Kemal Derviş’in beklenen istifası nihayet gerçekleşti ve geçen yıl yaşanan 19 Şubat komedisi sonrasında çöküşün eşiğine gelen Ecevit hükümetinin yola devam etmesini sağlayan Derviş hükümetten ayrıldı, bir anlamda hükümeti ayakta tutan bir tuğla yerinden çekilmiş oldu. Bu artık beklenen bir gelişmeydi ve bu nedenle etkisinin sınırlı olacağını düşünmek mümkün ama bence tersini de düşünmek mümkün. Derviş’in istifası sonrasında biri bana umut veren diğeri ise içimi karartan iki senaryo geliyor aklıma.
İyimser senaryo
Önce bana umut veren, iyimser senaryodan başlayayım. Bu senaryonun dayandığı varsayımlar ve öngördüğü gelişmeler şunlar:
Mevcut hükümet seçime kadar ayakta kalacak ve hükümet krizi yaşanmayacak
Derviş’in yerine saçmalık yapmayacak bir bakan atanacak
Dengeleri bozacak bir seçim ekonomisi uygulanmayacak
Derviş siyasette kurmayı düşlediği cepheyi oluşturabilecek
Derviş’in içinde yer aldığı cephe 3 kasım seçiminden iyi bir sonuçla çıkacak
Derviş seçim sonrasında kurulacak hükümette belirleyici konumda bulunacak ve kafasındaki programı uygulama şansını elde edecek
Avrupa ve dış dünya bu gelişmeleri olumlu karşılayacak ve birçok ülkenin kriz riski taşıdığı bir dünyada Türkiye birden öne çıkarak sıçrama yapma şansını elde edecek
Türkiye’ye Avrupa Birliği yolu kesinlikle açılmış olacak.
Bütün bunların gerçekleşme olasılığı konusunda bir tahmin yapmak istemiyorum ama içim rahat değil, her noktada tereddütlerim var. Buna karşın bu iyimser senaryoyu düşünebilmemin nedeni ise Derviş’in geldiği günden beri yapılan reformlar, Türkiye’nin küresel düzene uyum sağlama yolunda attığı adımlar. Bu adımların çoğunun TBMM çatısı altında atılabilmiş olması da önemli bence. Türk toplumunun dünya liginde iyi bir yer tutma isteğinin bir yansıması belki de.
Ancak bir de madalyonun tersi var. Türkiye aslında 1998’den bu yana giderek belirginleşen bir yoksullaşma sürecini yaşamakta. 2000 yılında yeşeren toparlanma umutlarının 2001 kriziyle paramparça olması bu sürecin etkilerini daha da ağırlaştırdı. Biz son bir yıl içinde "Arjantin olmadık" diye kendimizi teselli ettik ama işsizlik - yoksulluk - umutsuzluk üçgeni arasında sıkışıp kalan insanlara çok da fazla bir şey veremedik. Tam enflasyonun düşüşü nedeniyle reel gelirlerin biraz artacağı, ekonomide büyümenin olumlu sonuçlarının alınacağı noktada da seçim geldi gündeme.
Şimdi gelinen noktada yaşanan sıkıntıları mevcut hükümete, IMF’ye hatta Derviş’e bağlayarak puan toplamak isteyenler hazır bekliyor.
Karanlık senaryo
İşte tüm bu nedenlerle Derviş ve ona umut bağlayanlar umduklarını bulamayabilirler ve şu iç kapayıcı gelişmeler birbirini izleyebilir:
Mevcut hükümet ayakta kalmakta zorlanabilir ve seçim öncesi hükümet krizi çıkabilir
Derviş’in yerine atanan kişi iç ve dış piyasalarda tereddüt uyandıracak adımlar atar
Dengeler zorlanarak seçim ekonomisi uygulamasına hız verilir
Derviş’in düşlediği siyasi cephe kurulamadan seçimlere gidilir
3 kasım seçimlerinde merkezden sola uzanan partiler başarısız olur ve meydan AKP - MHP koalisyonuna kalır
İç ve dış piyasalar bunu çok olumsuz karşılar ve yeni bir kriz ortamı doğar
Yeni hükümet IMF’yi ikna etmede başarısız olabilir ve kriz daha da ağırlaşabilir
Avrupa Birliği sürecinde ilerleme sağlanamaz