Eksik olmasın, Türk Telekom da ana sponsor olarak böyle bir sergiyi İstanbullulara armağan etmiş.Gazeteci olmanın avantajıyla sergiyi ilk görenlerden biri olmuşum. Dünyanın dört bir yanından sanatçıların, izleyiciyi mutlaka rahatsız etmeyi, düşündürmeyi hedefleyen birbirinden çarpıcı yapıtlarını ilgiyle izlemekteyken o da ne? Venedik Bienali, 110 yıllık tarihinde İtalya dışına ilk çıkışında ne kadar şanslıyız ki İstanbul'a, ayağımıza kadar gelmiş. Bomboş bir odada yüksekçe bir sütunun üzerinde bir buket çiçek ve hemen önünde dikdörtgen bir kaide. Duvarda 'The Centre of Attention' yazıyor. Meğer bu sanatçı grup, bizi kendi cenazemizin provasını yapmaya davet ediyormuş. Musalla taşı yerine geçen o dikdörtgen kaidenin üzerine yatıp, hatta dilersek üzerindeki bembeyaz örtüyü kefen niyetine üzerimize sarıp, kendi cenazemizde çalınmasını istediğimiz müziği dinleyebilirmişiz. Nasıl derseniz? Esere bakarken gözünüze hiç çarpmayan ters köşede, küçücük bir masa ve bir bilgisayar var. Dilediğiniz cenaze müziğini derhal çalıyorlar. Serginin belki de en interaktif işi. Ama musalla taşına yatıp da kendi cenaze müziğini çaldıran kaç kişi çıkar bilemiyorum. Teşekkür ederim, ben almayayım!Venedik Bienali için "dünya sanatının vitrini" denir her zaman. İstanbul'a gelen sınırlı sayıdaki yapıtta bile bunu anlamak kolaylıkla mümkün. Örneğin Filistin asıllı Lübnanlı kadın sanatçı Mona Hatoum'un yusyuvarlak kum havuzu. Bir eser hem son derece minimalist olup, hem de bu kadar çok şeyi nasıl anlatabilir? Lübnan'da bitmek tükenmek bilmeyen çatışma ortamı, 54 yaşındaki Hatoum'u, üniversite öğrenimi için gittiği Londra'da göçmen olarak yaşamak zorunda bırakmış. Ömür boyu sürecek bu göçmenlik, kum havuzunda da göze çarpıyor. Yuvarlak havuzun içinde sürekli dönen metalin bir bozup bir düzelttiği kumda sadece yersizlik / yurtsuzluk hissi değil, aynı zamanda artı ve eksinin birlikteliği ve sürekliliği de beyninize nakşediyor."En iyi sanat, olanaksız çelişkileri sergileyerek, nesneleri sizin adınıza karmaşıklaştıran, dünya hakkındaki varsayımlarınızı sorgulamanızı ve bunun sonucunda da yanıtlar yerine daha fazla soruya sahip olmanızı sağlayan sanattır!" Hatoum'un bu sözleri, özellikle bu sergi için fevkalâde geçerli. En interaktif iş, ama... Güney Afrikalı sanatçı Berni Searle'nin video performansı, yokluğu hikâye ediyor. Üstlerinde buharlar tüten kazanlar, insanın iştahını kabartıyor, ama kapakları açıldığında kazanlar bomboş. Çünkü burası Afrika.Hintli sanatçı Subodh Gupta ise Köri adlı yapıtında hem hızlı ve kontrolsüz küreselleşmeye, hem de Batı'nın diğer kültürleri anlamaktaki miyopluğuna eleştiri oklarını batırıyor. Paslanmaz çelikten devasa bir mutfak seti. Her türlü kap-kacak mevcut, ama bir mutfağın temel malzemesi olan gıdadan yoksun. Yerleştirmedeki tekrar özelliği, hem Batı sanatına hem de kalabalık bir Hint ailesinin yemek ritüeline gönderme yapıyor. Yokluk ile varlık arasındaki çelişkiye yaman bir gönderme. mtamer@milliyet.com.tr Yoksulluk ve açlık