Bir gazeteci heyeti geçen hafta sonunda Suriye’den gelen bir davet üzerine Şam’a gitti. İkinci gün Şam’daki Türkiye büyükelçiliği ziyaret edildi... Güneş gazetesinden Rıza Zelyut anlatıyor:
“Salona girişte sağdaki duvar dibinde bulunan masanın üstünde Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan’ın baş fotoğrafları konulmuştu. Bunları da; bizim ülkemizin yöneticileri olarak orada görmekten mutlu olduk.
Bu arada Büyükelçimiz Sayın Yaşar Halit Çelik ile tanıştık, sohbet ettik ve fotoğraf çektirdik. Büyük kabul salonunda duvarlar değişik resimlerle süslenmişti. Bir yerlerde devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bir fotoğrafını aradı gözlerim. Yoktu...”
Rıza Zelyut bunun üzerine lisanı münasiple Büyükelçiye soruyor:
- Sayın Büyükelçim, kabul salonunda pekçok resim var ama hiç Atatürk resmi yok. Acaba ben mi göremedim?’
- Efendim, bu salona Atatürk resmi koymadık. Çünkü gerek görmedik...
- Niçin?’
- Artık bu işleri aşmalıyız. Avrupa’da devlet adamlarının resmi olmaz kabul salonlarında. Sadece kralların, kraliçelerinki bulunur. Bizim de artık bu resim işini aşmamız gerek. Bu çağda Atatürk resmiyle uğraşmak doğru değil; başka şeylere bakalım.’
- İyi ama Atatürk bir devlet adamından daha öte. Kurucu lider...
- Kurucu lider olabilir ama kabul salonunda resmi şart değil...”
Evet... Salonda Erdoğan ve Gül’ün resimleri bulunuyor.. Ama Atatürk’ün resmi gereksiz görülüyor... Türkiye’nin geldiği hayret verici noktanın bir başka göstergesidir bu...
İmarethanelerden sıcak gıda yardımı alan aile sayısı 9 binden 100 bine yükselmiş.
Bu yükseliş, ev kadınlarımızın giderek tembelleştiğini anlatmıyor tabii...
Haldun Ertem
Rektör yarası
Türkiye’nin üniversite yaşamında bir ilk gerçekleşiyor... İstanbul Üniversitesi AKP’ye bağlanıyor... YÖK, beklendiği gibi, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yakını Prof. Yunus Söylet’i ikinci sıradan birinci sıraya aldı. Seçimde birinci sırada yer alan Prof. Ali Akyüz’ü ikinci sıraya düşürdü. Böylece Cumhurbaşkanı Gül’ün işini kolaylaştırdı. Sözde onu üniversiteyi siyasallaştırma suçlamasına uğramaktan kurtardı. Bu arada ilginçtir... Geçmişte YÖK’ün anti demokrat bir kuruluş olduğunu iddia eden entellerden artık hiç ses çıkmıyor. YÖK’ün Başbakan’ın emrine girmesinden memnunlar. Demokratik kuruluşlar, üniversiteler vs. sessiz... Dün, anlamlı bir tepki umulmayan bir kuruluştan... DİSK’ten geldi... Genel Başkan Süleyman Çelebi, Cumhurbaşkanı Gül’e gönderdiği mektupta “TÜSİAD toplantısında rektör seçimlerinin üniversitelerde çok derin yaralar açtığını belirtmiştiniz” hatırlatmasını yaptıktan sonra YÖK’ün düzenlemelerinde “Üniversitelerin iradelerini dikkate almadığı, tarafsız ve adil sıralama yapmadığı”nı belirtiliyor ve şu öneriyi seslendiriyor:
“İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü seçimlerinde en yüksek oyu alarak, rektör olmaya hak kazanan kişinin atamasını yapmanız doğru bir yaklaşım olacaktır.”
Bilerek lades...
Anketi TESEV ve Boğaziçi Üniversitesi desteğinde Prof. Binnaz Toprak yürütüyor... 12 Anadolu kentinde 401 kişiyle konuşuluyor... Konu:
“Din ve muhafazakârlık ekseninde ötekileştirilenler”...
1999’a kadar yapılan anketlerde dindarlar “laik” kesimin kendilerini baskı altında tuttuğundan yakınırdı... Bu son ankete göre şimdi roller değişmiştir... Artık muhafazakâr (Sünni Türk) çoğunluk, Anadolu’da kendinden olmayanları baskı altına almış durumdadır.
Kimdir itilen, ötekileştirilenler? Özetle:
“Aleviler, Kürtler, kadınlar, üniversite öğrencileri, Romanlar, gayrimüslimler, ‘laik’ler, alkollü içki kullananlar vs...”
Ülkedeki vahim tablo girişte şöyle özetleniyor:
“Araştırma sonucunda edindiğimiz izlenim, farklı kimlikte olanlara karşı uygulanan baskı ve ayrımcılığın, Anadolu kentlerinde AKP tarafından atanmış kadroların icraatları ve cemaatlerin faaliyetleriyle birleşip Türkiye’nin geleceği hakkında kaygı veren bir ortam yarattığıdır.”
Gidilen her yerde Fethullah Gülen cemaati çıkmış karşılarına anketçilerin...
Üniversite gençliğinin özgür davranabilme ve düşünme yollarının tıkalı olduğunu, dini cemaat yönlendirmesinin kaygı verici boyutlara ulaştığını anlatıyorlar ayrıca...
Metnin sonunda çarpıcı bir özet:
“Bu sınırlı çalışmada ortaya çıkan mevcut tabloyla Türkiye’nin ne Avrupa Birliği’ne üyeliğinin gerçekleşmesi, ne de özgürlükçü bir demokrasiye sahip olması mümkün gözüküyor.”
Ülkenin gerçek aydınları yıllardır “İrtica geliyor” dediler... “Şeriat devletine gidiliyor” dediler. “Karşı devrim yapılıyor” dediler. Dinletemediler. Enteller ve medya, Erdoğan’ın değiştiğini, merkeze kaydığını, AB’ye tam üyelik müracaatı yaptığını, dolayısıyla demokrat ve özgürlükçü olduğunu iddia ediyordu...
Şimdi tabak gibi ortaya çıkıyor ki... Demokrasiye gidiyor denilen yolun sonunda, farklılıklara tahammülsüz bir rejim, halktan da taban bularak ortaya çıkmıştır. Bu rejimin adı mı? Tartışmasız “İslamcı faşizm”dir... Geçmiş olsun...
* ERDOĞAN, Baykal ve Bahçeli’yi omuz omuza gösteren bilbortlar MHP’de rahatsızlık yaratmış.
Rahatsızlık, resimde Baykal’ın da bulunmasından kaynaklanıyor olmalı...
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025