Ancak Başkan Bush hafta içinde yaptığı bir açıklamayla çoğu kimseyi şaşırtarak, Alan Greenspan'in 2006'ya kadar görevde kalmasını istediğini açıkladı. Bunun başlıca nedeni 2004 yılının Amerika'da başkanlık seçimi yılı olması ve Başkan Bush'un seçime, ekonomiyi rayına oturtmuş olarak girmek istemesi. Başka bir ifadeyle, piyasaların güvenini kazanmış Greenspan gibi saygın bir bürokratı tam da seçim yılında değiştirmeyi göze alamadı Başkan Bush ve onu görevde tutmaya karar verdi. Bu örnek ekonomi yönetiminde liyakatini kanıtlamış, piyasaların güvenini kazanmış bürokratları korumanın ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Bu gerçeği bilen iktidarlar, Başbakan Erdoğan'ın özlemini çektiği ABD tipi başkanlık sisteminde bile, kendi atamadıkları bürokratlarla çalışmayı yeğleyebiliyor. ABD Merkez Bankası (Federal Rezerv Bankası) Başkanı Alan Greenspan'in görev süresi 2004'te doluyor. 14 yıldır bu görevde olan Greenspan halen 77 yaşında ve kurala göre en fazla üç yıl daha bu görevde kalması mümkün. Öte yandan, piyasaların gözünde büyük bir itibara sahip olan Greenspan'in, Başkan Bush'un çok önem verdiği ve mali politikasının temel taşı haline getirdiği vergi indirimlerine ciddi eleştiriler
<#comment>#comment> ABD Merkez Bankası (Federal Rezerv Bankası) Başkanı Alan Greenspan'in görev süresi 2004'te doluyor. 14 yıldır bu görevde olan Greenspan halen 77 yaşında ve kurala göre en fazla üç yıl daha bu görevde kalması mümkün. Öte yandan, piyasaların gözünde büyük bir itibara sahip olan Greenspan'in, Başkan Bush'un çok önem verdiği ve mali politikasının temel taşı haline getirdiği vergi indirimlerine ciddi eleştiriler yönelttiği de biliniyor. Bu nedenle Başkan Bush'un Alan Greenspan'e "geçmişteki değerli hizmetleri" için teşekkür etmesi ve 2004'te onun yerini alacak kişiyi şimdiden belirlemesi bekleniyordu.
Ancak Başkan Bush hafta içinde yaptığı bir açıklamayla çoğu kimseyi şaşırtarak, Alan Greenspan'in 2006'ya kadar görevde kalmasını istediğini açıkladı. Bunun başlıca nedeni 2004 yılının Amerika'da başkanlık seçimi yılı olması ve Başkan Bush'un seçime, ekonomiyi rayına oturtmuş olarak girmek istemesi. Başka bir ifadeyle, piyasaların güvenini kazanmış Greenspan gibi saygın bir bürokratı tam da seçim yılında değiştirmeyi göze alamadı Başkan Bush ve onu görevde tutmaya karar verdi. Bu örnek ekonomi yönetiminde liyakatini
Sayın General aynen böyle mi konuştu, bilmiyorum. Amacım kendisini alaya almak falan da değil. Derin bir cehaletten kaynaklanan ve ülkemizde hayli yaygın olan bir özlemi çok veciz biçimde ifade ettiği için bu sözlerin üzerinde durmak istiyorum. Benzer özlemleri kimi işadamı derneklerinin başkanları ve kimi ekonomistler de dile getiriyor zaman zaman. Onlara göre, piyasayı bir paraya boğsak ekonomide sorun kalmayacak, faizler düşecek, borçlar ödenecek, gelirler yükselecek, halk eline geçen parayı harcayacak, işler açılacak, yatırımlar artacak, işsizlik azalacak, ekonomi büyüyecek ve Amerika gibi olacağız sonunda. Bütün mesele parayı çoğaltmakta. Darphane'yi çalıştırıp bozuk para basarak piyasayı paraya boğmak bir hayli zaman alabilir belki ama banknot matbaasını 24 saat çalıştırarak bu işi pekala gerçekleştirebiliriz biz de. Onceki günkü Hürriyet gazetesinde fevkalade ilginç bir haber yer aldı. Habere göre Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Berlin'de yapılan bir toplantıda şunları söylemiş: "Amerikalılar beyaz kağıdı alıyor, yeşil boya basıyor, dolar imal ediyorlar. Bizim Türkiye'deki en yanlış politika dar para politikasıdır. Bizim elimizde olsa beyaz
<#comment>#comment> Onceki günkü Hürriyet gazetesinde fevkalade ilginç bir haber yer aldı. Habere göre Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Berlin'de yapılan bir toplantıda şunları söylemiş: "Amerikalılar beyaz kağıdı alıyor, yeşil boya basıyor, dolar imal ediyorlar. Bizim Türkiye'deki en yanlış politika dar para politikasıdır. Bizim elimizde olsa beyaz kağıdı alıp Türk parasını basarız. Piyasaya bol miktarda para süreriz, Darphane'yi 24 saat çalıştırırız...O parayla millete faizsiz kredi veririm, dış borcu kapatırım."
Sayın General aynen böyle mi konuştu, bilmiyorum. Amacım kendisini alaya almak falan da değil. Derin bir cehaletten kaynaklanan ve ülkemizde hayli yaygın olan bir özlemi çok veciz biçimde ifade ettiği için bu sözlerin üzerinde durmak istiyorum. Benzer özlemleri kimi işadamı derneklerinin başkanları ve kimi ekonomistler de dile getiriyor zaman zaman. Onlara göre, piyasayı bir paraya boğsak ekonomide sorun kalmayacak, faizler düşecek, borçlar ödenecek, gelirler yükselecek, halk eline geçen parayı harcayacak, işler açılacak, yatırımlar artacak, işsizlik azalacak, ekonomi büyüyecek ve Amerika gibi
Yıllardır ciddiye alıp yazılarını okuduğum birikimli bir gazeteci yazıyor bunları. Düşünüyorum, silah gücüyle ve zor kullanarak dünyaya hükmetmeye kararlı görünen Amerika ile birlikte insanlar toptan mı yitirdi insanlık ölçülerini, yoksa bende ve benim gibilerde mi bir acayiplik var? "İnsanlık" diye tanımlanan şey bir efsane miydi aslında? İnsanlığın, binlerce yıllık ilerlemenin, gelişmenin, "terakki"nin sonunda geldiği nokta bu muydu?Bunları düşünürken sarıldım John Gray'in Straw Dogs adlı sarsıcı kitabına. İnsanın, bilgi birikimiyle, bilimsel atılımlarla kendini diğer hayvanlardan farklılaştırma çabasının ve sürekli ilerleme tutkusunun aslında boş bir umuttan ibaret olduğunu belirten Gray şöyle diyor: "İnsanın bilgi birikimi ve bunun ona sağladığı güç, bundan sonra da artmaya devam edecektir ama insan denen hayvanın temel niteliği değişmeyecektir. İnsan, en yaratıcı ama aynı zamanda en saldırgan ve yıkıcı canlı türü olarak varlığını sürdürecektir." Daha önce International Herald Tribune gazetesinin Avrupa editörü olan ve halen Washington Post'ta yazan David Ignatius, Irak'ta yaşanan yağmalama olaylarını fazla yadırgamadığını belirterek şöyle diyor: "Irak halkı Saddam rejimine
<#comment>#comment> Daha önce International Herald Tribune gazetesinin Avrupa editörü olan ve halen Washington Post'ta yazan David Ignatius, Irak'ta yaşanan yağmalama olaylarını fazla yadırgamadığını belirterek şöyle diyor: "Irak halkı Saddam rejimine karşı biriktirdiği nefreti bir şekilde açığa vurmak ihtiyacındaydı. İspanya iç savaşında rahibelerin ırzına geçilmesiyle ya da Bosna'da yaşanan vahşetle karşılaştırıldığında Irak'taki yağmalamanın hayli uysal kaldığı da söylenebilir." (Wall Street Journal, 16 Nisan 2003)
Yıllardır ciddiye alıp yazılarını okuduğum birikimli bir gazeteci yazıyor bunları. Düşünüyorum, silah gücüyle ve zor kullanarak dünyaya hükmetmeye kararlı görünen Amerika ile birlikte insanlar toptan mı yitirdi insanlık ölçülerini, yoksa bende ve benim gibilerde mi bir acayiplik var? "İnsanlık" diye tanımlanan şey bir efsane miydi aslında? İnsanlığın, binlerce yıllık ilerlemenin, gelişmenin, "terakki"nin sonunda geldiği nokta bu muydu?
Bunları düşünürken sarıldım John Gray'in Straw Dogs adlı sarsıcı kitabına. İnsanın, bilgi birikimiyle, bilimsel atılımlarla kendini diğer hayvanlardan
Cuma günü toplanan IMF İcra Kurulu'nun Türkiye'ye verilecek kredi dilimini onaylaması, sıkıntılı haftalardan sonra yaşanan bu iyimserlikle dolu haftayı taçlandıran olay olacaktı. IMF İcra Kurulu beklendiği gibi kredi dilimini onayladı önceki gün. Bu noktaya kadar her şey güllük gülistanlıktı AKP yönetimi için. Ancaaaak, son anda bu saadet tablosunu biraz bozacak tatsız bir ayrıntı çıktı ortaya. Medyamızın "Anne" bilip bağrına bastığı IMF Başkan Yardımcısı Bayan Krueger'in, IMF İcra Kurulu'nun krediye onay verme kararını açıklarken, Türkiye ekonomisinin durumuna ve AKP hükümetinin performansına ilişkin olarak yaptığı değerlendirme, hafta boyu şişirilen iyimserlik balonuna iğneyi batırıverdi. İlginç bir hafta yaşadık. Başbakan Tayyip Erdoğan'a bir türlü yaranamayan İstanbul iş çevreleri ve saygıdeğer medyamız, piyasalardan topluma doğru güçlü bir iyimserlik rüzgârı estirmek için yoğun çaba harcadı hafta boyunca. Irak savaşı sonrasında işlerin açıldığını, güvenin sağlandığını, üretimdeki artışları yatırımların izleyeceğini ve işsizliğin azalacağını vurgulayan demeçler ve açıklamalar birbirini izledi. Sayın Başbakan da "Tüket ey Türkiyem" sloganıyla topluma yol gösterdi ve "Erdoğan
<#comment>#comment> İlginç bir hafta yaşadık. Başbakan Tayyip Erdoğan'a bir türlü yaranamayan İstanbul iş çevreleri ve saygıdeğer medyamız, piyasalardan topluma doğru güçlü bir iyimserlik rüzgârı estirmek için yoğun çaba harcadı hafta boyunca. Irak savaşı sonrasında işlerin açıldığını, güvenin sağlandığını, üretimdeki artışları yatırımların izleyeceğini ve işsizliğin azalacağını vurgulayan demeçler ve açıklamalar birbirini izledi. Sayın Başbakan da "Tüket ey Türkiyem" sloganıyla topluma yol gösterdi ve "Erdoğan etkisini hazirandan itibaren göreceksiniz inşallah" müjdesini verdi. (Vatan gazetesi, 17 Nisan 2003).
Cuma günü toplanan IMF İcra Kurulu'nun Türkiye'ye verilecek kredi dilimini onaylaması, sıkıntılı haftalardan sonra yaşanan bu iyimserlikle dolu haftayı taçlandıran olay olacaktı. IMF İcra Kurulu beklendiği gibi kredi dilimini onayladı önceki gün. Bu noktaya kadar her şey güllük gülistanlıktı AKP yönetimi için. Ancaaaak, son anda bu saadet tablosunu biraz bozacak tatsız bir ayrıntı çıktı ortaya. Medyamızın "Anne" bilip bağrına bastığı IMF Başkan Yardımcısı Bayan Krueger'in, IMF İcra Kurulu'nun krediye onay verme kararını açıklarken,