PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, 1999’da Türkiye’ye teslim edildikten sonra İmralı’da alınan ilk ifadesi şu sözlerle son buluyordu:
“...Sorgumun bittiği şu anda Avrupa’nın beni istemediğini ancak beni Türkiye’ye karşı kullanmak istediğini ve kullandığını belirtmek istiyorum. Türkiye son yıllardaki ekonomik atılımlarıyla ve hatta bize karşı yürüttüğü mücadelesiyle kalkınma potansiyeli olan bir ülke olduğunu göstermiştir. Avrupa beni Türkiye’ye karşı kullanırken, Türkiye’yle beni karşı karşıya getirirken, Türkiye’nin de önünü kesmeyi hedeflemiştir. İnsan haklarından çok sık bahseden Avrupa, beni kullanmak suretiyle çok kan dökülmesine sebep olmuş ve sonuçta insan haklarını işletmeyerek ikiyüzlü olduğunu göstermiştir. Bu yüzden Avrupa’yı kınıyorum...”
Bunlar Öcalan'ın itirafları... Bundan sonrası için sağlam bir çıkış yolu düşünen herkes, bugünlere hangi yoldan, hangi oyunlar sonucu geldiğimizi de görmek zorunda... Resim yukarıda.
* * *
Evet... Özellikle 12 Eyül’den sonra Kürtlere kötü davranıldı.
Kürtler elbette Türkiye’nin eşit vatandaşlarıdır.
Her türlü kültürel ve sosyal hakkı kullanabilmelidirler. Doğu ve Güneydoğu mahrumiyet bölgesi olmaktan çıkarılmalıdır. Bu konularda CHP’nin geniş bir programı var. AKP, CHP’nin de desteğiyle makul bir demokratik açılım programı uygulayabilir.
Ancak kusura bakılmasın... Bu ülke, devlet içinde devlet kurulmasına izin veremez... AKP ve DTP’ye, ABD'nin gizli planlarını kafalarına estiği gibi uygulama şansı tanıyamaz. Sorun halkın nabzını tutarak, ulusal politikalarla çözülür.
Soru: Bizim memlekette “demokratik açılım” nasıl olur?
Yanıt: Eli kalem tutanı darbeci diye hapse atıp, eli kalaşnikof tutanı kardeş diye bağrına basarak...
Haldun Ertem
TRT yalaka mı?
Profesör Baskın Oran, Öcalan’ın talepleriyle ilgili olarak Milliyet’e değerlendirme yapıyor:
“Orada tutarsızlık görüyorum ve bunu da normal sayıyorum. Çünkü sadece TRT dinleyebiliyor. Türkiye hakkında sağlıklı haber alamıyor...”
Şimdi ayıp ettin Baskın Hoca... Sen de kendi kendinle çeliştin. Mevcut iktidarın yarattığı demokrasi cennetinde bütün kurumlar demokratikleşmedi mi? TRT de yansız, bağımsız, çağdaş bir yayın yapmıyor mu? TRT yalaka mı? Nasıl olur da TRT dinleyen bir kişi Türkiye hakkında sağlıklı haber alamaz? Tüh tüh.. Tövbe de hoca.. Tövbe... Kızmasın iktidar miktidar...
Erken tahliye!
1981 doğumlu Yılmaz Keskin, 2.5 yıldır Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde tutukluydu. İlk olarak geçen mart ayı sonlarında omuz - boyun arasında ağrı ve şişlik şikâyetiyle doktora çıktı. Bir teşhis konulamadı. Neden sonra kanser oluduğu anlaşıldı. Ailesine en fazla 2 - 3 ay yaşar denildi... Buna rağmen tahliye edilmedi. 30 Haziran’da ışın tedavisine başlandı. Yılmaz temmuz sonunda yürüyemez hale geldi. Hâlâ F Tipi’ndeydi. 30 Temmuz’da önce revire, ardından da hastaneye kaldırıldı. Artık öleceği kesinleşince tahliye edildi. Ve yalnızca 1 hafta sonra, 10 Ağustos 2009’da öldü...
Dünyanın hali
İİş Bankası’nın Çamlıca’daki yazlık tesisinde temiz havayı soluyarak dünyayı saran zehirli tehlikeleri dinliyoruz. TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin Karaca bize İş Bankası ile TEMA Vakfı’nın ortak yayını olan ‘Dünyanın Durumu 2009’ başlıklı kitabı sunuyor.
Sunarken gazetecilere ısrarla rica ediyor:
- Bu kitabı tanıtın, okunmasına yardımcı olun.
“Dünyanın Durumu 2009” küresel iklim değişikliğine karşı acil eylemler öneriyor. Hayrettin Dede kitabın arka kapağındaki kısa uyarıyı bizzat okuyor:
“2009 dünyanın iklimi için çok önemli bir yıl. Bilim adamlarına göre felaketlere neden olabilecek ani iklim değişimlerini önlemek üzere sera gazlarının salınımındaki artışı durdurmak için sadece birkaç yılımız kaldı.”
Kısır tartışmalar içinde yuvarlanan bizler petrol ve kömür kaynaklı gazların dünyayı nasıl boğduğunun farkında değiliz.
Her şeyimiz "para" olmuş. Sadece harcıyor ve tüketiyoruz...
Söz eski zamanlara ve tüketim ahlakına geliyor... Karaca'lar Bandırma’nın en varlıklı ailelerinden. Hayrettin Karaca, o yıllarda var olan tüketim ahlakına küçük bir örnek veriyor:
“Annem beni oyun oynamaya yollarken ayakkabılarımı çıkarır yalınayak yollardı. Çünkü öteki çocukların ayakkabısı yoktu...”
Eski zamanda mutluluğun tüketimde değil, paylaşımda arandığını kaydediyor:
- Ülkemiz çok fakirdi ama aç insanımız yoktu...
Bugün ise ülkenin yüzde 70’inin aç yattığı kanısında Hayrettin Dede...
88 yaşında hâlâ köy köy dolaşan; bıkıp usanmadan toprağı, tarımı, erozyonu anlatan bu delikanlıya uzun yaşamın sırrı soruluyor.. Mesela ne yer, ne içer? Sayıyor:
- Ceviz, badem, kuru üzüm, bal...
Türk insanının özellikle gençlerin her şeyi başaracak güçte olduğunu anlatıyor.
Uzun yaşamasının bir sırrı da bu olsa gerek... Halkından umutlu olması, insanların arasında kendisini mutlu hissetmesi, Dünya'da daha yapacağı çok işinin olduğuna inanması...
* Başbakan, Bahçeli’ye “İster Potamya desinler,
isterlerse Güneysu desinler. Halkımız ne demek isterse onu desin, sana ne!’’ demiş.
Ee Sayın Başbakan, Ak Parti yerine AKP diyenlere neden kızıyorsunuz?..
Engin Balım
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025