Açık Pencere Bakanlara genel olarak hediye konusu sorulduğunda aldıkları hediyeleri demirbaşa kaydettiklerini falan söylüyorlar. Oysa ne alınan hediye belli ne kaydedilen. Hediyenin rüşvet iriliğinde olması da anlaşılan hiç rahatsızlık yaratmıyor. Hediyeleri iade eden gazeteci arkadaşları kutluyoruz...Bu arada yeri gelmişken soralım; Cumhurbaşkanı Gül'e Suudi Kralı Abdullah hediye getirdi mi? Ne getirdi? Sayın Cumhurbaşkanı bu soruya ne zaman yanıt verecek? Katar Emiri Şeyh Hamad, Abdullah Gül'ün ziyareti sırasında heyettekilere bol keseden hediye dağıtıyor. Gazeteci arkadaşlarımız gece odalarına döndüklerinde yataklarının üzerinde omega marka birer kol saati buluyor. Milliyet'ten arkadaşımız Serpil Yılmaz ile diğer bazı gazeteciler duruma tepki gösteriyor. Çünkü hediye niyetine verilen saatler pırlanta işlemeli olup 3 - 4 bin dolar değerinde... Resmen rüşvete giriyor... Gazeteci arkadaşlar aralarında konuşuyor... 29 gazeteci arasından SKY Türk Ankara Temsilcisi Murat İde, Bugün gazetesinden Murat Çelik, Vatan'dan Bilal Çetin, CNN Türk'ten Yavuz Oğhan, NTV'den Murat Akgün, Hürriyet'ten Erdal Sağlam, Milliyet'ten Serpil Yılmaz, Sabah'tan Okan Müderrisoğlu dahil 9 gazeteci hediyeleri almıyor. Gazetecilerin dışında kalan resmi heyet 51 kişi... Enerji Bakanı Hilmi Güler, Bayındırlık Bakanı Faruk Nafiz Özak, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın da dahil olduğu 51 kişilik heyetten kendilerine verilen hediyelerle ilgili ses ve sır çıkmıyor. Erdoğan türbana karşı olan rektör ve avukatları eleştirmiş: Bunlar ne tüm öğretim üyelerini ne de tüm avukatları temsil ediyor." Kendisi yüzde 46.6'yla tüm vatandaşları temsil ediyor sanki... Aklı başında sanılan birçok kişi hâlâ türbanı bireysel özgürlük sorunu gibi görmek ve göstermek istiyor, bunun laikliği tahrip eden bir gelişme olduğunu görmezden geliyor. İktidarı eleştirme konusunda ihtiyatlı davranan işveren çevreleri ise çok daha cesur. Genç Yönetici ve İşadamları Derneği (GYİAD), yaptığı açıklamada, türban girişiminin "başta laiklik ilkesi olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağlı olduğu temel dinamikleri ortadan kaldırmaya yönelik hale geldiği"ni belirtiyor... Devamla, "Kadını ikinci plana atan, kız çocuklarını okutmak istemeyen zihniyet, kendi yaşam ve dünya görüşünü ülkede hâkim kılmaya çalışmaktadır" diyor. Ve bu anlayışı da "Osmanlı İmparatorluğu'nu çöküşe götüren gerici ve bağnaz anlayışın bir uzantısı" olarak niteli-yor. Genç işadamları "yanaşma" akade-misyenlerden daha yurtsever düşünüyor. GYİAD Gül'ün ziyareti sırasında Katar Emiri Şeyh Hamad heyettekilere 5 bin dolarlık 'kol saati' hediye etmiş. Biz de geldiğinde ona 'Devlet şeref madalyası' verip ödeşiriz! CHP Milletvekili Muharrem İnce, kimi bakanların yakınlarının devlet katında işe KPSS'den geçerek mi yoksa tepeden inme mi yerleştirildiğini sormuştu. Konuyu adı geçen gençlerin adını vermeden önceki gün yazdık. Konuşmada adı geçenlerden Devlet Bakanı Cemil Çiçek arayarak, Muharrem İnce'ye Meclis kürsüsünde cevap verecek imkânı bulamadığını ancak oğlunun TBMM Dış İlişkiler Bölümü'nde işe 1999'dan önce girdiğini, o zamanlar KPSS'nin olmadığını anlattı. Çiçek Dört kafadar sivil toplum kuruluşu; KESK, DİSK, TMMOB ve TTB, geçen yıl 14 Nisan Cumhuriyet mitingini darbecilerin düzenlediğini iddia ederek katılmamış, "Ne darbe ne şeriat" sloganıyla mitingin dışında kalmıştı. DİSK sonradan üyelerini serbest bıraktı. Diğer üç kafadar, İstanbul ve İzmir mitinglerine de katılmadılar. Geldik bugüne... Dört örgüt, AKP ve MHP'nin türban serbestisine karşı bir basın bildirisi yayımladılar geçenlerde. Türban girişimini eleştirdiler. Ancak Ankara'da bugün yapılacak mitinge de katılmıyorlar. Böylece AKP'yi de yine fazlaca üzmemiş oluyorlar... TMMOB Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Nitekim öyle oldu, Danıştay, 2.5 yıl önce tartışmalı bir ihaleyle CE - KA şirketine verilen Seydişehir Alüminyum Tesisleri'nin özelleştirilmesi kararını iptal etti. Peki şimdi ne olacak? 4 milyar dolarlık bir tesisin 305 milyon dolara satılmasına ilk günden karşı çıkan ve Danıştay'ın iptal kararı vermesinde büyük rolü olan CHP Konya Milletvekili Atilla Kart'ın soruya yanıtı:- Hükümetin içeriden makine, hammadde vs. kaçırılmasını önlemek için tesise derhal el koyması gerekir. Aslında bunu Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararını verdiği 29 Mayıs 2006'da yapması gerekiyordu. Kesin kararı bekleyelim, bahanesiyle bunu yapmadılar. CE - KA'nın bir süredir fabrikadan makine kaçırdığına ve işlenmeye hazır boksit madenini yasadışı şekilde ihraç ettiğine ilişkin ciddi duyumlarımız var. En azından bunun önlenmesi gerekir.- Seydişehir halkı bu özelleştirmeye başta karşıydı. Hatta çoluk çocuk sokaklara dökülmüş, polisle çatışmıştı. Ama sonra birden sesleri kesildi...- Özelleştirme öncesi tesiste 1.800 işçi çalışıyordu. AKP'nin Konya'daki yöneticileri ve CE - KA'nın patronları yeni işçi alacağız, mevcut sayıyı 4 - 5 bine çıkaracağız, deyince halkın bir bölümü buna kandı. Özelleştirmeye itirazdan vazgeçtikleri gibi 2007 seçimlerinde AKP'nin Seydişehir'deki oyu sırf bu yüzden 9 binden 19 bine çıktı. Şimdi bırakın 4 - 5 bini, işçi sayısı 1800'ün de altına düşürüldü. Onların da önemli bir bölümü fabrikaya dışarıdan iş yapan taşeron firmaların geçici, sendikasız, hiçbir güvenceye sahip olmayan işçileri. İnsanlar, çocuklarımız da işe alınacak derken bir baktılar ki kendileri işlerinden olmuş. Şimdi, ah vah edip duruyorlar... m.asik@milliyet.com.tr Seydişehir döndü