. Tek başına içer, tek başına yaşardı.
Zeynep Oral’ın son kitabında onunla yapılmış röportaj güzeldi.
“Türkçem bana şiir söyler. Türkçeyi dinliyorum o kadar, ben bir şey katmıyorum, bana yalnızca Türkçemin söylediğini yazmak kalıyor. Türkçem söylüyor, ben yazıyorum...”
“Şiir benim yakamı bırakmaz. Geceleri uyutmaz. Şiirsiz üşürüm. Ne giysem üzerime şiirsiz ısınamam.”
Her şiirden sonra sana 100 sopa deseler varım. Öylesine severim şiir yazmayı.”
“Yazarken /değdirir gibiyim/ Yüzümü/ Senin yüzüne”
Dağlarca 90’ını çoktan aştı... 100’e doğru ilerliyor... Nasıl böyle dinç kalıyorsunuz sorusuna yanıtı:
“Ata’yı sevmek insanı diri tutuyor.”
Çocukları çok seviyor. Diyor ki:
“Beni ne kadar çok çocuk okursa o kadar çok yaşarım.”
“Her çocuğu anasından babasından çok severim. Çocuğun tadını bilirim. Kendim yaşlı bir çocuğum, belki ondan. Yanımdan bir çocuk geçer, iki saniyede bir iletişim kurulur aramızda. Anası kolundan çeker. Omzundaki ağrıyı içimde duyarım. Anası çocuğun sahibi sanır kendini. Oysa ben alıp götürmüşümdür çocuğu... Sevgiye sevdaya gelince. Der ki:
“Üç dört kez o iş geçti başımdan. Hep çok yıprandım. Bütün şarkıları dinlerken ağlamaklı oldum. En adi şarkıları bile gerçek bulmaya başladım.”
Aşkı da iyi tanır doğrusu:
“Gerçekleşen aşk düşleneni doldurmaz. Hep dışarıda kalır. Yarası gölgesinden çıkar. Aşk biraz da bu yüzden ölümle eşanlamlıdır. Mutlulukla biten aşka aşk denmez. Ona sevişme denir.”
Bir kez evlenmiş, anlaşamamış, ayrılmış.
“İkili Anlaşma Anıtı” şiirinden mahkemeye verilmiş. Dava sürerken elini kaldırıp söz istemiş. Demiş ki:
“İkili anlaşmalar gereğince Amerikan helalarını temizlemek Türkiye’ye aitse, ben altmış yaşıma rağmen bu helaların hepsini temizlemeye hazırım, ta ki Türk askeri bu helaları temizlemesin.”
Mutlu musunuz sorusuna yanıt:
“Kendi gövdemin coğrafyasında mutluyum, Toplumumun coğrafyasında değilim.”
Koca şair.. Türkçenin şiir bayrağı.. Sen hep dalgalanacaksın...