Açık Pencere - Müdürümüz geçen gün bizi odasına çağırdı, bir kâğıt imzalattı. Bu nedir diye sorduk? Evladım dedi, kamu görevlilerinin hediye almasını yasaklayan bir yönetmelik var. Siz de imzanızla bu yönetmeliğe uyacağınıza dair söz vermiş olacaksınız. Ki, yarın içinizden biri, benim yönetmelikten falan haberim yok demesin... İmzalarımızı atıp odadan dışarı çıkınca arkadaşlara, size bugüne kadar hiç tanımadığınız kişilerden, şirketlerden hediye geldi mi, diye sordum. Tanıdıklarından bile gelmemiş. Ama büyüklerimizin biz odacıları 'hediye!' verilebilecek memurlar arasında görmesi yine de gururumuzu okşadı...* * *Hediye deyince... Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa, geçenlerde Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın OPEC zirvesinde, eşi Anne Malherbe'ye yüz binlerce dolar değerinde elmas mücevher hediye ettiğini açıkladı.Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet'te sordu:- Ankara'da olağanüstü iltifat gören Kral Abdullah acaba onu ağırlayan bizim devlet yetkililerinin eşlerine de hediye getirdi mi? Getirdiyse hediyeler nereye kaydedildi?Bir hafta oldu, yanıt yok... TBMM'de hizmetli statüsünde... Halk arasındaki deyişle odacı olarak çalışmakta olan bir personel anlatıyor: Erdoğan,"8 milyon aileye kömür dağıttık" demiş. 22 Temmuz seçimlerinin analizi ancak bu kadar kısa ve özlü yapılabilirdi... Ankara'da oturan TSK mensubu okurumuzun bayram günü ev telefonu çalıyor... Telefon açılınca bir bant yayına giriyor:"İyi günler ben AK Parti Çankaya İlçe Başkanı Alaattin Varol, Bayramınızı kutlar, hayırlı günler dilerim..." ve telefon kapanıyor...Okurumuz: "Ev telefonum hiçbir rehberde kayıtlı değil" diye ekliyor... Telefondaki kim? Dünkü sütunda nezaketten söz etmiştik... Nezaket kimine göre sahte para gibidir... Çevrenize nezaketi esirgeyip biriktirerek servet sahibi olamazsınız... Fazla sarf etmekle de fakirleşmezsiniz. Ne var ki, gereğinden fazla olursa inandırıcılığı azalır. Hatta adınız yalakaya çıkar... Nezaket dozunda iyidir... İnsanın nazik olacağım diye kendi gurur çizgisinin altına inmesi elbet akıllıca olmaz... Nezaket... Kiliselerde önceki gece Noel ayinleri yapıldı... Biz akşam vakti Beyoğlu tarafındaydık, daha sonra Kadıköy tarafına geçtik... İstisnasız... Bütün kiliselerin önünde birer ikişer polis aracı gördük... Osmanlı'dan bu yana yüzyıllardır bütün dinlerin bir arada yaşadığı bu ülkede bu manzara ilk kez görülüyor... Ayinler artık polis korumasında yapılıyor. Hıristiyan din adamları sokağa ancak koruma eşliğinde çıkabiliyor... Dinsel hoşgörü ve özgürlüklerden en çok söz edilen dönemdeyiz. Ne var ki bir yandan da hoşgörüsüzlük ve şiddet de tavana vurmuş durumda... Bunun sebebi nedir? Dini siyaset aracı olarak kullanan odakların topluma din görüntüsü altında dinci faşizm aşılaması mı? Yoksa ne? Noel ayinleri... "İçinde bulunduğumuz yılın ilk on ayında İstanbul'dan ya da merkezi İstanbul'da bulunan şirketlerden yapılan ihracat 56 milyar dolar, diğer seksen ilden yapılan ihracat ise 38 milyar dolar.Öte yandan da Ardahan ilimizin hiç ihracatı yok, Tunceli, Gümüşhane, Bayburt, Bingöl, Erzincan, Muş illerimizin ihracatı bir milyon doların, Osmaniye, Bartın ve Kırıkkale illerimizin üç milyon doların altında.İstanbul toplam ihracatın yüzde 56'sını, ilk on il de yüzde doksanını yapıyor.İhracatın bu dağılımı ortadayken, bizler cumhuriyet kavramının içini hukukla doldurmaktan bahsediyoruz.Galiba esas konu ortada bir cumhuriyetin olup olmadığı konusu.Bölgesel dengesizliğin bu kadar çarpıcı olduğu 84 senelik bir cumhuriyete cumhuriyet demek kavramın özüne ihanet olabilir..."* * *Bu satırlar Bahçeşehir Üniversitesi Rektör Yardımcısı Profesör Eser Karakaş'ın 14 Aralık 2007 tarihli Star gazetesindeki yazısından alınma...Neymiş? İhracatta bölgesel dengesizlik artmış.. O yüzden böyle bir cumhuriyete cumhuriyet demek kavramın özüne ihanet demekmiş...Mantığa bakınız hele...Cumhuriyet ilan edileli 84 yıl oluyor...Atatürk cumhuriyetin ilk 15 yılında vardı. CHP 27 yılında...Türkiye Cumhuriyeti'ni 50 yıldır ABD ve IMF yörüngesinden çıkmayan sağ partiler ve liderler yönetiyor...İşbirlikçi politikalar sonucu her türlü gelir adaletsizliği tavana vurduğu gibi bölgeler arası gelir farklılığı da o ölçüde arttı...Sayın Profesör adeta bunun farkında değil...Ülkede ekonomik dengesizlikleri düzeltmek iktidarların değil de cumhuriyet adı verilen hayali bir organın göreviymiş gibi... Cumhuriyeti suçluyor.Sayın İkinci Cumhuriyetçi profesör aklınca Cumhuriyeti küçültecek...Oysa.. Cumhuriyetin ilkeleri terk edilmeseydi... Egemenlik ulusta kalsaydı... Bağımsızlık korunsaydı. Ülke sömürüye açılmasaydı... Ulusal çıkarlara yönelik politikalar izlenseydi... Türkiye bugün bu sefaletin içinde mi olurdu? Sayın Profesör cumhuriyeti geriye götürenleri suçlayacak yerde cumhuriyetin kendisini suçluyor... Anlaşılan öğrencilerine de ciddi ciddi bunları anlatıyor... m.asik@milliyet.com.tr Cumhuriyet...