Yeni yılın ilk günü, pırıl pırıl bir İstanbul sabahına uyandık. Osman’la her zamanki mercanköşk, birkaç minik domates ve zeytinyağı ile hazırladığımız kahvaltı salatamızı ve çörekotlu lor peynirimizi yerken, pencereden süzülen güneş yüzümüzü okşuyordu. Güneş o kadar davetkardı ki dayanamayıp kendimizi dışarı attık. Bebek’te denizin kıyısında yılın ilk yürüyüşünü yaptık; açık havada gazete okuyup yemeğimizi yedik...
Onkoloğumun her muayenede bana mutlaka sorduğu tek bir soru var: “Yürüyüş yapıyor musunuz?” Her seferinde ödevini yapmamış tembel çocuk mahcubiyetiyle “hayır” diyordum. Umarım 2011’in ilk günü başlayan sabah yürüyüşlerini yıl boyunca aksatmadan sürdürürüm. Bir doktor arkadaşım, “Sen hiç dil ya da kalp gibi hareket eden organlarda kanser duydun mu? Bol bol hareket edeceksin” demişti...
Sağlıklı ve eğlenceli olsun
Karlı yılbaşı kartpostallarıyla ne kadar da tezat bir gün! Küresel ısınmayı düşünmemeye çalışıp, bardağın dolu tarafından bakarak, ışıltılı bir yıl geçirmeyi umuyorum. Zaten yıllardır yeni yılı bu kadar kahkahalarla karşılamamıştık, 2011’e dakikalar kala biz kasıklarımızı tuta tuta gülüyorduk... Bu bana çok iyi geldi. Çünkü kanserden sonra artık benim her yeni yıldan beklentim, sağlık ve eğlence; tabii sevdiklerimle birlikte...
Geçen yıl en büyük sıkıntım, zamanımın önce kanser sonra da benim kitap (Aşkolsun Kanser) tarafından yönetilmesiydi. Yıllar yılı zamanını dilediği gibi yönetme özgürlüğüne sahip biri için hiç kolay kabul edilebilir bir durum değil. 2011, eskiden olduğu gibi kendimi özgür hissedebildiğim bir yıl olsun istiyorum.
Fehmi Koru bile istenmiyorsa...
2011, benim de içinde bulunduğum medya sektörünün geleceği açısından çok kritik bir yıl. Fehmi Koru gibi AKP iktidarının bugünlere gelmesinde katkısı olan, Cumhurbaşkanı Gül’ün üniversite yıllarından yakını, iktidar yanlısı bir gazetede önemli bir pozisyondaki bir gazeteci bile, işinden ayrılmak zorunda kalıyorsa... Türkiye saydamlaşıyor, demokratikleşiyor dedikleri bir ortamda, ne büyük bir çelişki!
Bırakın demokratikleşmeyi, Başbakan Erdoğan medyanın zaten sınırlanmış olan hareket alanını daha da daraltımaya kararlı. AKP’yi birlikte kurdukları Cumhurbaşkanı’na yakın bir gazeteciden gelen eleştiriye bile tahammül edemiyor.
Bu yılki genel seçimler, medya açısından da hayati önem taşıyor. Eğer ana muhalefet etkili olamaz ve AKP seçimlerden daha da güçlenerek çıkarsa, Başbakan “medyayı hizaya sokma” faaliyetlerinde maalesef işi iyice azıtacaktır.
Lüks tüketimin merkezi mi?
Geçen yıl dünya haritasını önüne açan bir yatırımcının en güneşli gördüğü ülkelerden biri Türkiye’ydi. Uluslararası sermaye, parasını Türkiye’de değerlendirmek istediği için, yaratılan para bolluğu sonucunda bir takım insanlar iyi para kazandı. Türkler’in Çinliler gibi tasarruf etme geleneği olmadığı için de, geliri artan doğruca arabasını değiştirdi. Lüks lokantalarda istakoz yeyip pahalı şaraplar içti.
Araba satışlarının tüm zamanların rekorunu kırması, en pahalı markalar için İstanbul’daki mağazalarının geçen yıl dünyada en yüksek cirolara ulaşması, İstanbul’un lüks tüketimde geçen yıl büyük bir sıçrama yapması, yıl sona ererken en görmek istemediğim haberlerdi.