Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


DİE’nin önceki gün açıkladığı aralık ayı verileri, 2002 yılında 12 aylık (yılbaşı - yılsonu) fiyat artışlarının TÜFE’de (tüketici fiyatları endeksinde) % 29.7, TEFE’de (toptan eşya fiyatları endeksinde) % 30.8 olarak gerçekleştiğini ortaya koydu. Sevabı tamamen Ecevit hükümetine ait olan, gerçekten kayda değer bir başarı bu. Daha onbir ay önce, 2002 yılının Ocak ayı sonunda 12 aylık artışların TÜFE’de % 73.2, TEFE’de % 92.0 olduğu anımsandığında bu başarının boyutları daha da çarpıcı biçimde ortaya çıkıyor. 2002 yılındaki fiyat artışları hedeflenenin de altında kalırken enflasyondaki bu çarpıcı düşüşün, ekonominin yeniden büyümeye geçtiği bir ortamda gerçekleşmiş olması da bu başarının değerini daha da artırıyor.

Bu başarının altında yatan faktörlere baktığımızda öncelikle dikkati çeken noktalar şunlar:
• Geçen hükümetin Hazine’den sorumlu bakanı Kemal Derviş ile Maliye ve Merkez Bankası arasında tutarlı bir işbirliğinin sağlanabilmesi ve enflasyonda gerçekçi hedefler belirlenip bu hedeflere odaklanılması.
• Bu tutarlı tavrın enflasyon beklentilerinin kırılmasında belirleyici olması.
• Mali disiplinin seçimlere kadar korunabilmesi.
• İç talebin sınırlı kalması ve özel tüketim harcamalarındaki artışın yılın ilk dokuz ayında % 1 mertebesinde gerçekleşmesi.
• İç talebin sınırlı kalmasının firmaları fiyatlama politikasında gerçekçi davranmaya zorlaması.
• Döviz kurlarının yol ortasındaki tek kademeli sıçrama dışında istikrar kazanmış görünmesi ve "Döviz devamlı artar" inancının kırılması.
• Dış dünyanın deflasyonist bir sürece girmesi ve bunun iç piyasaya olumlu yansıması
Şimdi gelinen noktada elde edilen başarı önemli ama asıl hedefe varma açısından yeterli değil. Anımsayacak olursanız biz enflasyonla mücadelede bu noktaya, farklı koşullarda, 2001 yılı başında da gelmiştik. Ünlü "19 Şubat" komedisinin yaşandığı 2001 yılının Şubat ayında 12 aylık fiyat artışları TÜFE’de % 33.4’e, TEFE’de % 26.5’e kadar düşmüştü. Asıl zor olan, şimdi gelinen noktada kararlı uygulamayı ödün vermeden sürdürüp 12 aylık enflasyonu önce % 20’nin altına, sonra tek haneli rakamlara doğru çekebilmek. Koç Üniversitesi’nden Cevdet Akçay ile Kamil Yılmaz’ın TÜSİAD için yaptığı çalışmanın çarpıcı biçimde ortaya koyacağı gibi, enflasyonla mücadelenin asıl hedefine, yani sürdürülebilir büyümenin hızlanması hedefine de ancak o zaman varılabilecek. Enflasyonla mücadelenin getireceği refah artışı, ancak bu mücadelenin tutarlı biçimde sürdürülmesi halinde elde edilebilecek.
Şimdi gelinen noktada ekonomi yönetiminde söz sahibi olanlar, enflasyonla mücadeleyi ödünsüz sürdürmenin önemini kavramaz ve "Bu iş halloldu, enflasyon sorunu çözüldü" havasına girip enflasyonla mücadeleyi gevşetirlerse bir çuval inciri berbat edebilirler. "Canım enflasyon zaten düşüyor, işçiyi, memuru, emekliyi ve işadamını biraz rahatlatıp kamu açıklarını biraz büyütsek bir şeycik olmaz" diye düşünmeye başlayıp ipin ucu kaçırılırsa, enflasyonu sistemden atacak ve sağlıklı büyümenin ortamını hazırlayacak çabalar bir kez daha boşa gitmiş olur.

Başbakan Gül’ün kaynağını ortaya koyamadan maaşlara yapılacak zamları açıkladığı gün TC Merkez Bankası’nca yapılan yazılı açıklamada, "Popülist politikalar sadece programa değil halkın refah düzeyine de ters yönde etki yapar; gelir dağılımını düzeltmeyi ve büyümeyi hızlandırmayı amaçlayan gevşek maliye politikaları tam tersi sonucu verir" deniyor ve olası riskler şöyle sıralanıyor:
• Mali disiplinin sağlanamaması.
• Reformların aksaması.
• İç talep artışının enflasyonist baskı yaratması.
• Geçmişe endeksli fiyatlama davranışının sürmesi.
• Irak operasyonunun kurlar ve petrol fiyatları üzerinde baskı yaratması.
Bu riskler yeterince önemsenmez ve enflasyonla mücadelede asıl sınavın bundan sonra verileceği göz ardı edilirse, bunca çabaya yazık olur, asıl erişmek istediğimiz hedefe ise varamayız; sağlıklı büyüme ve toplumsal refah artışı bir hayal olarak kalır.