Cumhurbaşkanı Gül ve AKP hükümeti, ÖSYM Başkanı Prof. Ali Demir’in açıklamalarının kendilerini tatmin ettiğini söylediler.
Herhangi bir araştırma yaptırmadan neden böyle bir açıklama gereği duydular acaba?
Neden iddiaları soruşturan savcılığı etki altında bıraktılar?
Tek sebep kendi atadıkları bürokratı korumak mıdır?
Sonuçta Gül’ün ve hükümetin açıklamaları da bir başka kuşku nedeni oldu...
ÖSYM Başkanı Ali Demir’in açıklamalarına gelince... Gerçekten tatmin edici miydi?
ÖSYM Başkanı’nın “Basına dağıtılan kopyada neden şifre var?” sorusunu yanıtsız bırakması bile yeterince kuşku yaratıyor.
Beyinlere kuşku bir kez girmeye görsün... Artık soru yağmurunu önleyemezsiniz...
Sınav sonrası ilk skandalı biliyorsunuz... Birkaç okulda kız öğrenciler belli salonlarda toplandı. Otomasyonla kim oynayarak bunu nasıl başardı, ÖSYM tarafından açıklanamadı.
YÖK Eski Başkanvekili İsa Eşme ve bir dizi okurumuz aynı soruda birleşiyor:
“Otomasyon sistemine rağmen bazı okullarda yalnızca kız öğrencilerin sınava girmesi ayarlanabildiğine göre, bazı okullarda da yalnızca belirli bir kesimin sınava girmesi ayarlanmış olamaz mı?”
Bu ihtimal bile sınavın iptali için yeterlidir kuşkusuz...
Bir de acıları hâlâ süren geçen temmuzdaki KPSS sınavı var...
İlk sınavda iyi sonuç alan binlerce aday sınav tekrarlanınca geriye düştü. Ve sınavın tekrarlanmasına sebep olan kopya hırsızları hâlâ bulunamadı. Hem de MİT, Emniyet ve savcılar harıl harıl çalıştığı halde!
Kopya organizasyonunu yapanların iktidardan daha güçlü olduğu ya da iktidarca kollandığı yolunda bu belirtiler de varken kuşkuları nasıl yok edeceksiniz?
Bir kurban daha...
Avukat Yakup Erikel gönderdiği notta diyor ki: “Kardeşim avukat Yusuf Erikel Ergenekon davasından yargılanmaktadır... Silivri Cezaevi’nde tutukludur...
Tam bir yıldır duruşmalar başlamadan önce cezaevi yönetiminden, duruşmalar başladıktan sonra mahkeme heyeti ve savcılık makamından “Çok ciddi hastayız, tam teşekküllü hastaneye sevk ederseniz tedavi olalım” diye dilekçe verdik ve taleplerde bulunduk...
Her seferinde cezaevi revirinde antibiyotik vererek tedavi ettiler...
İki kez Silivri Devlet Hastanesi’nde kulak burun boğaz için ameliyat ettiler...
Biz yine rica ettik, yalvardık ki... ‘Biz ciddi hastayız, hastalığımız geçmedi, bizi üniversite hastanesine sevk edin.’
Dün Silivri Devlet Hastanesi teşhis koydu, rapor verdi: ‘Kanser’
İnsan Hakları, Yaşam Hakkı, Mahkûm Hakları, Tutuklu Hakları, Tedavi Hakkı, Doktorunu Seçme Hakkı...
20 yıllık avukat olarak soruyorum; çiğnenmedik hangi hak kaldı?”
Not: Yusuf Erikel bu satırların bize ulaştığı gün tahliye edildi...
Türkiye ve İran
“10 yıl içinde Türkiye ile İran yer değiştirebilir...”
Dünyaca ünlü Ortadoğu uzmanı Bernard Lewis 2 Nisan’da Wall Street Journal’da yayımlanan röportajında böyle diyor. Halen 95 yaşında olan Lewis Türkiye’ye ilk kez 1937 yılında gelmiş, Türkçe öğrenmiş, 1950 yılında Osmanlı arşivlerine girmiş, o gün bugün gözü üzerimizde.
Lewis Ortadoğu’da diktatörlüklerin son bulduğu kanısında.. Ama yerlerine ne gelecek? Bilinmeyen işte bu... Demokrasiye en yakın rejimin Tunus olduğunu söylüyor... Çünkü orada kadın eğitimlidir.
- Tunus bildiğim kadarıyla baştan itibaren kadının da zorunlu eğitime tabi olduğu tek İslam ülkesidir. Kadın bütün mesleklerde vardır...
Profesör Lewis burada önemli bir saptama yapıyor:
- Bence Müslüman dünyanın Batı’nın gerisinde kalmasının en önemli sebebi kadına yönelik muameledir, diyor. Ona göre annelerin ezildiği evlerde yetişen çocuklar o terbiye ile büyümektedir.
Evlerdeki baskı geleceğin yöneticisi olacak çocukları baskıcı yapmaktadır.
Prof. Lewis İran’da rejimin sıkıştığı ve sona doğru ilerlediği görüşünde.
Söz Türkiye’ye geliyor. Lewis özetle diyor ki:
- Türkiye’de hareket giderek daha hızlı biçimde yeniden İslamlaşmaya doğru... Hükümet gayet akıllıca kurumları birbiri peşinden teslim alıyor. Ekonomi, iş dünyası, akademik camia, medya... Şimdi de geçmişte cumhuriyetçi rejimin kalelerinden biri olan yargıyı devralıyorlar...
Ve şöyle koyuyor noktayı Prof. Lewis:
- 10 yıl içinde Türkiye ile İran yer değiştirebilir..
Dikkat buyrun.. Bu sözleri 74 yıldır Türkiye’yi gözleyen ve bizi neredeyse bizden iyi tanıyan bir profesör söylüyor...
Sağlık Bakanı Akdağ, obeziteyle mücadele yolunu bulmuş: “Şişko diyelim zayıflasınlar.”
Böylece tıp dünyasını yıllardır uğraştıran bu büyük soruna en pratik çözümü bizim bakanımız
bulmuş oluyor...
Haldun Ertem
İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal,
“Türkiye ileri faşizme gidiyor” demiş.
Türkiye’de ileri giden tek şey de galiba faşizm!
Fahrettin Fidan
