Orhan Beşikçi

Orhan Beşikçi

-

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Araştırmacı yazar sahaf İlhan Pınar’la sıklıkla buluşup İzmir üzerine sohbet yaparız. “Yaşadıkları şehrin tarihini bilmeyenler o şehri sadece tüketeceklerdir” diyen İlhan Pınar’a “İzmir’in tarihi ne kadar yazılmıştır?” diye sordum.
“İzmir’in çok dillendirildiği ve övgüyle söz edildiği zengin tarihinin henüz yazılmadığını söyleyebilirim. Biz henüz bütüncül bir İzmir tarihini sağlıklı olarak yazamamışken, lokal ve mahalle tarihlerini yazmaya başlayan kentlerin çok arkasından gitmekte olmamız üzücü ve yaralayıcıdır. Örneğin; tünellerle gündeme gelen ve kentin önemli lokasyonlarından olan Damlacık ve Değirmentepe üzerine yazılmış bir cümle dahi bulamazsınız.
Ne yazılı olarak ne de araştırma anlamında 19. yüzyılda yapılan çalışmaların çok gerisindeyiz. Yani demek istediğim 19. yüzyılda bize kentle ilgili aktarılanların dahi arkasından yetişemiyoruz. Bu kentin tarihi için Avusturyalı Baron Anton Prokesch Von Osten’in, Georg Weber’in, Aristoteles Frontier’in ve diğerlerinin yaptıklarını ve bu kentin belleğine katkılarını algılamadan, ortaya koymadan ve hakkını teslim etmeden pek mesafe alabileceğimiz zannetmiyorum.
İzmir’i keşfetmeden Akdeniz’e açılamaz dediğinizi anımsıyorum, İzmir yazılan ve okunan bir kent değil mi?
“İzmir’i keşfetmeden Akdeniz’e açılırsanız, yüzemezsiniz! Tarih bilinçtir; kent aidiyettir. 20. yüzyılda kentteki en büyük keşfimiz Agora’dır! O da biliyorsun bir sel felaketi sonrası kendiliğinden olmuştur. 18 ve 19. yüzyıllarda Stephan Schulz ve Georg Weber’in bize aktardığı Sütveren Meryem/Panaghia Galatoussa’yı biz daha geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkarabildik.
Elbette yazılan ve okunan bir kent olmadığı çok açıktır. Kentte doğru dürüst bir yayınevinin olmadığı, hasbel kader kentle ilgili basılan bin kitabın tüketilemediği bir kentin yazılıp okunduğundan söz edebilir miyiz? Kentle ilgili bir bilgi üzerinden tartışma yaparak doğruya erişebileceğiniz bir platform bile yoktur. Kaldı ki, kentin ne doğru dürüst bir envanteri ne de bir arşivi söz konusudur... Eğer İsviçre’de bir yazar, ‘İzmir neden edebi kent olamadı?’ üzerine kafa yoruyorsa, Kanada’da bir akademisyen, Fazıl Ahmet Paşa Vakfiyesi üzerinden kenti okumaya çalışıyorsa İzmirlilerin bunların üzerine düşünmesi gerekir. Bilgi turiste pazarlanacak meta olmaktan öte kendimizin ihtiyacı olduğu anlaşıldığı sürece değerlidir. Yaşadıkları şehrin tarihini bilmeyenler o şehri sadece tüketeceklerdir.
Sadece yazarak ve okuyarak bir İzmirlilik kimliği oluşturamayacağımız açıktır. Bu etkinliğin kentin günlük yaşamında da uygulamaları olan etkinliklerle desteklenmesi gerekmektedir. Kenti kentte yaşayanlara dokunulabilir, hissedilebilir kılmak gerekir.
Kentin siyasi düşüncelerle bölünmüş bir kültürel iklimi var. Herkes kendi kültürel ikliminin geçerliliğini düşünüyor. Bu zihinsel bir bölünmedir ve buradan bir İzmirlilik çıkmaz diye düşünüyorum.
Geçmişiyle ortaklık kuramayan bir kentte aidiyet de olmaz zaten...
Aslında bu kent tarih olarak, toplumsal olarak ve kültürel olarak zengin bir birikime sahip, ancak bunu yazmadıktan okumadıktan sonra bu övünç ne kadar haklıdır, ayakları ne kadar yere basmaktadır? Kenti yazmak ve okumak ortak bir geçmişe sahip olmanın en önemli yoludur. Eğer tarihi kendinizle başlatırsanız ortak geçmiş de kuramazsınız. Yazmak ve okumak aynı zamanda aidiyetin ve kent kültürünün başlangıcıdır.”
Yapılan bir ankette İzmir’in rengi olarak çıkmış.
“Önemli olan kentlilerin bu kente ne katarak rengini belirlediği değil midir? Kentin rengi anketlerle belirlenebilir mi ki? Kentin rengini kentte yaşayanların katkıları belirler. Sizin o kente verdiğiniz emek o kentin rengini ortaya çıkarır. Örneğin İzmir’in 18 ve 19. yüzyıllardaki dünyaca ünlü rengi kırmızı olmuştur. Bugün dünya renk literatüründe ‘İzmir Kırmızısı’ olarak damga vuran renk bu kentin zanaatkârları tarafından ortaya çıkarılmıştır. Yeşildere’nin kolu olan Boyacı Deresi üzerinde kurulu olan boyahanelerde boyanan ipliklerin rengidir bu kırmızı. İzmir’den dünyaya yayılmıştır. Hiç kimse bu rengi anketle belirlememiştir mesela.”
İlhan Pınar; teşekkür ederim.