İlk bakışta çoğu kimseye hitap edecek bir senaryo. Ancak bugünün dünyasında uygulanma şansı yok gibi. ABD'nin Fransa, Almanya ve Rusya'nın ulusal tercihlerini bile ciddiye almadığı, askeri güç kullanma inisiyatifini tek başına elinde bulundurmak istediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyada sizin çizdiğiniz "kırmızı çizgiler" havada kalabiliyor. Küresel pazarda rekabet edecek bir teknoloji ve insan birikimine sahip değilseniz ulusalcı sloganlarla halkın refahını artırmanız da olanaksız. Ulusal şahlanışın ipuçlarını artık bu tür sloganlarda değil, Orhan Pamuk'un kazandığı ödülde, Sertab Erener'in ve Uzak filminin yönetmeni Nuri Bilge Ceylan'ın uluslararası başarılarında aramak daha doğru galiba. Avrupa Birliği (AB) üyeliğini Türkiye için bir hayal, bu yönde atılan adımları ise neredeyse ihanet olarak görenlerin kafasında biraz soyut bir "ulusal şahlanış" senaryosu var. Buna göre, "zinde güçlerin yurtsever iktidarı" şu ya da bu yöntemle kurulunca, ilk iş olarak AB'nin ve IMF'nin boyunduruğunu koparıp atacak. Halkımız ulusal tercihlerini yaparak sömürü çarkını kıracak ve refaha erişecek. Dış politikada ise yalnızca AB'ye değil, emperyalist ABD'ye de dersini veren "tam bağımsız" bir
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Avrupa Birliği (AB) üyeliğini Türkiye için bir hayal, bu yönde atılan adımları ise neredeyse ihanet olarak görenlerin kafasında biraz soyut bir "ulusal şahlanış" senaryosu var. Buna göre, "zinde güçlerin yurtsever iktidarı" şu ya da bu yöntemle kurulunca, ilk iş olarak AB'nin ve IMF'nin boyunduruğunu koparıp atacak. Halkımız ulusal tercihlerini yaparak sömürü çarkını kıracak ve refaha erişecek. Dış politikada ise yalnızca AB'ye değil, emperyalist ABD'ye de dersini veren "tam bağımsız" bir çizgi izlenecek, Silahlı Kuvvetlerimiz de kimseye kulak asmadan, ulusal hedeflerimizin gerçekleşmesi için üzerine düşeni yapacak.
İlk bakışta çoğu kimseye hitap edecek bir senaryo. Ancak bugünün dünyasında uygulanma şansı yok gibi. ABD'nin Fransa, Almanya ve Rusya'nın ulusal tercihlerini bile ciddiye almadığı, askeri güç kullanma inisiyatifini tek başına elinde bulundurmak istediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyada sizin çizdiğiniz "kırmızı çizgiler" havada kalabiliyor. Küresel pazarda rekabet edecek bir teknoloji ve insan birikimine sahip değilseniz ulusalcı sloganlarla halkın refahını artırmanız da olanaksız. Ulusal şahlanışın
Önce John Snow hakkındaki "ateşle oynama" iddiasını ele alalım. İddianın dayanağı Mr. Snow'un son haftalardaki bazı beyanları. ABD dolarının euro karşısında son dört yılın en düşük düzeyine gerilemesi konusunda fikri sorulan John Snow, "doların gücünün diğer paralar karşısındaki değeriyle değil, Amerikalıların dolara karşı beslediği güvenle ölçülebileceğini" ifade etmiş. John Snow, daha sonra ikinci bir beyanda bulunarak, "dolardaki düşüşün ABD'nin ihracatını olumlu etkileyeceğini" de söylemiş. Deneyimsiz bakanın bu sözleri, ABD yönetiminin "güçlü dolar" politikasından vazgeçtiği ve doların değerini korumak için hiçbir şey yapmayacağı şeklinde yorumlanınca da doların düşüşü daha da hızlanmış. Başkan Clinton döneminin, piyasalarda büyük saygı gören Hazine Bakanı Robert Rubin'den bu yana, yönetimin "güçlü dolar" söylemine alışmış olan piyasalar, John Snow'un sözleri üzerine bu söylemin değiştiğini düşünerek doların değerini daha da aşağı çekecek adımları atmışlar. Ateşle oynayan iki bakandan biri ABD Hazine Bakanı John Snow, diğeri Hazine'den sorumlu Devlet Bakanımız Ali Babacan. John Snow'un "ateşle oynadığını" Wall Street Journal gazetesi iddia etti. Ali Babacan'ın ateşle
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Ateşle oynayan iki bakandan biri ABD Hazine Bakanı John Snow, diğeri Hazine'den sorumlu Devlet Bakanımız Ali Babacan. John Snow'un "ateşle oynadığını" Wall Street Journal gazetesi iddia etti. Ali Babacan'ın ateşle oynadığını düşünenler arasında ise ben de varım.
Önce John Snow hakkındaki "ateşle oynama" iddiasını ele alalım. İddianın dayanağı Mr. Snow'un son haftalardaki bazı beyanları. ABD dolarının euro karşısında son dört yılın en düşük düzeyine gerilemesi konusunda fikri sorulan John Snow, "doların gücünün diğer paralar karşısındaki değeriyle değil, Amerikalıların dolara karşı beslediği güvenle ölçülebileceğini" ifade etmiş. John Snow, daha sonra ikinci bir beyanda bulunarak, "dolardaki düşüşün ABD'nin ihracatını olumlu etkileyeceğini" de söylemiş.
Deneyimsiz bakanın bu sözleri, ABD yönetiminin "güçlü dolar" politikasından vazgeçtiği ve doların değerini korumak için hiçbir şey yapmayacağı şeklinde yorumlanınca da doların düşüşü daha da hızlanmış. Başkan Clinton döneminin, piyasalarda büyük saygı gören Hazine Bakanı Robert Rubin'den bu yana, yönetimin "güçlü dolar" söylemine alışmış
Sanatçının yaratıcı gücüne karşı saygıda kusur etmek istemem ama canlı akvaryum balıklarını elektrikli bir öğütücü marifetiyle kısa sürede turuncu bir sıvıya çeviren bu sanatsal buluş bana Amerika'nın Irak'a "demokrasi getirme" denemesini hatırlattı. ABD, önce bilmem kaç bin ton bombayla "aydınlatarak" Saddam Hüseyin'den "kurtardığı" Irak halkını, şimdi dev bir öğütücünün içine koyup çorbaya dönüştürmeye niyetli sanki. ABD'nin formülü basit: Şii'si, Sünni'si, Arap'ı, Kürdü, Türkmen'i dev blenderin içine konacak ve Amerikalı bir asker ya da sivil gelip aletin düğmesine basınca ortaya tadına doyulmaz bir "demokrasi çorbası" çıkacak. Irak halkı ya da bir kesimi, akvaryum balıkları kadar çaresiz ve uysal davranmaz da sorun çıkartırsa onların da icabına bakılacak elbette. Birkaç gün önce Vatan gazetesinde yer alan ve "Katil sanat" başlığıyla dikkatimi çeken haber şöyleydi: "Danimarka'da Marco Evaristti adlı bir sanatçı, Trapholt galerisinde açtığı sergide onlarca akvaryum balığını blender'ların içine koydu. Sergiyi gezenlere de isterlerse düğmeye basıp balıkları öldürebilecekleri söylendi. Ziyaretçiler iki balığı balık çorbasına çevirince hayvanseverler ayaklandı." Amerika 1919'dan
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Birkaç gün önce Vatan gazetesinde yer alan ve "Katil sanat" başlığıyla dikkatimi çeken haber şöyleydi: "Danimarka'da Marco Evaristti adlı bir sanatçı, Trapholt galerisinde açtığı sergide onlarca akvaryum balığını blender'ların içine koydu. Sergiyi gezenlere de isterlerse düğmeye basıp balıkları öldürebilecekleri söylendi. Ziyaretçiler iki balığı balık çorbasına çevirince hayvanseverler ayaklandı."
Sanatçının yaratıcı gücüne karşı saygıda kusur etmek istemem ama canlı akvaryum balıklarını elektrikli bir öğütücü marifetiyle kısa sürede turuncu bir sıvıya çeviren bu sanatsal buluş bana Amerika'nın Irak'a "demokrasi getirme" denemesini hatırlattı. ABD, önce bilmem kaç bin ton bombayla "aydınlatarak" Saddam Hüseyin'den "kurtardığı" Irak halkını, şimdi dev bir öğütücünün içine koyup çorbaya dönüştürmeye niyetli sanki. ABD'nin formülü basit: Şii'si, Sünni'si, Arap'ı, Kürdü, Türkmen'i dev blenderin içine konacak ve Amerikalı bir asker ya da sivil gelip aletin düğmesine basınca ortaya tadına doyulmaz bir "demokrasi çorbası" çıkacak. Irak halkı ya da bir kesimi, akvaryum balıkları kadar çaresiz ve uysal davranmaz da sorun
Eğer Irak savaşı sonrasında giderek yaygınlık kazanan ve faizlerin düşmesine yol açan iyimserlik havası haziran sonununa kadar bozulmazsa bu yılın ikinci çeyreğinde, ilk çeyrektekinin tam tersi olacak, bankaların kârlarında büyük bir sıçrama olduğu görülecek. Bunun başlıca nedenini keşfetmek de hiç zor olmayacak: Faizlerin düşmesi sayesinde Hazine kağıtlarından elde ettikleri kârlar bankaları sevindirecek. Bankalarımızın bu yılın ilk çeyreğindeki kâr ve zarar rakamları belli oldukça Irak savaşı nedeniyle yaşanan paniğin nedeni de ortaya çıkıyor. Bankaların bu yılın ilk çeyreğindeki kârlarında geçen yılın aynı dönemine göre müthiş bir düşüş var. Hisseleri İMKB'de işlem gören büyük özel bankalardan Akbank'ın net kârı 145 trilyondan 62 trilyona, Yapı Kredi'ninki 93 trilyondan 32 trilyona, İş Bankası'nınki 90 trilyondan 15 trilyona, Garanti Bankası'nınki 47 trilyondan 27 trilyona düşmüş. Bu çarpıcı düşüşün başlıca nedeni de belli: Faizler aniden yükselince bankalar tuttukları Hazine kağıtları nedeniyle büyük zararlar yazmışlar. Spekülasyon dalgası Bu veriler, vergi avantajı da bulunan Hazine kağıtlarının, banka dışı kesim için de çekici bir spekülasyon aracı haline geldiğini
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Bankalarımızın bu yılın ilk çeyreğindeki kâr ve zarar rakamları belli oldukça Irak savaşı nedeniyle yaşanan paniğin nedeni de ortaya çıkıyor. Bankaların bu yılın ilk çeyreğindeki kârlarında geçen yılın aynı dönemine göre müthiş bir düşüş var. Hisseleri İMKB'de işlem gören büyük özel bankalardan Akbank'ın net kârı 145 trilyondan 62 trilyona, Yapı Kredi'ninki 93 trilyondan 32 trilyona, İş Bankası'nınki 90 trilyondan 15 trilyona, Garanti Bankası'nınki 47 trilyondan 27 trilyona düşmüş. Bu çarpıcı düşüşün başlıca nedeni de belli: Faizler aniden yükselince bankalar tuttukları Hazine kağıtları nedeniyle büyük zararlar yazmışlar.
Eğer Irak savaşı sonrasında giderek yaygınlık kazanan ve faizlerin düşmesine yol açan iyimserlik havası haziran sonununa kadar bozulmazsa bu yılın ikinci çeyreğinde, ilk çeyrektekinin tam tersi olacak, bankaların kârlarında büyük bir sıçrama olduğu görülecek. Bunun başlıca nedenini keşfetmek de hiç zor olmayacak: Faizlerin düşmesi sayesinde Hazine kağıtlarından elde ettikleri kârlar bankaları sevindirecek.
Spekülasyon dalgası
&nbs