Shakespeare’in yarattığı ve oyunlarında kullandığı karakterlere ilham kaynağı olmuş yerlerin izlerini sürmek isterseniz listemize göz atın
William Shakespeare, Stratford-Upon-Avon’da doğmuş ama Londra’ya evim demiştir. Elbette Londra artık onun yaşadığı dönemdeki Londra değil, 16. yüzyıldan günümüze büyük ölçüde değişiklikler geçirdi ama gene de hâlâ o dönemin izlerini sürmek mümkün. Shakespeare’in yarattığı ve oyunlarında kullandığı karakterlere ilham kaynağı olmuş yerlerin izlerini sürmek isterseniz mutlaka görmeniz gereken birkaç noktayı yazayım:
The City of London’s Guildhall: 1411 yılından bu yana Belediye binası olan bu bina günümüzde de halen Londra’nın idari ve tören merkezidir.
Guildhall Kütüphanesi: Londra’yla ilgili konularda halka açık müthiş bir referans kütüphanesi ve Shakespeare’in 36 oyununun ilk foliosunun günümüze gelebilen bir kopyasına ev sahipliği ediyor.
Blackfriars Tiyatrosu: Londra’da Shakespeare’e ait olduğu bilinen tek mülk.
St. John’s Gate: Günümüzde müze olarak kullanılan bu bina, döneminde büyük ustanın oyunlarının denetlendiği ve lisans aldığı yer.
St. Helen’s Bishopsgate Kilisesi: Shakespeare’in ibadet etmek için gittiği kilise.
Southwark Cathedral: Erkek kardeşi Edmund’un mezarının olduğu yer.
Orijinal Globe Tiyatrosu’nun yeri: Shakespeare’in oyunlarının çoğunun ilk kez sahnelendiği ve 17. yüzyılda yangınla tahrip olup yeniden inşa edilen ama yeniden yıkılan tiyatro.
Yeni Globe Tiyatrosu: Elizabeth dönemi eski tiyatronun yerine yapılan yeni tiyatro.
Buralarda büyük ustanın izini sürün, çok heyecan verici bir deneyim yaşayacaksınız. Ben gene de profesyonel bir tura katılmanızı öneririm. Bu sayede Elizabeth döneminde Londra’da yaşam hakkında bilgi edinecek, Shakespeare’in arkadaşları, meslektaşları ve dönemin karakterleri hakkında hikayeler dinleyecek, Londra’nın Ortaçağ eğlence bölgesini keşfedip insanları o dönemde nelerin cezbettiğini bulacaksınız. Biraz daha günümüze doğru gidersek, Victoria döneminin en iyi romancısı olarak kabul edilen Charles Dickens’ı da unutmamak gerekir Londra’ya gelmişken. Dickens’in Londrasını onun gözlerinden görmeyi deneyin. Hayal gücünü ateşleyen ve ona romanlarını yazdıran Londra’yı yürüyerek keşfedin.
Son istirahat yeri St. George the Martyr Kilisesi: Dickens’ın “Erken yıllarımın pastoral havası” dediği bir yer olan bu kiliseyle başlamak gerekiyor iz sürmeye. Mutlu çocukluk yıllarını kaybettikten sonra da yüzleşme yaşadığı önemli bir noktadır burası.
Marshalsea Hapishanesi: “Sefil yılların kalabalık hayaletleri” sözünü çözeceğiniz yol üzerindeki önemli bir nokta. Babasının hapse düşmesinin hayatındaki ve yazarlık serüvenindeki önemli rolünü de anlamanıza katkıda bulunacak.
Little Dorrit Court ve Quilp Street: Şehrin hareketli sokaklarının arasında inanılmaz bir kırsal alan. Buradan sonra Victoria dönemi sanayileşme izlerinin bulunduğu sokaklardan yürüyerek, 16. ve 19. yüzyıllar arasında kimsesizlerin gömüldüğü Crossbones Mezarlığı’na gelirsiniz . Yerel halkın mezarlık sakinlerine yazdığı mesajları okuyun.
Borough High Street: Bir tanesi hariç hemen tüm dönem hanları kaybolmuş olsa da, Dickens’ın deyimiyle yüzlerce hayalet öyküsü üretmeye uygun geçit, galeri ve merdivenlerin olduğu bir yer. Buradan Dickens’ın ilk karakteri Sam Weller’i yayıncısı Pickwick’e ulaştıran parke yollardan geçeceksiniz. Yine Dickens’ın romanlarında yer alan Londra’nın en eski pazarının olduğu yerden geçerek, Thames Nehri kıyısına ulaşmak için Londra’nın en eski Gotik Kilisesi’nin yanından geçin. “Oliver Twist” romanının önemli noktası Londra Köprüsü’ne gelin.
Dickens’ın son istirahat yeri Westminster Kilisesi’ni de görün. Londra’nın gizemli labirentlerinde çıkacağınız bu yolculukta iyi keşifler dilerim.