Bir köylü çocuğu olarak doğup girişimci babasının kurduğu işi, dünya çapında adından söz ettiren bir şirketler topluluğuna dönüştürme başarısını gösteren Sakıp (Sabancı) Bey, bu dönüşümün en güzel simgesiydi. Köy kökenli olmanın kendine özgü artılarını, kent burjuvası olmanın gerekleriyle "evlendirmiş" (Sakıp Beyin çok sevdiği bir deyimdi bu) ve bu sentezin yarattığı avantajları küresel rekabet alanına taşımıştı. Toplumda "kremanın kreması" denebilecek konumdayken her zaman geniş kitlenin içinde olmayı tercih etmiş, şivesi ve tarzıyla "büyük patron" imajını değil "Sakıp Ağa" imajını yerleştirmişti.Kendi kuruluşlarının işlerinin iyi gitmesi Sakıp Bey için yeterli değildi. Türkiyenin yeni sıçramalar yapmasını engelleyen her şey onu çileden çıkartıyor ve genelde gülen yüzünün asılmasına neden oluyordu. Sakıp Beyin tarzı bana her zaman yakın gelmezdi ama onun eksikliğini şimdiden hissediyorum. Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana tarım toplumundan sanayi toplumuna, köylülükten kentliliğe geçişin sorunlarını ve sancılarını yaşıyor. Bu büyük dönüşümün çok partili demokrasiye geçişe paralel olarak, 1950lerden itibaren hızlandığını; 1930larda devlet eliyle başlatılan sanayileşme atılımının 1960lardan itibaren özel sektörün öncülüğüyle sürdürüldüğünü görüyoruz. Özel sektörün sanat, kültür ve eğitim alanlarında önemli rol oynamaya başlaması ise daha da yeni bir gelişme. Amma süper(!) bir güçmüş şu ABD Bu tür tartışmalarda ve medyada yapılan kimi değerlendirmelerde en çok dikkatimi çeken noktalardan biri, özellikle komplo senaryoları üretenlerin kafalarındaki "süper güç Amerika" takıntısı. Onlara göre Amerika elindeki muazzam olanaklarla dünyaya hükmediyor, küresel arenadaki tüm diğer oyuncular da figüran olarak ABDnin yazdığı senaryoda kendilerine verilen rolleri oynuyorlar. Amerikaya müthiş karşı olanlarla Amerikayı sadakatle savunanlar şu konuda hemfikir: Süper güç ABD dünyadaki her gelişmeyi kontrol ediyor ve yönlendiriyor.Kimilerine göre Usame bin Ladin de ipleri Amerikanın elinde olan bir oyuncu, Ariel Şaron da. Aynı mantıkla Kemal Dervişin Türkiyeye özel bir misyonla gönderildiğini, AK Parti iktidarının Amerikada kotarıldığını iddia edenler de var. Ben çocukken anlatırlardı, 2. Dünya Savaşı sırasında, özellikle askeriyeden ya da memuriyetten emekli olanların rağbet ettiği kahvelerde, savaşın gidişatı yakından izlenir ve herkes kendine göre yorumlar yaparmış. Bu arada Hitlere, Staline, Churchille, Roosevelte akıl öğreten de çok olurmuş. Günümüzde bu tür "büyük strateji" muhabbeti televizyonlara da taşındı, Irak savaşıyla, ABDnin dünyadaki ve Ortadoğudaki emelleriyle ilgili olarak ahkam kesen çok sayıda uzman ve stratejist var piyasada. Amerikayı her şeye muktedir süper güç olarak gören ve değerlendirenleri en zor durumda bırakan kişi ise hiç kuşkusuz ABD Başkanı George W. Bush. Bush yönetiminin 11 Eylül şokundan sonra attığı adımlar sonucunda bugün gelinen noktada ABDnin karşı konmaz gücü değil gücünün sınırları, küresel gündemin birinci sırasına oturmuş durumda. ABDnin 11 Eylülün intikamını almak için ilk saldırdığı ülke olan Afganistanda durum hiç de parlak değil, ülkenin önemli bir bölümü aslında Karzai hükümetinin denetimi dışında. Üç gün önce, 9 Nisan tarihli The Guardian gazetesi, kuzeydeki Faryab eyaletinin General Raşit Dostumun güçlerince işgal edildiğini yazdı. Irakta ise Saddam heykelinin devrilmesinin birinci yıldönümünü bile kutlayamadı "muzaffer" Amerikalılar. Amerikan işgaline karşı tepkiler büyürken ABDnin bu çıkmazdan nasıl kurtulacağı tartışılıyor.ABD bu duruma Başkan Busha akıl hocalığı ve kısaca "neo - con" diye anılan "Yeni Muhafazakar" takımın gerçekçi olmayan iddiaları yüzünden düştü. Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz gibi yönetimin içinde bulunan ya da yönetimi etkileyen yakın çevrede yer alan Richard Perle gibi "neo-con"lar Başkan Bushu, ABDnin gerçekten "her şeye muktedir süper güç" olduğuna inandırdılar. Bu hayal tacirleri, Irakta Saddamı devirip yeni ve demokratik bir rejim kurmanın çok kolay olduğunu, daha sonra bütün Ortadoğuyu kapsayacak bir "rejim değişikliği" ile bölgede bir büyük dönüşüm yaşanacağını ileri sürerek savaş kışkırtıcılığı yaptılar ve Irakın işgalini öncelikli bir gündem maddesi haline getirdiler. Bu büyük operasyon tamamlandığında, Amerikayı ve dünyayı tehdit eden "İslami terör"ün kökü de kazınmış olacaktı. İyi ki Bush var... Bugün gelinen noktada ortaya çıkan duruma bakanlar, Amerikayı her şeye muktedir süper güç olarak görüp komplo teorileri üretenlere, şakayla karışık şu soruyu soruyorlar: Acaba Başkan Bush aslında Usame bin Ladinin planını mı uyguluyor? ABDnin bölgedeki ve dünyadaki itibarını sarsmak, Amerikaya karşı küresel bir tepki yaratmak ve askeri güçle elde edilecek başarının sınırlarını ortaya koymak için Usame bin Ladin bir plan hazırlasa ve uygulasa daha başarılı olamazdı herhalde. Bütün bunlara bakınca insan ister istemez bir hayranlık(!) duyuyor süper güç Amerikaya ve Amerikanın süper gücüne dayalı değerlendirmeler yapan muhterem zevata. Bin Ladinin planı mı? • ABDnin tek başına dünyaya hakim olma ve zor kullanarak kendi istediği küresel düzeni kurma çabası yalnızca İslam dünyasında değil hemen tüm dünyada yaygın tepkilere neden oldu, Amerika birçok ülkede "en sevilmeyen ülke" konumuna düştü.• ABD Irakta istediği düzeni kurmada büyük zorluklarla karşılaştı ve tek başına bu işin üstesinden gelemeyeceği kanısı güçlendi.• Irakta karşılaşılan zorluklar ve ABDye karşı tırmanan tepkiler, ABDnin tüm Ortadoğuyu peş peşe rejim değişikleriyle istediği noktaya getirmesinin ne kadar zor olduğunu ortaya koydu.• Yalnızca Afganistan ve Irak için yapılan harcamalar 100 milyar doları aştı ABDnin ekonomik gücünün de tek başına dünyaya hükmetmesine yetecek düzeyde olmadığı anlaşıldı.• ABD rakipsiz askeri gücüne güvenip büyük bir gövde gösterisi yaparak kendini "dünyanın tek hakimi" ilan etmeye hazırlanırken bu plan ters tepti ve ABDnin gücünün sınırları ortaya çıktı.• Saddamın devrilmesi sonrasında Irakta düzen ve istikrar sağlanamazken Irak küresel terörün yeni merkezi haline geldi ve terör küresel boyuta taşındı.• Bütün dünyada jeopolitik riskler arttı ve bunun ekonomik hayat üzerinde olumsuz etkileri oldu. oulagay@milliyet.com.tr Bushun başarısı nelere yol açtı?