Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çankaya’ya sunulan hediyeler konusunda sorulacak bir soru daha kaldı... Ne deniyordu Köşk’ten yapılan Kral Abdullah’ın Cumhurbaşkanı Gül’e getirdiği hediye açıklamasında:
“... Bu hediyeler Devleti temsilen Cumhurbaşkanlarının şahsına verilmekte olup bugüne kadar görev yapan Cumhurbaşkanlarımızın, verilen bu tür hediyelerin kayda geçirilmesine ilişkin standart ve yerleşmiş bir uygulamaları bulunmamaktadır.”
Yani... Cumhurbaşkanı Gül, Suudi Kralı’ndan aldığı hediyeyi şahsi hediye olarak kabul etmiş ve herhangi bir biçimde kayda geçmemişti... Peki hediye neydi? O hâlâ sır...
Geliyoruz yeni konumuza... Köşk’ten yapılan Genel Sekreter Yardımcısı M. Emin Kuz imzalı açıklamanın bir yerinde bakınız ne deniyordu:
“Devlet başkanlarının yabancı ülkeleri ziyaretleri sırasında muhataplarıyla hediye teatisinde bulunmaları bütün dünyada kabul gören yerleşik bir protokol kuralıdır...”
Demek ki... Cumhurbaşkanı Gül hediye kabul ettiği gibi başka devlet adamlarına hediye de veriyor. Pekiii... Verilen hediyeleri şahsına kabul eden Cumhurbaşkanı Gül, başka devlet adamlarına verdiği hediyeleri hangi bütçeden karşılıyor? Cebinden mi, devlet bütçesinden mi? Eğer cebinden karşılamıyorsa sormak gerekir:
- Aldığınız hediyeler şahsi ise verdiğiniz hediyeler neden şahsi olmuyor?
Bulunduğu mevkide devleti temsil eden Cumhurbaşkanı, herhalde bu soruları yanıtlamanın görevi olduğunun bilincindedir...

Haberin Devamı

TBMM’deki milletvekili odalarına Tohum adlı şeriatçı dergi dağıtılıyormuş.
Şeriat tohumunun oradan atıldığını simgeliyor adeta...
Haldun Ertem


Taraf
Mevcut iktidarın lügatinde demokrasi yok... Tek ilke var:
- Ya benden olacaksın ya karşı taraftan...
Kalkıp da ben hukuktan yanayım, demokrasiden yanayım, haklıdan yanayım, adaletten yanayım, etikten yanayım, doğrudan yanayım diyemezsiniz...
İktidar ne taraftaysa o tarafta olacaksın. Doğru yerdeyse doğru yerde, yanlış yerdeyse yanlış yerde. Eğer iktidar ile aynı tarafta değilsen düşman saftasın demektir...
Başbakan konuşurken kendinden olmayanlardan “onlar” diye söz ediyor.
“Onlar”a hayat hakkı tanıyacağa benzemiyor.
Futbol Federasyonu’ndan Türk -  İş’e kadar... Tarafsız konumda olması gereken kurumlar da iktidar tarafından sırası geldikçe fethediliyor...
Laik sermaye de bu ayrımdan nasibini aldı.
İktidar sırtını rahatlıkla yaslayacağı yandaş sermayeyi hızla büyütüyor.
O sermaye medyaya da girdi, 5.5 yılda sektörün yarısına hakim oldu.
Laik, Batılı, çağdaş tüm kurumlar kuşatma altındadır...
Değişti, dönüştü, merkeze kaydı denilen AKP’nin gerçek ideolojisi de bu arada hayli netleşti:
“İslam motifli faşizm...”
Tanrı bizi gelecekten korusun...

Haberin Devamı


Hatıra
‘Ah canım İstanbul, sevgili yarim benim’ diye başlayan o şarkıyı eskiden pek sık söylerdik. Artık pek hatırlamaz olduk.. Sebebi de malum...
Bir anımızı aktaralım... Sanırız 2004 yılıydı.. Genç İşadamları Derneği Holiday Inn otelinde bir toplantı düzenlemiş, konuk olarak Anakent Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı davet etmişti. Biz de Yalçın Bayer’le birlikte oradaydık. Topbaş konuşmasını bitirince yanına iki genç ve güzel hanım oturdu. Maslak tarafında bir gökdelen yapmaya niyetli ünlüce bir işadamının kızlarıydılar. İstedikleri imar iznini alamıyorlarmış. Israrla Topbaş’ı iknaya çalışıyorlardı. Topbaş da “Boşuna çene yormayın, katiyen olmaz” falan gibi sözlerle meseleyi kapatmaya çalışıyordu. Derken kızların küçüğü şıpır şıpır ağlamaya başlamaz mı? Topbaş sert ve kararlı tavrını sürdürürken kulağımıza eğilen bir genç işadamı, “Bakmayın bu tabloya, o işadamı gerekli ödemeleri yapar, bu işi bağlar” demişti. Geçenlerde soruşturduk... O gökdelen, çoktan yükselmiş de bitmek üzereymiş. İşte İstanbul...

Haberin Devamı


Okuma saati... 
Bir yandan da kitaplar masanın üzerinden göz kırpıyor... Her biri emekle yazılmış, titizlikle dizilmiş, özenle basılmış kitaplar... Mesala Kaynak Yayınları’ndan çıkan “İsveççenin Türkçe ile Benzerlikleri”... Kitap saygın bir tarihçinin, bir zamanlar Lund Üniversitesi Rektörlüğü de yapmış Sven Lagerbring’in kaleminden İsveçlilerle Türklerin akrabalığını anlatıyor. İsveçlilerin masal kahramanı Oden’in Türk kökenli olduğunu, İsveç’e göçerken Türkçe sözcükleri de beraberinde getirdiğini vs... Kitabı Abdullah Görgün, tarihin derinliklerinde kalmış notları gün yüzüne çıkararak derlemiş...
“Atatürk’ten Sonra Bugünlere Nasıl Geldik”... Cüneyt Arcayürek... Kitap 1946’dan 2007’lere gelinceye kadar geçen 61 yılda iktidarların dincilere verdikleri ödünler ve Atatürk devrimlerinden sapmaları olaylarla aktarıyor. Tabii sömürgeleşme sürecimizi de...
“Sokrates’ten Sivas’a”... Hukukçu Adil Giray Çelik, tarihteki ünlü yargılamaları özetleyerek aktarıyor kitabında... Sokrates Davası, Galileo’nun yargılanması, Bozkurt Lotus davası, Nürnberg mahkemesi, Yassıada, Deniz Gezmiş, Erdal Eren mahkemeleri, Sivas davası...vb..
“Bir Savcının Not Defterinden”... Çetin Yetkin, yeni baskısını yaptığı kitabında, savcılık günlerinin unutulmaz olaylarını anlatıyor. Hele bir de Beşiktaş Barbaros Parkı’nda Fatih’in topununu içine sıkışıp kalan çocuğun öyküsü var ki...
Yaşar Nuri Öztürk, “Allah İle Aldatmak” adlı son kitabında AKP’nin kulaklarını çınlatıyor... Ilımlı İslam adı altında oynanan oyunun İslamla ilgisinin olmadığını örneklerle sergiliyor. Yıllarca “Allah’ın hâkimiyeti” diye tepinenlerin sonunda götürüp hâkimiyeti AB ve ABD’ye nasıl teslim ettiklerini gözler önüne seriyor...