Başbakan Ecevit’in sözlerinin Kemal Derviş’le yaptığı görüşmede konuşulanları ne ölçüde sağlıklı yansıttığını doğrusu bilmiyorum ama Sayın Ecevit, perşembe günü yapılan bu görüşme sonrasında Ankara Temsilcimiz Fikret Bila’ya şunları söylemiş: "Çok verimli bir görüşme oldu. (Sayın Derviş) öncelikle ekonominin durumundan çok memnun. Aldığımız önlemler ve yaptığımız reformlar sayesinde, seçim kararı alınmasına karşın ekonominin etkilenmemesini önemsiyor. Buna ben de katılıyorum."
Başbakan Ecevit’in Derviş’le görüştükten sonra bu açıklamayı yaptığı gün Zekeriya Yıldırım ile sohbet ediyorduk. Belki bizim anlayışımız biraz kıt ama ekonomideki durumun neden "çok memnuniyet verici" olduğunu bir türlü anlayamadık. Bazı verilere baktık, bazı gelişmeleri gözden geçirdik, gördüğümüz tablo hiç de "çok memnun olunacak" gibi görünmedi bize.
Bizi memnun etmeyen tablodaki gelişmelerin bazıları şunlar:
Hazine yüzde 30 - 35 reel faizle borçlanmaya devam ediyor.
Devleti fonlamaya devam eden bankaların kamu kağıtları portföyü yılbaşından bu yana 18 katrilyon artmış, yani bankalar kamu riskini artırmaya devam ediyor.
Buna karşılık bankaların TL. cinsinden ticari kredileri % 13 azalmış aynı dönemde; banka sistemi reel sektörün itici gücü olmaya hevesli değil; iyi firmalar da bu fiyattan kredi almaya hazır değil belki de.
İstanbul yaklaşımının altyapısı hazır ama bankalar bunu hayata geçirmeye hevesli görünmüyor.
Mayıs ayında 99.75 olan CNBC - e Tüketici Güveni Endeksi haziranda 86.81’e düştükten sonra temmuzda yeni bir düşüşle 72.99’a gerilemiş. Haziranda 81.46 olan Tüketici Beklenti Endeksi de temmuzda yeni bir düşüşle 72.84’e gerilemiş. Tüketim Eğilimi Endeksindeki düşüş ise daha sınırlı kalmış. Bu veriler tüketimdeki düşüşün bundan sonra kendini hissettirebileceğini düşündürüyor.
Yüzlerce gösterge arasından birkaçını seçip ekonomimizin gidişatı hakkında olumsuz bir kanıya varmak belki doğru olmaz ama bugün gelinen noktada en azından şunu söylemek mümkün görünüyor: İlk kez Sayın Derviş’in "erken seçimin tarihi belli olsun" lafıyla gündeme giren ve sonuçta erken seçim kararıyla noktalanan gelişmeler sonucunda, bu yılın ilk çeyreğinden itibaren yeniden büyümeye odaklanan Türkiye ekonomisindeki bu olumlu eğilim ne yazık ki tersine dönmüş görünüyor. Eğer Türkiye siyasetin öne çıktığı bu sıkıntılı sürece gireceğine, mevcut hükümetle bu ekonomik programı sürdürme hedefine odaklanmış olsaydı, bugün reel faizler buralara gelmemiş olur, tüketici güvenindeki artış sürebilir, bankalar krediye yönelebilir ve yeniden büyüme rayına oturmuş bir ekonomiden söz edebilirdik diye düşünüyorum.
Biz, değerli dostum Zekeriya Yıldırım ile birlikte bunları düşünürken, Derviş’in bu erken seçim tarihi lafını neden ortaya attığını hâlâ tam olarak anlayamadığımızı da fark ettik. Ama herhalde Sayın Derviş’in bildiği ve bizim bilmediğimiz bazı gerçekler var ve bu nedenle ekonomik programın bu hükümetle sürdürülemeyeceğini düşündü Sayın Derviş; ekonomimiz bugün olduğundan çok daha memnun olunacak noktadayken erken seçim lafını attı ortaya ve alternatif bir çıkış yolu arayışına girişti. Belki de içerden ve dışardan aldığı kimi sinyaller onu bu seçeneğe zorladı.
Bu arayışın nasıl sonuç vereceğini ve seçim sonrasında nasıl bir tabloyla karşılaşacağımızı biz de merak ediyoruz ve seçimin ekonominin büyüme hızını olumsuz etkilemesinden ciddi kaygı duyuyoruz. Seçmen de, büyüyemeyen ve iş alanı yaratamayan bir ekonominin hesabını sandıkta sormaya hazırlanıyor sanki.