Nil Kural

Nil Kural

nil.kural@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Amerikan bağımsız sinemasının kendi kalıpları içinde tekrara düşen filmlerinin arasında kırk yılda bir “Yaşamın Kıyısında / Manchester by the Sea” gibi bir film çıkageliyor ve izleyiciye küçük hikayeleri ve insan hallerini sadelikten alınan bir kuvvetle anlatıyor. Filmin gücüne kimse kayıtsız kalamadı ve aralarında En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu (Casey Affleck), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Lucas Hedges), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Michelle Williams), En İyi Yönetmen (Kenneth Lonergan) ve En İyi Özgün Senaryo (Kenneth Lonergan) olmak üzere altı dalda Oscar adayı oldu.

Haberin Devamı

Bağımsız sinemanın unutulan gücü

Film, apartman görevlisi mesafeli ve duygusuz görünen genç bir adamı, Lee’yi merkeze alıyor. Lee, abisi Joe’nun hayatını kaybetmesinin ardından terk ettiği kasabasına geri dönüyor ve yeğeni Patrick’e destek olmaya çalışıyor. Şartlara rağmen mesafesini koruyan Lee’nin bu durumunun açıklaması geçmişinde yaşanan bir olayda gizli.

“Bana Güvenebilirsin” (2000) ve “Margaret” (2011) adlı iki cevherin yönetmeni Lonergan, üçüncü filmi “Yaşamın Kıyısında”da bir karakter nasıl anlatılır konusunda yönetmenlik dersi veriyor. Casey Affleck’in büyük bir başarıyla canlandırdığı Lee’nin hayatının iki dönemi arasında kartlarını ustalıkla açarken izleyiciyi karakterlerin hikayesine tam anlamıyla bağlıyor. Süs ve ciladan uzak bu karakter filmi, küçük ve gündelik görünen altındakilere baktıkça yaşama dair büyük hazineler buluyor. Sade ve ne yaptığını bilen sinemanın altüst ediciliğini gözler önüne seriyor.

Ben Affleck’in epik denemesi

Bağımsız sinemanın unutulan gücü

Ben Affleck yönetmenliğini üstlendiği “Argo” gibi filmlerin başarısının rüzgarıyla iddialı bir gangster epiği denemesinde bulunuyor. “Gecenin Kanunu/ Live by Night”ta Affleck, Boston’lu Joe Coughlin’in Büyük Buhran döneminde içki kaçakçılığı yaparak yükselişini konu alıyor. İddiası ve dönemi itibariyle Sergio Leone’nin “Bir Zamanlar Amerika”sını akla getiren film, bu başyapıtın kıymetini de hatırlatıyor. Ancak film, yüksek yapım kalitesine rağmen epik olmaya çalıştıkça aforizmalar ve akılda kalmayan olaylar karmaşasına dönüşüyor.

Haberin Devamı

Haftanın diğerleri

Bağımsız sinemanın unutulan gücü

“Trafik”le Orijinal Senaryo dalında Oscar kazanan ve “Syriana”yı yöneten Stephen Gaghan, yeni filmi “Altın / Gold”da başrole Matthew McConaughey’i yerleştiriyor. Film, Endonezya’da altın arayan bir girişimcinin hikayesini konu alıyor.

Haftanın çocuklara hitap eden filmleri, H. Can Dizdaroğlu ve Berk Tokay’ın imzasını taşıyan yerli animasyon “Fırıldak Ailesi” ve İspanya-Kanada ortak yapımı “Ozzy / Tüylü Kaçak”.

Japonya’dan ABD’ye transfer olan “Halka” serisinin ABD yapımı serideki üçüncü halkası “Halka 3 / Rings” adını taşıyor. Film, yedi gün içinde hayatını kaybedeceğiyle ilgili tehdit alan bir kadının dehşet veren öyküsünü anlatıyor.

Yılın en iyilerinden

Bağımsız sinemanın unutulan gücü

Maren Ade’nin yönettiği, Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar adayı “Toni Erdmann”, yarıştığı Cannes Film Festivali’nde hakkı olan ödülleri kazanamadı belki ama sinemasının gücüyle yılın sinema olayına dönüştü. 2009 yapımı “Alle Anderen”le Alman sinemasının yeni neslinin parlak temsilcilerinden biri olarak selamlanan Ade, “Toni Erdmann”da bir baba-kız ilişkisini mizaha sırtını dayayarak merkeze alıyor. Romanya’da çalışan iş kadını Ines (Sandra Hüller), onu ziyarete gelip oyunlar oynayan babası Winfried’e (Peter Simonischek) başta direnç gösteriyor ama zamanla Ines’in de babasına katılmasıyla sıkıcı gündelik hayat bir oyun alanına dönüşüyor. Film, sistemin yarattığı mutsuzluk içinde sıkılanlara mizahın ve alayın dönüştürücü gücünü hatırlatırken, dokunaklı olmayı da başarıyor. Winfried’in alter egosu Toni Erdmann’ın oyunculuğuna bayıla bayıla dahil olmamak mümkün değil.

Haberin Devamı

Mendilleri hazırlayın

Bağımsız sinemanın unutulan gücü

Aralarında En İyi Film, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Dev Patel), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Nicole Kidman) ve En İyi Uyarlama Senaryo’nun da olduğu altı dalda Oscar adayı “Lion”, Garth Davis’in ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu bir yapım. Film, küçükken Hindistan’da kaybolan ve Avustralyalı bir aile tarafından evlat edinilen Saroo’nun yetişkinliğinde bilgisayar başında kaybettiği evini aramasını konu alıyor. Film, dünyanın bütün acılarını olabildiğince basitçe ve oryantalist bakış açısına sadık kalarak bünyesinde topluyor. “Mendilleri hazırlayın” kalıbının bütün tellerine basan “Lion”, basit ve kendisini kaptırmayan izleyiciler için klişe bir melodram olmanın ötesine geçemiyor. Filmin ödül sezonunda yakaladığı başarıyı yapımcıları Weinstein’ların Hollywood’daki etkilerine bağlamak mümkün.