Dün gece Galatasaray ile Başakşehir arasında öyle bir maç oynandı ki, belki futbol olarak üst düzey değil ama mücadele olarak kıran kırana geçti.
Galatasaray’ı kaybedeceği her puan şampiyonluk yarışından uzaklaştıracaktı. Bunun bilincinde futbolcular nesi varsa sahaya koydular, olağanüstü mücadele ettiler. Önce şunu söyleyeyim; 47 bin taraftar müthiş bir itici güç... Futbolcuları daha çok koşmaya itiyorlar. Zaman zaman, bilhassa ilk yarı zorlansalar da taraftarın bu itici gücünle çabuk toparlanıp oyuna hakim oldular. Mücadele 60 dakika başabaş geçti diyebiliriz... Ama bu dakikadan sonra Başakşehir daha çok yoruldu ve oyundan düşmeler başladı. Fatih Terim bu dakikalarda Fernando’yu hücuma göndererek rakibi daha çok baskı altında tuttu. Ve Mariano ile de golü buldu. Golden sonra Gomis’in girdiği pozisyon, Rodrigues’in vuramadığı topla galibiyete daha yakın olan takım Galatasaray oldu. Ve maçın sonunda da ikinci golü buldular.
Defansta Denayer, Serdar Aziz hatasız futbol oynadılar. Maicon’un geçen hafta yaptığı hataları dün gece Denayer yapmadı. Adebayor gibi çok süratli adam eksilten, devamlı gol koklayan bir futbolcuyu devamlı kontrol altında tuttu. Mariano hem golü buldu ve
Galatasaray’ın, Gençlerbirliği karşısında ortaya koyduğu futbol önce Fatih Terim daha sonra da taraftarı mutlu etmediği gibi bir de kalan haftalar için tedirginlik yarattı.
Kendi sahasında iyi mücadele eden, her şeyini ortaya koyan bir takım deplasmanlarda neden böyle ‘uyur gezer’ gibi futbol oynuyor. Sivasspor, Kasımpaşa, Gençlerbirliği... Hep aynı senaryo. Evet Türk Telekom Stadyumu’nda müthiş bir taraftar desteği var. Büyük bir itici güç oluyorlar. Ama dış sahada takımı sırtlayacak, savaşacak, uykudan uyandıracak bir tek futbolcu yok.
Bakın daha önce Hagi, Melo, Sneijder, Drogba gibi isimler bunları yapıyordu. Rakiple didişiyordu, hakeme tepki gösteriyordu, gereken agresifliği sahaya yansıtıyordu ve giden maçı çeviriyorlardı. Şu anda bunları yapacak bir oyuncu sarı-kırmızılı takımın kadrosunda yok. Hepsi kont!
Hele Belhanda’yı kabul edemiyorum. Galatasaray’da 10 numaralı formayı giyiyor. Bu forma çok özeldir. Kimin sırtında o forma varsa arkadaşlarından daha fazla mücadele edip elini daha çok taşın altına koyması lazım. Belhanda büyük bir marka. Çok da iyi para kazanıyor. Olağanüstü futbol yetenekleri var. Ama kazandırdığı ya da çevirdiği bir tek maç yok.
Takımda bu
Galatasaray’ın, Gençlerbirliği karşısındaki görüntüsü sanki şampiyon olmak istemiyorlar gibiydi. Ne hırs ne mücadele hiçbir şey yoktu. Spor Toto Süper Lig’de her maç zor. Rakibin küçüğü büyüğü yok. Maç kazanmak istiyorsan, galip gelmek isteyen takım sahaya ağırlığını koyacak.
Dün gece de Gençlerbirliği takımı galibiyeti, puanı Galatasaray’dan daha çok istedi. Daha maçın 14. dakikasında Deniz Yılmaz kaymasa, vuruşunu yapsa golü atacak.
Bu pozisyon bile Galatasaray’lı futbolcuları hareketlendirmedi. Düşünebiliyor musunuz bu kadar yıldızları olan bir takım neredeyse net pozisyona girmeden maçı bitirdi.
Maicon defansta öyle hatalar yapıyor ki akıl almıyor. Serdar Aziz biraz olsun, daha iyi, en azından rakip ataklarda tek başına mücadele edip, dün gecenin de görevini yapan tek futbolcusuydu.
Nagatomo, geldi geleli en kötü maçını oynadı. Ne hücumda ne defansta başarılı olamadı, tel tel döküldü. Japon yıldızın açıklarını Serdar Aziz kapadı. Mariano da uyur gezer gibiydi. 20 kere hücuma çıktı. Ne bir tek olumlu pası, ne bir tek doğru dürüst ortası sıfır, sıfır...
Defansif görevlerinde de başarısızdı. Manu resmen Mariano’nun olduğu kanadı otoban gibi kullandı. Mariano ise
Galatasaray idari ve mali yönden bir sürü problemler yaşarken, Fatih Terim’in bu sorunları Florya’nın dışında tutarak takımını şampiyonluğun en büyük adayı konumuna getirmesi büyük başarı...
Çok değil, iki ay önce tesislerde kıyametler kopuyordu. Gitmek isteyen futbolcular, birbirlerine küs olan yabancı ve yerli isimler... Bir sürü sorun vardı. Ne yalan söyleyeyim futbol takımının bu kadar toparlanacağını düşünmüyordum. Şimdiyse futbolcular mutlu, iyi bir teknik direktörle çalışıyorlar. En ufak bir sorun anında hallediliyor. Yabancılar ve yerli oyuncular kardeş gibi oldular.
Her şeyden önce adaletli forma dağıtan bir teknik direktörleri olduğunu gayet iyi biliyorlar. Selçuk’u düşünebiliyor musun? Taraftar sahada görmeye tahammül edemiyordu. Şimdi o Selçuk gitti, yerine eski günlerdeki gibi başarılı, mesuliyet alan bir futbolcu konumuna geldi. Trabzonspor maçının yıldızıydı. Maçın sonlarında hocası alkışlatmak için sahadan aldığında 47 bin taraftar kendisini alkışlayarak bağrına bastı. Yine bu Selçuk geçen hafta hocasıyla görüşerek ‘Alacağım paranın önemi yok, ne zaman isterseniz boş mukaveleye imza atarım’ dedi.
Sezon sonu Donk’un mukavelesi bitiyor. O da kalmak istiyor. “Para
TT Stadı’nda dün gece taraftar rekoru kırıldı. 47 bin şampiyonluğa inanmış, coşkulu taraftar futbolcularla, teknik direktör Fatih Terim ile bütünleşince ortaya çok hırslı, gayretli, şampiyonluğun en büyük adayı benim diyen bir görüntü çıktı.
Kamuoyunda bir haftadır hep bu maç konuşuluyordu. Rıza Çalımbay rakiplerini yenmek için İstanbul’a gideceklerini söylese de maçtaki görüntü çok farklıydı. Hele bir ilk yarı oynandı ki neredeyse konuk ekibin tek bir atağı yok. Orta sahada Selçuk ve Donk hayatlarının maçını oynadılar. Okay ve Kucka’ya bırakın pas vermeyi top göstermediler. Sağ bekte golün pasını veren Mariano ve onun önünde oynayan, ilk golü atan Feghouli müthiş bir performans ortaya koydular. Belhanda da gayretliydi ama skora etki edecek ne bir pas verebildi, ne de bir şut çekebildi.
Rodrigues ise rakibiyle mücadele etti, rakibi geçti fakat verdiği pasların hiçbiri yerini bulmadı. Hele ikinci yarı öyle bir topu ezdi ki, bomboş pozisyondaki Gomis’e verse üçüncü golü de rahatlıkla bulabilirlerdi. Selçuk’un yan ağlara giden topunun yanında, Feghouli’nin harika şutunu ise Onur aynı güzellikte kurtardı. Bafetimbi Gomis’in golü ders gibiydi.
Okay Yokuşlu ağır hareket edince
Süper Lig’de ilk defa bu kadar heyecanlı, nefes kesen, kıran kırana bir şampiyonluk yarışı izliyoruz. Bu mücadelede son 8 haftaya baktığımız zaman en avantajlı takım Galatasaray.
Evet, kabul ediyorum, en zor maçları sarı-kırmızılılar oynayacak. Ama şu unutulmasın... Sahasında Trabzonspor, Başakşehir, Beşiktaş ve Malatya ile 50 bin taraftarı önünde büyük bir avantajla maç yapacak. Deplasmanda ise Gençlerbirliği, Alanya, Akhisar ve son maçta da Göztepe ile karşılaşacak. Bu hafta Trabzon ile sahasında, haftaya Gençlerbirliği ile Ankara’da, sonraki hafta Başakşehir ile Türk Telekom Stadyumu’nda... Bu maçlarda 9 puan alınması halinde Cim-Bom şampiyonluk şansını yüzde 80’e çıkarır.
Peki kolay mı bu maçlar? Kesinlikle çok zor. Görmüyor musunuz, bir haftadır Trabzonspor Teknik Direktörü Rıza Çalımbay, ‘Pazar günü en önemli maçımızı oynayacağız. İstanbul’a kazanmaya gidiyoruz’ diyor. Yani ‘Beşiktaş ve Başakşehir maçında kaybedilen puanların acısını Galatasaray’dan çıkaracağız’ demek istiyor. Bunu becerebilecek mi ya da 50 bin taraftar karşısında şansı ne kadar? Bunu bilmiyorum. Pazar günü göreceğiz. Ama çok zor bir maç olacak.
Gençlerbirliği deplasmanının ardından şampiyonluk
Türk Telekom Stadyumu’na 28 bin taraftar derbi öncesi Galatasaray’ın antrenmanını seyretmeye geliyor. Mağazalarda ve müzeye girişte ödedikleri para 1 milyon TL... İlk defa böyle bir şey görüyorum. Yıllar önce de Brezilya Milli Takımı’nın idmanını 36 bin kişi izlemiş. Ücret ödemeden.
Galatasaray taraftarının hakkı nasıl ödenir, onu bilemiyorum... Bu 28 bin taraftarın antrenmanı seyretmesi neyi tarif ediyor? İnancı, güveni, birlikteliği, kenetlenmeyi ve tek yumruk olmayı... Fatih Terim bunu başardı. Futbol şubesi nereden nereye geldi. Takım şampiyon olsa da olmasa da taraftarın hocalarına karşı bu desteği, inancı artarak devam edecek bu kesin.
Evet Galatasaray’ın çok zor ve sert maçları var. Ama herkesin içi rahat... İyi kaptan, fırtınalı denizlerde gemisini batırmadan varacağı yere götürendir. Terim de iyi bir kaptan. Her hafta üstüne koyarak gidiyor. Florya’nın eski halini hatırlayın. Futbolcular, Tudor’u bile maskara etmişlerdi. Donk’un, Linnes’in, Sinan’ın esamesi okunmuyordu. Kadroya bile giremiyorlardı. Bir de bugüne bakın. Sinan kurtarıcı, Donk olmazsa olmaz, Linnes ise görev verildiği zaman canla başla her şeyini ortaya koyuyor.
Futbol şubesinde sorun yok, hepimiz görüyoruz.
Fenerbahçe ile Galatasaray’ın oynadığı maçlar, bilhassa deplasmanda olan takım için zor geçer. Ben yıllar sonra ilk defa sarı-kırmızılı takımın Kadıköy deplasmanında bu kadar iştahlı, galibiyet isteyen, goller kaçıran bir görüntü verdiğine şahit oldum.
Evet iki takım için de harika bir maç olmadı. Üstünlük desen aşağı-yukarı başabaş bir mücadele oldu. Ama gol pozisyonu olarak konuk takım biraz daha öndeydi. Birincisi, Muslera kalesinde devleşti, çok net iki gol pozisyonunu kurtardı. Aynı şekilde Volkan Demirel de günündeydi ve kalesini gole kapattı.
Bafetimbi Gomis gününde değildi, ağır kaldı. Skrtel ve Neustadter kademeli olarak Fransız forveti etkisizleştirdiler. Buna rağmen Rodrigues, Şener ve Dirar’ın olduğu kanadı bayağı hırpaladı. Kaleye şut da çekti, arkadaşlarına pas da verdi ama sarı-lacivertlilerin defansı günündeydi. Bu toplara vurdurtmadılar.
Yine sol tarafta Nagatomo, gitti geldi, gol atmak için şut çekti, kendi kalesinde defansif anlamda neredeyse hatasız bir karşılaşma oynadı. Serdar, Maicon üst seviyede mücadele ettiler. Önce Soldado, daha sonra Fernandao ile olağanüstü mücadele ettiler ve çoğunda başarılı oldular. Maicon’un tek hatası ilk yarı ayağındaki topu