Kemal Derviş’in London School of Economics’in eski tiyatro salonunda yaptığı konuşmayı dinlerken, yıllardan beri ilk kez dünyadaki gidişatı yorumlayabilen bir Türk siyasetçisini dinlemekte olduğumu düşündüm. Derviş’in 1968’den bu yana dünyada yaşanan büyük değişimi yorumlayan ufuk turu gerçekten ilginç ve düşündürücüydü. Bu değerlendirmeyi yapabilen bir siyasetçinin Türkiye’nin geleceği üzerinde söz sahibi olması bize çok şey kazandırabilirdi.
Bunları düşünürken birden şunu hatırladım: Kemal Derviş bugün hükümetin bakanıydı ama gerçek anlamda bir "siyasetçi" değildi. Ecevit hükümetinin ekonomiyi krize sürüklediği ortamda göreve çağrılmış ve bakanlığa atanmıştı. Bulunduğu mevkiye seçilerek gelmediğini ve bu anlamda siyasi meşruiyete sahip olmadığını kendisi de çok iyi biliyor ve son zamanlarda daha sık vurguluyordu. Aslında Derviş’in büyük katkısıyla ekonominin uçurumun kenarından döndüğü ve Derviş’in hükümetin ömrünü uzattığı söylenebilirdi ama onun partisiz ve siyasi tabansız bir bakan konumunda bulunduğu da bir gerçekti.
Sanırım bugün gelinen noktada bu gerçek Derviş’i daha fazla rahatsız etmeye başladı. Ekonomik reformların bundan sonraki aşamalarını hayata geçirmek ve Türkiye’nin önünü açabilmek için siyasi bir tabana ve meşruiyete sahip olmanın gerekli olduğunu düşünmeye başladı sayın Derviş. Son dönemdeki açıklamalarını da bu düşüncenin ışığında değerlendirmekte yarar var herhalde.
Bu noktada hemen şu soru geliyor akla: Derviş, reform programını devam ettirmek için aradığı siyasi tabanı nerede ve nasıl bulabilir? Kendisiyle görüşmüş değilim ama edindiğim izlenim, Derviş’in bugüne dek yaptığı temaslar sonucunda mevcut partilerin herhangi birinden kendisine çekici gelen bir öneriyle karşılaşmadığı yolunda. O zaman geriye bir seçenek kalıyor: Derviş’in çok uzak olmayan bir gelecekte bakanlık koltuğunu bırakarak gelişmeleri bir süre dışarıdan izlemesi, bu arada kafasındaki projeleri geliştirme olanağını bulması. Bu olasılık, ister istemez Turgut Özal’ın 1982’de bakanlık görevini bırakıp siyasete hazırlanmasını hatırlattı bana. Aslında birikim, kişilik, dünya görüşü ve tarz olarak fazla benzerlik yok rahmetli Özal’la Derviş arasında. Ama Özal’dan bu yana ilk kez dünyada olanı biteni yorumlayabilen bir siyasetçi adayı var karşımızda.