Tüp Tünel, sosis gibi kaldı. Denizin dibinde duruyor.
Necati Doğru, Sözcü’de Marmaray adı verilen Boğaz geçişinin işe yaramaz bir sosis gibi denizin dibinde kalakaldığını yazıyor.
“Marmaray”ın denizden geçişini sağlayacak “Boğaz Tüp Tünel”i Japon firmaları hemen hemen bitirdiler...
Birkaç hafta önce Başbakan’ın yaşgünü de bu tünelde kutlandı.
Başbakan inşaat sırasında ortaya çıkan çanak çömlek (tarihi eserler) yüzünden Marmaray’ın 3.5 yıl geciktiğini söylemişti. Oysa gecikmenin daha önemli bir sebebi vardı.
Marmaray’ın ray ve istasyon sistemini Fransız Alstom - Marubeni ile Türk Doğuş (kısaca AMD deniliyor) şirketleri inşa edecek, 2010 yılında bitirip teslim edeceklerdi.
Ne var ki, AMD ortaklığı ihaleyi almasından üç yıl sonra, geçen nisan ayında, yükümlülükleri yerine getiremeyeceğini bildirdi. Bakanlık da sözleşmeyi feshetti.
Bakan Binali Yıldırım ray ve istasyon işlerinin en kısa sürede bir başka firmaya ihale edileceğini bildirdi.
Ancak geçen yıl nisan ayından bu yana 11 ay geçti. İhale yenilenemedi. Ne zaman yenilenir, ne zaman tamamlanır belli değil...
Buna rağmen (müstafi) Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Marmaray’ın 2013 yılı 29 Ekim’inde bitirileceğinde ısrarlı...
Umarız biter... Bizim esas merak ettiğimiz... AMD ortaklığının ihaleden 3 yıl sonra neden çekildiği... Bugüne dek hiç açıklanmadı bu sebep? Fransız yüklenicinin tahkime gittiği söyleniyor. Neden çatladı anlaşma? Kim kime ne tür oyun oynadı? Karşılıklı zarar ziyan hesabı nedir? Bütün bunları bilmek hakkımız değil mi?
* Gazetecilerin eylemi için, “Gazeteci kılıklı kişiler için ayağa kalktılar” demiş.
Kim mi? Devlet adamı kılıklı bir Manisalı...
Fahrettin Fidan
Doktor yarası...
Biz gazeteciler ne kadar bayram yapıyorsak sağlık çalışanları da o kadar bayram yapıyor... Bayramlar artık protesto yürüyüşlerinde kutlanıyor... Pazar günü yaklaşık 40 bin sağlık çalışanı Ankara’da yürüdü... Ne söylüyor beyaz önlüklüler? Profesör Kamil Göl anlatıyor:
- Herkesin parasız, eşit, nitelikli sağlık hizmeti almasını istiyoruz.
- 2002 yılında yıllık 20 milyar dolar olan ülke sağlık harcamasının bugün ulaştığı 60 milyar doların sağlıkta iyileştirmeye neden olmadığını, Türkiye’nin dünyada 45. sıradan 90. sıraya indiğini söylüyoruz.
- Dayatılan “üniversitede performans” uygulamasının (2003 yılından beri devlet hastanelerinde uygulanıyor), şimdiye kadar devlet hastanelerinde olduğu gibi, üniversitelerde de eğitimi tamamen ortadan kaldıracağını, “bıçak parası” denilen rüşveti daha zorunlu hale getireceğini, gereksiz cerrahi ve tedavi sayılarının çok artacağını, hekimlerin riskli tedavilere girişmek yerine basit ve risksiz tedavilere yöneleceğini söylüyoruz.
Bir pazar günü...
Bu fotoğraf pazar günü Galatasaray’da gazeteciler yürüyüşünde Ozan Güzelce tarafından çekildi... Fotoğrafta görülen benim.. Bu yıl gazetecilikte 45 Milliyet’te 25 yılım doluyor... Yani gazetecilik yaşım 45, Milliyet yaşım 25... İki askeri darbenin içinden geçtim. 12 Mart’ta işsiz kaldım, 12 Eylül’de yurtdışında cunta aleyhinde konuştuğum için uzun süre yurda dönemedim. Son darbenin üzerinden 30 yıl geçti...
Az gittik, uz gittik ne kadar yol gittiğimiz ortada...
Meslektaşlarımız hapiste.
Gazetecilik yapmaya niyetli olanlar hapis tehdidi altında...
Çoğu arkadaşımız işsiz... Çalışanlar çoğunlukla hak ettiği ücreti alamıyor. Gazete yönetimleri ağır vergi cezalarıyla tehdit ediliyor.
Sansürün kaldırılışının 103’üncü yılında... Sansür sürüyor...
Neden bütün bunlar? Sizlerin gerçekleri öğrenmemeniz için sayın okurlar... Hapsedilen sizin özgürlüğünüz... Bu gazeteler sizin için çıkıyor, bu yazılar sizin için yazılıyor çünkü...
Yandaş bir gazetenin yönetmeni, “3 yıldır görevdeyim, hiçbir güç kaynağından manşetimize müdahale gelmedi” diyor.
Demek ki güç kaynakları atılan manşetlerden gayet memnun.
Haldun?Ertem
Üstat...
Mimar Doğan Hasol’un önceki gün sözünü ettiğimiz “Mimarlar Dik Durur” adlı kitabından hoş bir anı daha...
Mimar Fatin Uran Ankara’da, bir proje işini görüşmek üzere bir devlet dairesine gitmiş. Kendisini dairenin başındaki müdür, “Buyur üstat” hitabıyla karşılamış; yer göstermiş. Ve hatır sorarken de yine hep “üstat” sözcüğüyle hitap etmiş. Fatin Uran bu karşılama ve hitap biçiminden çok memnun kalmış ve gördüğü saygıyı mesleği mimarlığa gösterilen saygıya bağlamış. Sıra çay - kahve ikramına gelmiş:
“Ne içersiniz üstat?”
Cevabı alan müdür zile basmış, içeri giren hademeye, “Üstat, bize az şekerli iki kahve getiriver” demiş.