Bu hafta Kanada’nın Kananaskis adlı kayak merkezinde yapılacak olan G - 8 zirvesinde dünya ekonomisinin durumu ve geleceği konuşulurken ABD dolarıyla hisse senedi borsalarındaki düşüşler de gündeme gelecek. ABD ve Avrupa borsaları son haftalardaki düşüşlerle 11 Eylül sonrasındaki dip noktalara yaklaşırken doların euro karşısındaki düşüşü de sürüyor. ABD dış ticaret açığının nisan ayında 35.9 milyar dolarlık yeni bir rekora eriştiğinin açıklanması doların euro karşısındaki düşüşünü daha da hızlandırdı ve euronun değeri iki yıldan beri ilk kez 0.965 doların üstüne çıktı. Bu yılın şubat ayında 0.857 dolara kadar inmiş olan euronun o günden bu yana kaydettiği değer artışı % 13’ü bulurken dolarla euronun değerinin yakın bir gelecekte eşitlenebileceği tahminleri de yapılmaya başlandı.
Bunun ötesine geçip dolardaki düşüşün süreceğini ve euronun 2002 sonunda 1.15 dolara kadar yükselebileceğini ileri süren ekonomistler de var. Bu tahminleri yapanlar, doların halen % 15 - 20 aşırı değerli durumda bulunduğunu; ayrıca dev boyutlardaki dış açıklarını finanse etmek için yılda en az 450 milyar dolarlık bir sermaye girişine ihtiyacı bulunan ABD’nin artık bunu sağlayamadığını ve bu nedenle dolardaki düşüşün süreceğini belirtiyorlar.
Küresel düzen futbolda hiyerarşiyi sarstı,Türkiye ve Kore yükseldi
Dünyanın dört bir yanında meydanları doldurup ekran başına kilitlenen, atılan ve atılamayan gollere sevinen ya da kahrolan, ellerinde bayraklarla dünyanın en büyük partisine, en büyük şölenine katılan milyarlarca insan. Ve dünyanın dört bir yanındaki bu insanları, zaman ve mekan farklarına karşın bu dev şölende buluşturan, küresel bir paylaşıma olanak sağlayan televizyon ve diğer haberleşme ağları. Futbolun en büyüğünü ortaya çıkartacak olan Dünya Kupası maçları nedeniyle yaşanmakta olan bu büyük şölen, küreselleşmenin nasıl bir şey olduğunu, hayatımıza ne gibi yenilikler getirdiğini ve Türkiye’nin bu süreçte nasıl bir yer alabileceğini de, canlı örneklerle gösteriyor bize.
Önce kendimizden başlayalım. Milli Takımımızın Dünya Kupası’ndaki başarısı, "küresel düzende nasıl olsa ütülürüz, biz en iyisi kendi kabuğumuza çekilelim", kompleksiyle kıvrananlara iyi bir ders oldu. Dünya Kupası’nda doğrusu benim beklentimin de çok ötesinde bir yere gelen Milli Takımımız, Türkiye’nin "küresel oyun"u doğru algılayıp kendini buna göre hazırlaması halinde dünya sıralamasında zirveye oynayabileceğini gösterdi.
Türkiye nasıl başardı?
Hayat futboldan ibaret değil kuşkusuz. Futboldaki başarının diğer alanlardaki başarıyla yakın ilişkisi olmadığını, futbolda zafer kazandık diye diğer sorunlarımızın da birer birer çözüleceğini sanmanın olsa olsa bir avunma ve avutma yöntemi olabileceğini daha önce de yazdım, gene de vurguluyorum. Futboldaki başarımıza hemen "biz aslanız - kaplanız, dünyayı sarsarız" edebiyatına sarılmanın bizi hedeflediğimiz yere vardıracağı da hayli kuşkulu.
Ancak bütün bunlar, futboldaki başarımızın önemini azaltmıyor. Bu başarı çok önemli ve belki de diğer alanlarda uluslararası başarıya ulaşmanın ipuçlarını da veriyor bize. Biz futbolda uluslararası başarılara imza atabiliyoruz, çünkü dünya futboluna yön veren ülkelerde yapılanları yapma konusunda bir kompleksimiz yok. Yabancı teknik adam ve oyunculardan yararlanmayı doğal karşılıyoruz. Onların çalışma yöntemlerini biz de uyguluyoruz. Türk futbolcusu dünya futbolunun içinde yaşıyor, değişik ülkelerin takımlarında top oynayabiliyor. Takımlarımız Avrupa kupalarında kazandıkları deneyimle uluslararası maçlarda başarılı olmanın sırlarını öğreniyor.
Ekonomide neden olmuyor?
Futboldaki başarımızı diğer alanlarda gösteremememizin başlıca nedeni ise futbolda rahatlıkla yaptığımızı diğer alanlarda aynı kolaylıkla yapamamamız, pek çok alanda küresel düzenin gereklerine boş verip, "biz yaptık, oldu" anlayışıyla yola devam etmek istememiz. Birileri gelip bize küresel oyunun kurallarını ve gereklerini hatırlatınca da derhal "vatan elden gidiyor" edebiyatına sarılıp firmamızı, bankamızı, postumuzu koruma çabasına giriyoruz. Küresel rekabeti göze alamadığımız için küreselleşmeyi suçlamak işimize geliyor.
Küreselleşmenin çok daha rekabete açık, riskli ve belirsizliklerle dolu bir dünya düzeni (ya da düzensizliği) yarattığı bir gerçek. Ancak bu aynı zamanda eski dünyanın hiyerarşik yapısını da sarsan, arada sıyrılıp öne çıkmak isteyenlere olanak hazırlayan bir düzen. Dünya Kupası’nın beş büyük favorisinden dördünün, Fransa, Arjantin, İtalya ve İspanya’nın peş peşe elenmesi ve buralara gelmesi hiç hesapta olmayan Türkiye ile Güney Kore’nin son dörde kalması biraz da bunun sonucu.
Futbolun yayılması
Küreselleşmeyle birlikte futbolun dünyanın en ücra köşelerine kadar yayılması, uluslararası şirketlerin ve televizyonun bu süreci desteklemesi, sınırlar ötesi futbolcu alışverişinin hazırlanması, dünyada futbol oynayan genç sayısını hızla artırdı. Yoksul bir Afrika ülkesindeki bir genç de futbolcu olarak uluslararası üne kavuşmanın ve zengin olmanın rüyasını görmeye başladı. Bunu başaran ve dünyanın önde gelen kulüp takımlarında oynayan gençlerin sonra dönüp kendi milli takımlarında oynamaları ise bugünkü sonucu doğurdu, sürpriz sonuçların rekora ulaştığı bir Dünya Kupası yaşıyoruz.
Tüm bu gelişmelerin iyi ya da kötü olduğu tartışılabilir kuşkusuz ama küreselleşmenin, bizim gibi dünya sıralamasındaki yerini beğenmeyen, daha yukarılara tırmanmak isteyen ülkelere yeni fırsatlar sağladığı ortada. Futbolda bu fırsatı değerlendirdiğimiz için başarıyı yakaladık ve ilk dörde girdik. Diğer alanlarda bu başarıyı yakalamak, çok daha zor ama futbol örneğinden yola çıkarak bunu deneyebiliriz en azından.
Dünya Kupası’nı ticari amaçlarla değerlendirmek isteyen firmalar, promosyon aracı olarak kullandıkları yıldız futbolcuları beklenen parıltıyı gösteremeyince büyük zarara uğradı. Adidas ve Nike firmaları tarafından desteklenen 49 futbolcudan yalnızca 7’si gol atabilirken pek çoğu da takımları elendiği için erken bir aşamada kupa dışı kaldı. Bunlar arasında Nike ile anlaşması bulunan Portekizli Luis Figo hiç varlık gösteremedi, Adidas’ın ası Fransız Zinedine Zidane sakatlandı, Renault’nun yeni Clio modelini lanse etmek için umut bağladığı Fransız golcü Thierry Henry ve Fiat’ın anlaştığı İtalyan yıldız Fransesco Totti kırmızı kart gördü. Pepsi Cola’nın 750 bin dolara anlaştığı İrlanda’nın kaptanı Roy Keane ise teknik direktörüyle kavga ettiği için sahaya bile çıkamadı.