Japonya’da günlük tutacak vakti olmayanlar için telefonla bu hizmeti veren şirketler kurulmuş.
Açıyormuşsunuz telefonu, o gün neler yaşadığınızı, neler hissettiklerinizi anlatıyormuşsunuz. Her ay sonunda da hepsi düzenlenmiş, kağıda dökülmüş olarak evinize gönderiliyormuş.
Bugünün tüketicisine mal satabilmek için bu tür yaratıcılıklar gerek. Artık müşteri ne istiyor diye gözünün içine bakma devri gerilerde kaldı. Siz onun ne istediğini keşfedip de üretinceye kadar, rakibiniz o malı çoktan piyasaya sunmuş ve satmış oluyor. Sizin yapmanız gereken, müşterinin hayal edemediği ürünü üretip, onun satın alabileceği yeni bir ihtiyacı yaratmak. Tıpkı Japonya’daki telefonla günlük yazdırma hizmeti gibi.
Geçen hafta "Ben Müşteriyim" seminerinde günümüz müşterisinin beklentileri üzerine kafa yorduk. Ve hepimiz şu noktada birleştik ki, teknoloji ne kadar ilerlemiş olursa olsun, dün olduğu gibi bugünün müşterisi de insan. Ve insanlar genelde duygularıyla alışveriş yapıyorlar, sonra da satın aldıkları mal ve hizmeti akıllarıyla gerekçelendiriyorlar. Dolayısıyla teknoloji aracılığıyla da olsa, sizden duygularına hitap etmenizi, kendisi için özel bir hizmet sunmanızı bekliyorlar.
Call - center gibi teknolojik duvarlar ise tüketiciye hizmet gibi sunulsa da aslında caydırıcı. Çünkü kişiye özel hiçbir yanı yok. Zaten herhalde asıl amacı da, şirketlerin tüketiciyle temas maliyetlerini düşürmek. Nitekim yapılan hesaplamalara göre bankaların her bir müşteriyle yıllık temas maliyeti 500 dolarken, call - center’ların kurulmasından sonra bu maliyet onda bire (50 dolara) düşüyormuş.
Muteber sanılan bağımsız denetim şirketinin işbirliğiyle(!), muhasebe hileleri yaparak pireyi deve göstermek Enron’la sınırlı değil herhalde. Zaten Amerika’nın SPK’sının gözü, haftalardır New York Borsası’ndaki şirketlerin üzerinde. Denetimler sıkılaşmış. Hesaplar didik didik inceleniyor. Bilanço dışında tutulan kalemlerden bazılarının bilanço içine alınması isteniyor. Bu uyarıyı alan şirketlerin Wall Street’teki hisse fiyatları füze hızıyla düşüyor.
Bu arada Amerikalı ekonomistler, Avrupa ve Japonya’nın kendi Enron’larının da yakında ortaya dökülebileceği uyarısında bulunuyorlar. Avrupa’da özellikle 3. jenerasyon mobil telefon ihalelerini astronomik fiyatlar ödeyerek kazanan telekom şirketlerine dikkat edilmesi gerektiği hatırlatılıyor. Borçluluk düzeyleri logaritmik artan telekom devlerinin de işin içinden çıkmak ya da ekonomik durgunluk aşılıncaya kadar süre kazanmak için bazı muhasebe hilelerine başvurmuş olabileceğine işaret ediliyor.
Bana soracak olursanız Avrupa ve Japonya kendi Enron’larını ararken, projektörleri Wall Street’e açık olan ya da iş hacminin önemli bir kısmını ABD pazarından sağlayan şirketlere çevirmeli. Bu durumda da Avrupa’daki ilk kıvılcımın neden İrlanda’da parladığına şaşmamak gerek.
Gözünüzden kaçmış olabilir, ben hatırlatayım. Dublin Borsası’nda hisseleri bir haftada yüzde 70 değer yitiren Elan ilaç şirketi, Londra Borsası’nın yanı sıra Wall Street’te de işlem görüyor. Amerikalı bir yatırımcıya 750 milyon dolar kaptıran İrlanda’nın en büyük bankası Allied Irish Bank ise ABD’nin çeşitli eyaletlerinde 300 şubesi ve 6 bin personeli olan geniş bir faaliyet ağına sahip.
Özay Şendir
Küfür çok ayıp, geçmişi yazmak yeter...
6 Haziran 2025
Abbas Güçlü
Yaşadığımız toprakların farkında mıyız?..
6 Haziran 2025
Zafer Şahin
Senin kısmetine Kent Lokantası düştü İstanbul
6 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Savaş tamtamları ile barış olur mu?
6 Haziran 2025
Mehmet Tez
Pink Floyd, Live in Pompeii: Woodstock’ın tam tersi
6 Haziran 2025