Nazlıcan Göksu

Nazlıcan Göksu

-

Tüm Yazıları

New York bir emlak ve emlakçı pazarı. Fiyatlar yüksek, alan küçük. Rakamlar sadece kiracıları değil, emlakçıları da şaşırtıyor

New York toplamda 5818 gökdelene ev sahipliği yapan şehir olarak tarihe geçmiştir. Yüksek binaların varlığı, yaşamların değişmesine yol açmış tabii.
Bugün New York, bir emlak ve emlakçı pazarı. Fiyatlar yüksek, alan küçük, hem de çok..
Çoğu evde bulaşık hatta çamaşır makinesi yokken kira için ödenen miktarlar çok yüksek. Bundan kaçmanın tek yolu şehir dışına doğru gitmek veya eski filmlerde olduğu gibi “Brownstone” isimli kiremit evlerde yaşamak.
Her binanın getirdiği yaşam tarzının farkıyla beraber, fiyatların değişmesi de beklenen bir haber. Fakat fiyat aralığı artık sadece kiracıları değil, emlakçılar, hatta müteahitler ve proje geliştirenleri de şaşırtıyor.
New York’un önde gelen emlak yatırımcılarından William L. ve Arthur Zeckendorf bu hafta ödedikleri meblağdan dolayı New York’lulara “bu şehirde limit yok” dediler. 60’ıncı Cadde’de ultralüks bir gökdelenin inşaatına başlamadan önce, metrekare başına 600 dolar ödeyen yatırımcılar, bu paranın “hava parası” olduğunu açıkladıklarında herkese “Aa” dedirttiler. Kullanılmayan geliştirme hakları olarak adlandırılan bu ödeme, ileride binayı yükseltebilmeleri için aldıkları “izin”. Tabii izin bu kadar pahalı olunca daha ortada olmayan dairelerinin fiyatları da otomatik olarak kafalarda canlandı. 500 metrekare bir dairenin fiyatının yaklaşık
48 milyon dolar olacağı öngörülüyor. Hak yememek lazım, önden hava parası ödenmiş, herkes zararda, pahalı olan New York.

1 dil 1 insan
New York’taki emlağın bu kadar pahalı olmasının başka bir nedeni ise herkesin New York’ta yaşama isteği. Avrupa’nın dört bir yanından akın edenler çoğaldıkça, insan çoğaldı, yer azaldı. Bu denklemin getirdiği başka bir yenilik ise konuşulan dil, hatta diller oldu. Hindistan’da yaklaşık 30 dil konuşulması herkesi şaşırtırken, aslında New York’ta konuşulan diller de bir o kadar çok. James Cheshire, Ed Manley ve John Barratt tarafından yapılan bir araştırma sonucunda haritalaştırılan bu bilgi, düşünülmemişi düşündürttü. Yaklaşık 8.5 milyon coğrafik tweet toplayan bu üç araştırmacı, 2010’dan 2013’e kadar her 50 metrekarede bu tweet’lerin hangi dilde yazıldığını filtrelemiş ve bunu bir haritaya çevirmiş. Ortaya çıkan sonuç bölge bölge konuşulan dillerin farkını ortaya çıkartmakla beraber, ne kadar çok farklı dil ve farklı ülkelerinin insanların burada buluştuğunun tekrar üzerini çizdi.

Haberin Devamı

New York’un sayıları

Haberin Devamı

Perde arkasındakiler

1929’dan beri şıklık, kırmızı halı, güzel yüzler ve parıltılar.
Ve Oscar...
Her ne kadar sahneye çıkana ödül vermek olsa da amaç, işin perde arkası çok daha farklı. Bu ödül töreni için kimimizin aklının ucundan bile geçmeyecek detaylar çoktan düşünülmüş, hatta biz fark etmeden uygulanıyormuş.
Bunlardan ilki oturma planı. Oscar’larda daha önce bulunmuşların fikri “Oscar’larda oturma planı yapmak, sanki bir düğünde oturma planı yapmak gibi; tek farkı bütün ailenin kavgalı olduğunu düşünün ve bu stresi dörtle çarpıp egosu çok yüksek insanlara yerleştirin”.
1980’den 2002’ye kadar, Akademi Ödülleri Görüntü ve Oturma Planı sorumlusu Spoerri, bu konuda kendi kurallarını çizmiş ve bu törende hâlâ onun sistemleri kullanılıyor. Spoerri’ye göre asla iki adayı yan yana oturtmamak gerekiyor, “Mutlu bir suratın yanında mutsuz bir surat görmek istemeyiz” diyor.
Spoerri’nin oturtuğu şaşırtıcı bir sistem daha var; koltuk doldurucuları. Ödül toreninin uzunluğundan dolayı, aktörler çoğu zaman koltuklarından kalkıp tuvalet molası ya da yürüyüş molası vermek isteyebilir diye düşünmüş Spoerri. Ama saniye saniye dünyaya, törendeki seyircilerin görüntüsünü yansıtmak kolay iş değil. Arada boş koltuk olması görüntüde sorun yaratabilir. Bu sorunu ortadan kaldırmak için, koltuk doldurucuları diye bir pozisyon yaratmış. Her ünlünün koltuğundan kalktığı an yerine oturucak bir doldurucu var, bu şekilde koltuklar boş kalmıyor, tören sanki hiç ilgi kesilmemiş gibi kesintisiz.