Nazlıcan Göksu

Nazlıcan Göksu

-

Tüm Yazıları

New York, göçmen kentidir. 170 ayrı dil... Peki böyle kozmopolit bir kentte yaşamının ne artıları var?

Ortaya karışık bir kent

Her gün aynı yerlere giden, New York’lular için yapılan etkinliklerden biri multikültürel bar turları. Katılımcılar rehber ile geceye bir barda başlıyor, başka barlarda devam ediyor.

New York sokaklarında yürürken doğma büyüme bir New York’luyla karşılaşmanız pek mümkün değil. Göçmen kentidir... 170 ayrı dil... Yaşayanların yüzde 8.2’si İtalyan, yüzde 5.3’ü İrlandalı, yüzde 3.6’sı Alman, yüzde 3.1’i Rus, Yunan, Fransız... İşte size New York. “Ortaya karışık” bir kent.
“Ee tabii, ne de olsa çok kozmopolit bir kent” denir ya New York için. Böyle kozmopolit bir kentte yaşamanın ne artısı vardır ? Bunu fark etmek bayağı bir zahmet doğrusu.
“Ortaya karışık bir kentte yaşamanın getirdiği ne farklar olabilir ki?” dediğinizde dediğinizde karşınıza çıkanların listesi oldukça uzun.
Akşam yemeği olarak Hint, Thai, İtalyan ya da Fransız yemeği yiyebilirsiniz.
Ya da bir Hint düğününe gidebilirsiniz, hiç Hint tanıdığınız yoksa İtalyan bir film izleyebilirsiniz Fransız şarabı içerken.
Uluslararası olmakla multi kültürelliğin farkını göz önünde bulundurarak analiz yaparsak, çok farklı etnik gruptan gelen, çok farklı kültürleri karıştırmış, kimisi de asimile olmuş bir göçmen kenti diyebiliriz New York için.
Bu bize her ne kadar pozitif gelse de kimi New York’luya göre aslında olumsuz bir durum. Bu konuda “Aynı trene biniyoruz ama indiğimiz duraklar farklı” diyebiliyorlar.
Ama eğer biraz “Polyannacılık” oynarsak bu kentte başkalarının kültürlerinden çok güzel örnekler toplayabiliriz.
Kültür bakanlığının bu demografik yapıyı pozitif bir sosyal harekete dönüştürme çabaları var. Her hafta özel etkinlikler düzenleyen kültür bakanlığı, New York’luları Latin dansları veya Çin yemeği ile tanıştırmak için elinden geleni yapıyor. Bu sosyal kaynaşmayı teşvik eden başka organizasyonlar ve etkinlikler de söz konusu.

Bar turları
Her gün aynı yerlere giden, aynı insanlarla karşılaşan, New York’lular için yapılan etkinliklerden biri multikültürel bar turları. Katılımcılar geceye bir barda başlıyor, başlarındaki rehber ile geceye başka barlarda devam ediyorlar. Latin, İtalyan, Yunan, Fransız barlarını durak olarak alan bu turun sonunda her katılımcı her barda başka bir kültürün içkisini tadıyor, başka kültürlerden insanlarla tanışıyor, hatta şanslı ise yeni arkadaşlıklarla, dostluklarla noktalıyor geceyi. Farklı kültürlerle tanışmanın en kolay yolu...
Bar turlarının yemek versiyonları da var. Fakat turun sonunda alınabilecek kilolar nedeniyle sanırım, bar turları daha bir rağbet görüyor New York’ta.

Meksika suşisi
Bu kültürlerin birleşimini daha da yaratıcı olarak kullanan bazı yerler de var. Bunlardan biri Meksika suşisi yapan bir restoran. “Meksika suşisi de ne demek?” derseniz suşinin içine Meksika sosları ve yemeği konduğunu hayal edin. Üstelik yanında da Japon taco’larını sunuyorlar. Karışımın böylesi biraz korkutsa da, bir gelen bir daha geliyor mu bilemesem de herkesin mutlaka bir kere denediğini söyleyebilirim.

Çin mahallesinde hamburgerci
Bütün bu multikültürelliğin getirdiği başka bir değişim ise markalar. Markalar bu kadar farklı kültürün birleştiği bu kente bazı adaptasyonlar yapılması gerekliğini biliyor. Amerikalı olmayan müşteriye kendilerini daha yakın hissettirmek isteyen markalar çeşitli çözümler bulmuş. En güzel örneği ise Chinatown’daki McDonald’s diyebilirim. Fotoğraftaki McDonald’s görmeye alıştıklarımızdan farklı değil mi?

Haberin Devamı

Köpeğiniz ne düşünüyor?

Haberin Devamı

“Kişi bir ülkede yaşamaz, dilinde yaşar” demiş ünlü filozof Emil Cioran.
Bütün bu kültürlerin birleşmesi ile beraber, düşüncelerin, algıların bir araya gelmesi neredeyse doğal. Bu doğal birleşmenin en büyük düşmanı ise dil. New York gibi bir şehirde herkes İngilizce konuşuyor sanılsa da, dil çok büyük bir sorun, bir filtre.
Birinin kültürünü tamamen anlamak için dilini konuşmak gerekmez mi zaten? Fakat bir Amerikalı bir Japon’u anlamak için onun İngilizce konuşması bekliyor, bu da kültürler arasında bir çelişki yaratıyor. Neyse ki teknolojinin bu kadar hızla ilerlemesi ile beraber dil sorunu yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı, herkes kendi dilinde konuşurken bile karşısındaki ile anlaşabiliyor hale geldi. Her telefonda bir sözlük, her kulaklıkta bir çevirmen. İşler çok daha kolaylaştı.
Hatta artık sadece insanlar arasındaki değil, hayvanlar ve insanlar arasındaki dil sorununa da parmak basılıyor. Nasıl mı?
Takara Tomy isimli bir Japon firması, köpeğinizin hislerini ve düşüncelerini bir cihaz sayesinde sizin dilinize çevirebildiğini iddia ediyor. Bu cihazı kopeğinize taktığınızda onun ne demek istediğini anlayabilirsiniz deniyor. Ürünün gerçekliği sorgulansa da New York gibi bir şehir için mükemmel bir icat. Dilin ne kadar önemli olduğunu anlatmak için de harika bir örnek.
Dil sorunu da ortadan kalkınca
New York tam bir Babil kulesi.